Kur'ân-ı Kerim'deki surelerin sırası neden iniş sırasına göre değildir? Neye göre şuanki düzeni almıştır?
ÂYETLERİN TERTİBİ
İslâm âlimleri, Kur'ân'daki âyetlerin sıralanmasının Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) direktifleriyle (tevkîfî) yapıldığı konusunda görüş birliği içindedir. Cebrâil (a.s) vahiy getirdikçe her âyetin yerini de Resûlullah’a (s.a.v) bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz de (s.a.v) inen âyetlerin, hangi sûrenin neresine konulacağını vahiy kâtiplerine bildirdiğinden dolayı[1] Kur’ân’daki âyetlerin tertibinin vahye dayalı (tevkîfî) olduğu hususunda ittifak edilmiştir.[2] Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Kur'ân'ı yazdırdığı tertibe göre ashaba okumuş ve her senenin sonunda Cebrâil'e (a.s.) aynı tertiple arz etmiştir.
Bu konuda ittifak sağlanmış ve hiçbir farklı görüş bulunmamaktadır. Örneğin, Ebû Ca'fer b. ez-Zübeyr (ö.707/1308)'in görüşü de şöyledir: "Âyetlerin Kur'ân'daki sıralanışı Hz. Peygamber'in (s.a.v) emri doğrultusunda gerçekleşmiştir. Müslümanlar arasında bu konuda herhangi bir ihtilâf yoktur.”[3]
Zerkeşî de bu hususta şunları söylemektedir:"Âyetlerin sıralanışı ve sûre başlarına besmelelerin yazılışı tevkîfîdir. Bu konuda ne bir şüphe ne de herhangi bir ihtilâf söz konusu değildir"[4]
Ayrıca şu rivâyet de âyetlerin Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından tertip edildiğini açıkça göstermektedir. Resûlullah (sav) buyuruyor ki: "Her kim geceleyin Bakara Sûresi'nin son iki âyetini okursa, bunlar ona kâfi gelir."[5] Şayet âyetler tevkîfî değil de aksi söz konusu olsaydı, Resûlullah (sav), Bakara Sûresi'nin son iki âyetinden söz etmezdi. Çünkü o durumda âyetlerin tertibi farklı olacağı için bu sözlerin bir anlamı olmazdı. Halbuki biz biliyoruz ki Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Bakara Sûresi'nin son iki âyetiyle "Âmene'r-resûlü" diye başlayan âyetleri kastetmiştir.[6]
SÛRELERİN TERTİBİ
Sûrelerin tertibi konusunda İslâm âlimleri arasında geniş bir ihtilaf vardır. Bazıları mevcut tertibin Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından yapıldığını, yani tertibin tevkîfî olduğunu ileri sürerken, bazıları da bu tertibin sahabenin içtihadıyla meydana geldiğini söylemektedir. Her iki görüşü uzlaştırıcı bir mahiyette, tertibin kısmen Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından, kısmen de sahabenin içtihadıyla meydana geldiğini savunan üçüncü bir görüş de mevcuttur.[7]
1. Sûrelerin tertibi ictihâdîdir:
Bu düşünceyi benimseyen âlimlerin başında İmam Mâlik gelir. Ona göre, sahâbîler Sevgili Peygamberimiz'den (s.a.v) duydukları Kur'ân'ı kendi içtihatlarına göre düzenlemişlerdir. Benzer şekilde, Bâkillânî de, Mushaflardaki tertibin sahâbîlerin içtihadına dayandığını dile getirir.[8]
2. Sûrelerin tertibi tevkîfîdir. (Vahye dayanır):
Bu tezi savunan âlimlere göre sûreler genellikle belirli olaylar üzerine veya bir soruya cevap olarak nâzil oluyordu. Cebrâil (a.s) vahiy getirdiğinde, her sûrenin nereye yerleştirileceğini Sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v) bildirirdi. Sûrelerin sıralanışı, âyet ve harflerin sıralanışı gibidir ve bu düzenleme tamamen Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından yapılmıştır. Bu nedenle, bir sûrenin yerini değiştirmek ya da sırasını bozmak, Kur'ân'ın tertibini bozmaktır.[9]
Bu konuda Kirmanî şöyle demektedir; “Eğer Bakara Sûresi, Kur'ân'ın ilk sûresi değildir denilirse, ben de derim ki, Kur'ân'ın ilk sûresi, Fatiha Sûresi'dir. Sonra Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ olmak üzere bugünkü tertipte devam etmektedir. Allah Taâlâ tarafından Levh-i mahfûz'a böyle yazılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v) her sene nâzil olan âyetleri bu tertip üzere Cebrâil (a.s)'e arz etmiş, vefatından önceki Ramazan ayında da söz konusu arza iki kere vuku bulmuştur”[10]
Ebû Bekir el-Enbârî ise şöyle demiştir; “Allah Teâlâ Kur’ân’ı dünya semasına indirmiş ve yirmi küsür sene içinde bölüm bölüm göndermiştir. Buna göre bir sûre meydana gelen bir olay üzerine, bir âyet de öğrenmek isteyen birinin sorusu üzerine inerdi. Cebrâîl (a.s), Râsulullah’a (s.a.v) âyet ve sûrelerin yerlerini gösterirdi. Âyet ve harflerin birbiri ile uyumu gibi sûrelerin de birbiri ile uyumu vardır. Hepsini Râsulullah (s.a.v) göstermiştir. Dolayısıyla kim bir sûreyi öne alır diğerini daha sonraya bırakırsa Kur’ân’ın nazmını bozar.”[11]
3. Kısmen tevkifi kısmen de ictihâdîdir:
Bu görüş sahiplerine göre de Kur'ân'daki bir kısım sûrelerin tertibi bizzat Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tarafından yapılmış, bir kısmı da ümmete bırakılmıştır.
Bu üç görüş içerisinde çoğunluğun kabul ettiği görüş sûre tertibinin tevkifî (vahye dayalı) olduğunu savunanların görüşüdür. Bunun bir delili olarak, Zeyd b. Sâbit'in (r.a) Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde Kur’ân’ı derlerken aynı tertibi esas alması ve Hz. Osman (r.a.) döneminde de Kur’ân’ı çoğaltma görevini üstlendiğinde bu tertibi koruması gösterilebilir. Çünkü Zeyd b. Sâbit (r.a), Kur’ân’ın Cebrail ile son kez Hz. Peygamber ile birlikte (s.a.v) okunmasında bulunmuş ve başından sonuna kadar Sevgili Peygamberimiz’den (s.a.v) Kur’ân’ı iki kez dinlemiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) sözünü ettiğimiz bu son arzada (Cebrail (a.s) ile mukabele) Kur'ân sûrelerini belli bir tertibe göre okumuştu. İşte bu tertip tevkifi bir tertip idi. Şimdi bu durumda Zeyd b. Sâbit'in (r.a) Sevgili Peygamberimiz’den (s.a.v) bizzat dinlediği Kur'ân'ı başka bir tertibe göre cem etmesi ve çoğaltması mümkün gözükmemektedir.
[1] Ebû Dâvûd, Salât, 124; Tirmizî, Tefsîru’l Kur’ân, 10
[2] Zürkânî, Menâhilu’l-‘İrfân, Mısır ts., c.1, s. 412
[3] Süyûtî, Mufhemâtu'l-akrân fî mübhemâti'l-Kur'ân, Mısır ts., c. 1, s. 80
[4] Zerkeşî, el-Burhân fi ulûmi'l-Kur'ân, (Muhammed Ebu'1-Fadl İbrahim), Mısır 1972, c.1, s.256
[5] Müslim, Salâtu'l-müsâfirîn, 256
[6] Muhsin Demirci, Tefsir Usulü, İfam Yay., İstanbul 2015, s.101.
[7] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulû, s.55
[8] Kurtubî, , el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1405/1985, c.1, s.59; Zerkeşî, el-Burhân, c.1, s.257
[9] Zerkeşî, el-Burhân, c.1, s. 260; Süyûtî, el-İtkân, c.1, s. 82-83
[10] el-Kirmânî, el-Burhân fi tevcihi müteşâbihi'l-Kur'ân, (thk. Abdulkadir Ahmed Atâ), Beyrut 1406/1986, s. 24.
[11] Zürkânî, Menâhilu’l-‘İrfân, Beka Yayınları, İstanbul 2015 c.1, s.490