Yirmi Sekinci Lema'da geçen bu suali ve cevabını izah eder misiniz? Hüdhüd kuşu Kur'an'da nasıl geçmektedir?
Burayı daha iyi anlamak için Hüdhüd’ün Kur’ân’da geçen bu kıssasından kısaca bahsedelim;
Âyetlerde anlatıldığına göre Hz. Süleyman Hüdhüd’ü göremez ve onun nerede olduğunu, ondan izinsiz kaybolduğu için onu cezalandıracağını söyler. Daha sonra Hüdhüd çıkagelir ve Hz. Süleyman’ın bilmediği birşeyi öğrendiğini ve - Sebe’ kavminden çok mühim ve doğruluğu kesin bir haberler getirdiğini söyler. Daha sonra Sebe halkından bahseder ve o kavmin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini, şeytanın onları saptırdığını anlatır. Ve ardından “اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ” yani “(Şeytan böyle vesvese vermiş ki) göklerde ve yerde gizli olanları (ortaya) çıkaran, ne gizlerseniz ve ne açıklarsanız bilen Allah'a secde etmesinler!” Sonrasında da “Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur; büyük arşın Rabbidir.” demiştir.[1] Şimdi Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu âyet-i izahına bakalım;
Geçmiş nükteden bahsederken hüdhüd-ü Süleyman'dan bahis açıldı. Israrcı ve sualci bir kardeşimiz: "Hüdhüdün, Cenâb-ı Hakkı tavsifte يَخْرُجُ الْخَبْءَ فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرَضِ diyerek mühim makamda, mühim evsâf-ı İlâhiye içinde, nisbeten hafif bu vasfın zikrine sebep nedir?"
Soruya göre Hüdhüd Cenâb-ı Hakk’ı tavsif ederken zatî ve subûtî sıfatları içinde mütekellim, kâdir, âlim, rahîm gibi birçok önemli, büyük ve kapsamlı sıfatları olmasına rağmen “Göklerde ve yerde gizli olanı açığa çıkaran” vasfını öne çıkarmış, Kur’ân’da bunu böylece aktarmıştır. Halbukî zahiren bu vasıf, diğer vasıflara göre nispeten hafif görünmektedir. Bu kadar önemli bir makamda bu sıfatın zikredilmesinin sebebi ve hikmeti nedir?
Elcevap: Beliğ bir kelâmın bir meziyeti şudur ki, söyleyenin ziyade meşgul olduğu san'atını, meşgalesini ihsâs etsin. Hüdhüd-ü Süleymanî ise, suyu az olan sahrâ-yı Ceziretü'l-Arabda gizli su yerlerini ferâsetle, kerâmetvâri keşfeden bedevî arîfleri gibi, hayvan ve tuyûrun arîfi olarak ve Hazret-i Süleyman aleyhisselâma küngânlık eden ve su buldurup çıkarttıran mübârek ve vazifedar bir kuş olmakla, kendi san'atının mikyasçığıyla Cenâb-ı Hakkın semâvât ve arzdaki mahfiyâtı çıkarmakla mâbûdiyetini ve mescûdiyetini ispat ettiğini, kendi san'atçığıyla bilip ifade ediyor.
Cevap: Belâgatli bir sözün (kelâmın) bir özelliği şudur ki; söyleyenin devamlı meşgul olduğu sanatıyla bağlantılı olmasıdır. Bediüzzaman Hazretlerine göre Hüdhüd, suyu sınırlı olan Arap yarımdasının çöllerinde, sanki kerametleriyle suyu keşfeden arifler gibi toprağın altında gizli suları keşfediyor. Hayvanlar ve kuşların arifi olarak ve Hz. Süleyman’a rehberlik eden, su bulup çıkarttıran mübarek bir kuştur. İşte bu kuş kendi sanatından yola çıkarak “Allah da semâvât ve arzda gizli olanı açığa çıkarandır” diyerek, Allah’ın varlık ve birliğine; ona kulluk edilmesi ve secde edilmesi gerektiğine kendi sanatıyla alakalı bir delil ile ispat ediyor.
Evet, hüdhüd pek güzel görmüş. Çünkü, toprak altındaki had ve hesaba gelmeyen tohumların, çekirdeklerin, mâdenlerin muktezâ-yı fıtrîsi, aşağıdan yukarıya çıkmak değildir. Çünkü ecsâm-ı sakîle ihtiyarsız, ruhsuz olduğu için, kendi yukarıya çıkamaz; yukarıdan kendi kendine aşağıya düşebilir. Aşağıdan, hususan toprak sıkleti altında gizlenen bir cisim, câmid omuzundaki ağır yükü silkip çıkmak, kat'iyyen kendi kendine olamaz. Demek bir kudret-i hârika ile çıkarılıyor.
İşte, hüdhüd, berâhîn-i mâbûdiyet ve mescûdiyetin en gizlisini ve en mühimmini kendi arîfliğiyle bilmiş, bulmuş; Kur'ân-ı Hakîm onun hakkındaki ifadesine bir i'câz vermiştir.[2]
Evet, hüdhüd çok güzel anlamış. Çünkü, toprağın altındaki sayısız tohumların, çekirdeklerin ve madenlerin fıtri halleri aşağıdan yukarı çıkmak değildir. Çünkü ağır ve cansız cisimler, iradesiz ve ruhsuz oldukları için kendi kendilerine yukarı çıkamaz, ancak yukarıdan aşağıya düşebilirler. Özellikle, toprağın ağırlığı altında gizlenen bir cismin kendi kendine o yükü kaldırarak yukarı çıkması kesinlikle mümkün değildir. İşte bu, ancak bir kudretin müdahalesiyle gerçekleşmektedir. Hüdhüd, ibadet ve secde etmeye en layık olan Allah’ın delillerini kendi arifliğiyle bilmiş, bulmuştur. Kur'ân’da onun hakkındaki ifadesine bir mucizelik vermiştir.