Allah kıyamet gününde gökleri dürer, sonra sağ eline alır ve şöyle buyurur: Melik (Mülkün hakiki sahibi benim). Nerede (o) zalimler, nerede o büyüklük taslayanlar? Sonra da yerleri dürüp, sol eline alır ve şöyle buyurur: Melik (Mülkün hakiki sahibi benim). Nerede (o) zalimler, nerede o büyüklük taslayanlar?
Bu hadiste Allah'ın eli derken ne denmek istenmiştir? Gökleri dürer, yerleri dürer ne demektir?
Abdullah b. Ömer’den rivâyet edilen bu hadis, Sahîh-i Müslim’de geçmektedir.
Sözlükte “el” anlamındaki yed, mecaz ve kinaye yoluyla “güç-kudret, mülkiyet, hâkimiyet, nimet-lütuf, yardım-destek” gibi manalara gelir. Bu kelime Kur’ân-ı Kerîm’de on iki âyette Allah’a nisbet edilmektedir.
Allah'ın eli onların elinin üstündedir.”[1]
Onu iki elimle yarattım.”[2]
Selef âlimleri yani mütekaddimûn, ayet ve hadislerden geçen bu tarz müteşabih ifadelerin te’vil edilmemesi gerektiğini düşünürlerken, müteahhirûn âlimleri bu ifadelerin te’vil edilmesi görüşünü benimsemişlerdir.
Bundan dolayı “yed” kelimesi, kudret, mülkiyet, hâkimiyet manasında Allah’a nisbet edilen zâtî sıfatlardan birisi olarak anlaşılmaktadır.
Hadiste geçen “dürmek” kelimesi ise, Cenab-ı Hakk’ın nihayetsiz kuvvet, kudret, azamet, kibriya ve celal sahibi olduğunu temsil ve tasvir için kullanılmıştır. Çünkü Melik, Cebbar ve Mütekebbir olan ancak Allah-u Teâlâ’dır. Mülk hakiki manada ancak O’na aittir.
Bu konuda Bediüzzman Hazretleri şöyle der:
“Müteşâbihâtta (ma‘nâsı açık olmayıp, îzâha muhtaç beyanlarda), ma‘nâ-yı mecâzînin (dolaylı olan ma‘nânın) ma‘nâ-yı hakikinin (gerçek ma‘nânın) lâfzıyla, üslûbuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların me’lûf (alıştıkları) ve ma‘lûmları olmayan ma‘nâları ve hakikatleri zihinlerine yakınlaştırıp kabûl ettirmekten ibârettir. Meselâ ‘yed’ (el)’in ma‘nâ-yı mecâzîsi insanlara me’nûs (tanıdık) olmadığından, ma‘nâ-yı hakikinin şekliyle, lâfzıyla gösterilmesi zarûreti vardır.”[3]