Soru

“Kerâmet-i gaybiye-i Gavsiyenin işârâtını te’yîd eden üç remizdir. Birinci Remiz: اَنَا لِمُر۪يد۪ي حَافِظًا ilm-i cifir i‘tibâriyle ve makam-ı ebcedî hesabıyla, bin üç yüz otuz altıyı (m. 1918) gösterir. Demek Hazret-i Gavs, “Bu tarihte, istikbâlde gelecek mürîdimi emr-i İlâhî ile muhâfaza edeceğim” diyor. Evet, bu bîçâre Said dahi diyor: Nev‘-i beşere gelen ve en büyük bir musibet olan harb-i umûmî hengâmında çok tehlikelere ma‘rûz kaldım. Hazret-i Gavs’ın gösterdiği Arabî tarihte (m. 1916) veya az evvel, hârika bir sûrette kurtuldum. …”

Sekizinci Lema’da geçen Birinci Remzi sonuna kadar izah eder misiniz?

Tarih: 12.03.2025 00:45:00

Cevap

Kerâmet-i gaybiye-i Gavsiyenin işârâtını te’yîd eden üç remizdir.

Bediüzzaman Hazretleri bu kısımda, Abdulkadir Geylani Hazretlerinin gayba dair kerametlerinin doğruluğunu destekleyip kuvvetlendiren üç ince işareti anlatmaktadır. 

Birinci Remiz: لِمُر۪يد۪ي حَافِظًا اَنَا ilm-i cifir i‘tibâriyle ve makam-ı ebcedî hesabıyla, bin üç yüz otuz altıyı (m. 1918) gösterir. Demek Hazret-i Gavs, “Bu tarihte, istikbâlde gelecek mürîdimi emr-i İlâhî ile muhâfaza edeceğim” diyor.

اَنَا لِمُر۪يد۪ي حَافِظًا  (Ben müridimi muhafaza ediciyim, koruyucuyum) cümlesi, cifir ve ebced hesabına göre h. 1336’yı (m. 1918) göstermektedir. Hazret-i Gavs (ks) bu ifadesiyle, sekiz asır sonra gelecek olan müridini haber verdiği tarihte Allah’ın emri ve izniyle koruyacağını söylemektedir.

Evet, bu bîçâre Said dahi diyor: Nev‘-i beşere gelen ve en büyük bir musibet olan harb-i umûmî hengâmında çok tehlikelere ma‘rûz kaldım. Hazret-i Gavs’ın gösterdiği Arabî tarihte veya az evvel (m. 1916), hârika bir sûrette kurtuldum. Hatta bir def‘a, bir dakikada üç gülle öldürecek yerime bana isâbet ettiği halde te’sîr etmediler.

Abdulkadir Geylani Hazretlerinin bu kerametini doğrulamak adına Bediüzzaman Hazretleri mana bakımından şöyle demektedir: İnsanlık âlemi için en büyük musibetlerden birisi olan 1. Dünya Savaşı sırasında çok büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldım. Tam da Hazret-i Gavs’ın (ks) haber verdiği tarihte veya az öncesinde (m. 1916) o tehlikelerden harika bir surette kurtuldum. Hatta bir defasında bir dakika içinde üç gülle (kurşun) öldürecek yerime isabet ettikleri halde bana zarar vermediler.

Bediüzzaman Hazretleri 1. Dünya Savaşı’ndaki bu harika olayı başka bir yerde şöyle anlatmaktadır: “Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rus’un üç güllesi (kurşunu) öldürecek yerime isabet etti. Biri de şalvarımı delip iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya tenezzül etmemek bir halet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan Kumandan kel Ali, Vali Memduh Bey işittiler. “Aman çekilsin veya sipere otursun!’’ dedikleri halde; “Bu gâvurun gülleleri bizi öldürmeyecek” dediğim ve hiçbir ihtiyat ve tedbire ehemmiyet vermeyerek o gençlik zamanında o zevkli hayatımın muhafazasına çalışmadım…”[1]

Hz. Üstad’ın bu izahlarından anlıyoruz ki; kendisi Allah’ın izniyle Gavs-ı A’zam Hazretlerinin tasarruf ve duasıyla her daim korunmuştur.

Bitlis’in sukūtunda, bir mikdar talebelerimle Rus askerlerinin bir taburu içine düştük. Bizi sardılar, her taraftan üzerimize el ele ateş edildi. Dört tanesi müstesnâ, bütün arkadaşlarım şehîd olduktan sonra, taburun dört sıralarını yardık. Yine onların içinde bir yere girdik. Onlar üstümüzde, etrafımızda sesimizi, öksürüğümüzü işittikleri halde bizi görmüyorlardı. Otuz dört saat, o halde çamur içinde ben yaralı iken, hıfz-ı İlâhî ile istirâhat-i kalb içinde muhâfaza edildim.

Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü alay kumandanı olarak katılıp iki sene mücadele etmiştir. Kısmen kendi talebelerinden ve kısmen halktan oluşan kendi kurduğu 600 kişilik milis kuvvetiyle Ruslara ve Ermenilere karşı doğu cephesinde harp etmiştir. Bu mücadelede pek çok talebesi ve dostu şehit olmuştur. Kendisi de Bitlis’in işgalinden sonra Mart 1916’da yaralı olarak Ruslara esir düşmüştür. Hz. Üstad esir düşmeden önceki durumunu ve Şeyh Geylani’nin (ks) haber verdiği tarzda Allah’ın yardım ve korumasına nail oluşunu şöyle dile getirmektedir:

“Bitlis’in işgali sırasında dört talebemle beraber Rus askerlerinin bir taburu içine düştük. Rus askerleri bizi dar bir çembere alarak sarmışlar ve üzerimize ateş ediyorlardı. Dört arkadaşım dışında tüm arkadaşlarım şehit olmuştu. Bu arada Rus askerlerinin içine vurarak, onların dört sıra çemberlerini yararak üstü kapalı bir su arkının içine girdik. Askerler üstümüzde, etrafımızda bizim sesimizi ve öksürüklerimizi işittikleri halde bizi göremiyorlardı. Otuz dört saat yaralı bir vaziyette çamur içinde kaldık. Allah’ın yardımı ile kalben tam bir huzur ve rahatlık içinde korunup muhafaza edildim.”

Gerçekten de ölüm ihtimalinin çok yüksek olduğu o anlarda ayağı kırık bir vaziyette askerlerin yanı başında onlara gözükmeden otuz dört saat gizlenmesi ve Ermeni askerlerinin eline düşmeden Ruslara esir düşmesi hiç şüphesiz Allah’ın bir ihsanıdır. Zira Hz. Üstad’ı Ruslar yerine Ermeniler yakalamış olsaydı kesinlikle esir etmezler, hemen idam ederlerdi.

Bunun gibi müteaddid tehlikelerde Hazret-i Gavs’ın gösterdiği tarîh-i Arabî i‘ti­bâriyle, hakîkaten bir hıfz-ı İlâhî içinde bulunduğumu hissediyordum. Demek Cenâb-ı Hakk o kudsî üstâdımı, bir melâike-i sıyânet gibi bana muhâfız kılmış.

Üstad Bediüzzaman şöyle devam ediyor: “Sadece bu durumda değil, savaş boyunca buna benzer çok tehlikelerden Hazret-i Gavs’ın (ks) haber verdiği arabî tarihte (1916) İlâhî bir koruma ile korunduğumu geçekten hissediyordum. Demek Cenâb-ı Hakk o kutsî üstadım olan Abdulkadir Geylani Hazretlerini, âdeta bir koruyucu melek gibi bana muhafız ve koruma kılmış.”

Bediüzzaman Hazretlerinin hayatına bakıldığında; 1. Dünya Savaşı’nda esir düşünceye kadar pek çok tehlikeden harika bir şekilde korunduğu görülmektedir. Demek Üstad Hazretleri, Allah’ın izniyle daima Abdulkadir Geylani Hazretlerinin himaye ve koruması altında muhafaza edilmiştir.

İşte bu  لِمُر۪يد۪ي حَافِظًااَنَا fıkrası, bu fakirin mühim sergüzeştlerine işaret ettiği gibi, bu fakirin etrafında hizmet-i Kur’âniye işinde toplanan arkadaşlarımdan dokuz talebesine ‘Hâfız’ ismiyle işaret ediyor.

اَنَا لِمُر۪يد۪ي حَافِظًا  (Ben müridimi muhafaza ediciyim, koruyucuyum) cümlesinde Abdulkadir Geylani Hazretleri, Bediüzzaman Hazretlerinin hayat serüveninde en önemli ve mühim zamanlarından tarihiyle beraber haber vermektedir. Hem bu asırda iman ve Kur’ân hizmetinde etrafında saf tutup mücadele eden dokuz talebesine de ‘Hâfız’ ismiyle işaret etmektedir. Hazret-i Gavs’ın (ks) ‘Hafız’ ismiyle işaret ettiği dokuz Nur talebesi ise şunlar olabilir: Hafız Ali, Hafız Mustafa (Ertürk), Hafız Mustafa (Sarıbıçak), Şamlı Hafız Tevfik, Muhacir Hafız Ahmed, Hacı Hafız Mehmet (Avşar), Hafız Lütfi, Hafız Halid, Küçük Hafız Zühdü. (Farklı talebeleri de kastedilmiş olabilir.)

 وَاَحْرُسُهُ ف۪ي كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ  fıkrasında iki hüküm var. Biri şerden, diğeri fitnedendir. Demek ikincisi اَحْرُسُهُ ف۪ي كُلِّ فِتْنَةٍ  cümlesidir. Bu cümle كُلِّ ’ deki şedde sayılmazsa bin üç yüz kırk dört (m. 1926) eder. Evet, bu tarihten şimdiye kadar çok fitne-i mühimmeden, bir himâyet-i gaybî ile mahfûz kaldığımı تَحْد۪يثاً لِلنِّعْمَةِ  i‘lân ediyorum.[2]

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Remiz’de son olarak şunları söylemektedir:  

“(وَاَحْرُسُهُ ف۪ي كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ  O’nu her şer ve fitneden korurum.)  cümlesinde iki hüküm olup biri şerden diğeri ise fitneden korunmuş olmamdır. Demek ikinci cümle اَحْرُسُهُ ف۪ي كُلِّ فِتْنَةٍ  (O’nu her fitneden korurum) cümlesidir. Bu cümlenin ebced değeri, كُلِّ deki şedde sayılmadığı takdirde h. 1344 (m. 1926) çıkmaktadır. Gerçekten de Abdulkadir Geylani Hazretlerinin dediği gibi, 1926 senesinden 1953 senesine kadar yaklaşık 28 sene çok büyük fitnelere, sıkıntılara ve su-i kastlara maruz kalıp gaybî bir koruma ile tüm fitne ve tehlikelerden korunduğumu, Allah’a ‘şükür makamında’ ilan ediyorum.”

Evet Hazret-i Üstad, 28 sene devam eden bu zor dönemde, Anadolu’nun farklı vilâyetlerinde defalarca zehirlenmiş, mahkemelerde yargılanmış, hapislere atılmış, türlü baskı ve propagandalarla yıpratılmaya çalışılmıştır. Daha nice zulümlere, fitne ve şerlere maruz kalmıştır.  Lâkin tüm bu fitnelere, tuzaklara ve hücumlara rağmen gaybî bir el tarafından sürekli olarak korunmuş ve muhafaza edilmiştir.


[1 Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası-2, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 204

[2] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 154


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar