Sorular

10.870

Ayet ve Hadislerde Kıyametin Nasıl Kopacağı

Kıyametin kopmasına dair ayet-i kerimeleri şu şekilde sıralayabiliriz:Artık Sûr'a bir üfleyişle üflendiği, yer ve dağlar kaldırılıp bir darbe ile birbirine çarpıl(arak darmadağın edil)dikleri zaman, işte o gün olacak olan olmuş (kıyâmet kopmuş)tur!1 O gün (o kıyâmet günü) yer ve dağlar sarsılır ve dağlar akıp giden bir kum yığını hâline gelir!2 Nihâyet yıldızlar söndürüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere (ümmetleri hakkında şâhidlik etmeleri için) vakit belirlendiği zaman!3 O gün, yer başka yere çevrilir, gökler de (başka göklere)! Ve (herkes) Vâhid (bir olan), Kahhâr (kahredici üstünlük sâhibi) olan Allah'ın huzûruna çıkarlar!4 Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de Allah'ın dilediğinden başka5 göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar (etrâfa) bakınıp duruyorlar.6 O gün o sarsıntı (Sûr'a ilk üfürülüş), sarsacak! Onu, arkadan gelen (ikinci üfürülüş) ta'kîb edecek! O gün (dehşetten) kalbler şiddetle çarpıcıdır! Gözleri (korkudan), zelîl (yere bakar) bir hâldedir!7  O hâlde (siz de) inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren bir günden kendinizi nasıl koruyacaksınız? Gök (bile) onunla (o günün şiddetiyle) yarılmış olur! O'nun (Allah'ın) va'di yerine getirilmiş (olacak)tır.8 Peygamber Efendimizin (sav) hadis-i şeriflerinde bu hadise şöyle anlatılmaktadır:Muhakkak ki kıyâmet kopacaktır. Öyle ki, alışveriş için satıcı ile müşteri, aralarında bir kumaşı yaymış olacaklar da ne alışveriş yapmaya ne de kumaşı dürmeye vakit bulamayacaklardır.Kişi sağmal devesinin sütünü sağıp getirdiği hâlde, onu içmeye fırsat bulamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi, havuzunu sıvayıp tamir edecek de suyunu kullanamadan ansızın kıyâmet kopacaktır.Yine kişi lokmasını ağzına kaldıracak, fakat kıyâmet ansızın kopacak da o lokmayı yiyemeyecektir.9 Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün:“Vazifeli melek Sûr'u eline almış, üfleme emri gelir gelmez hemen üflemek üzere izin beklerken, ben nasıl sevinç duyar ve nîmetlerden zevk alabilirim!” buyurmuşlardı.Bu hâl, ashâb-ı kirâma çok ağır geldi. Bunun üzerine Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz onlara şöyle buyurdular:''Allah Teâlâ bize kâfîdir, O ne güzel vekildir. Biz Allâh'a tevekkül ediyoruz.'' deyiniz!10 Bu meseleye dair Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşımı ise şu şekildedir:Şu kâinâtın eczâları, dakīk, ulvî bir nizâm ile birbirine bağlanmış. Hafî, nâzik, latîf bir râbıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecrâm-ı ulviyeden tek bir cirm , [Ol!] emrine veya 'Mihverinden çık' hitâbına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihâyetsiz fezâ-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müdhiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak yeryüzü düzlenecek. İşte şu mevt ve sekerât ile Kadîr-i Ezelî kâinâtı çalkalar; kâinâtı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevâdd-ı münâsibeleri başka tarafa çekilir, âlem-i âhiret tezâhür eder.11 Yani kâinatın bütün parçaları son derece ince, yüce bir düzen ile birbirine bağlıdır. Bu parçalar, gizli, nâzik ve ince bir bağ ile tutulmaktadır. Bu düzen o kadar hassastır ki, bozulması kâinatın sonu demektir. Gök cisimlerinden tek birinin ilâhî bir emirle (''Ol!'' emri) mihverinden çıkması yeterlidir. Bu olayla birlikte dünya can çekişmeye başlar. Yıldızlar çarpışacak, gök cisimleri dalgalanacaktır. Sonsuz uzayda milyonlarca gülle gibi büyük küreler müthiş gürültülerle feryat edecektir. Gök cisimleri birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçacak, dağlar uçacak, denizler tutuşacaktır. Sonuçta yeryüzü düzlenecektir. Sonsuz kudret sahibi olan Allah, bu ölüm ve can çekişme ile kâinatı çalkalar. Kâinat bu çalkalanma ile temizlenir ve ayrışır. Cehennem ve onun maddeleri bir tarafa, Cennet ve ona uygun olanlar başka bir tarafa çekilir. Böylece âhiret âlemi ortaya çıkar.Kıyamet Hangi Ülkenin/Şehrin Akşam Namazı Vaktinde Kopacak?Hakka Suresi 69/ 13-14-15Müzzemmil Suresi 73/14Mürselat Suresi 77/8-9-10-11İbrahim Suresi 14/48İbn-i Abbâs (ra)'a göre bu istisnâ ile, dört büyük melek olan Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrâîl Aleyhimüsselâm kasdedilmiştir. Ebû Hureyre (ra)'a göre ise bunlar şehidlerdir. Diğer bir görüşe göre de o gün hayatta bırakılacak olanlar, hûrîler ile Arş ve Kürsî'nin sâkinleri olan meleklerdir.(Celâleyn Şerhi, c. 6, 449)Zümer Suresi 39/68Naziat Suresi 79/6-7-8-9Müzzemmil Suresi 73/17-18Buhârî, Rikāk, 40; Ahmed, II, 369. Bkz. Müslim, Fiten 140, Îman 248Tirmizî, Kıyâmet, 8/2431; Ahmed, I, 326Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 120

4.241

Al-i Beyt Kime Denir? Vazifeleri Nedir?

Sevgili Peygamberimiz (asm) hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız: Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.1 Resûl-i Ekrem Efendimiz Vedâ Haccı'ndan Medine'ye dönerken, Hum suyu başında ashâbına vaaz ve nasihat etti. Konuşmasının bir yerinde onlara, ömrü tamamlanınca bütün insanlar gibi kendisinin de dünyaya vedâ edip gideceğini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna varacağını söyledi. Konuşmasına şöyle devam etti:Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah'ın Kitâbı Kur'an'dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!Bir başka rivayete göre, Resûlullah (sav) Kur'ân-ı Kerîm'den bahsederken: “O Allah'ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır”2  buyurmuştur.Resûlullah Efendimiz ashâbına ikinci bir emanetinden bahisle şöyle buyuruyor:Size bir de Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum. Allah'dan korkun da Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın. Allah'tan korkun ve Ehl-i Beyt'ime saygılı davranın.Hadisin bazı rivayetlerine göre Hz. Peygamber Ehl-i Beyt'e hürmet edilmesine dair tavsiyesini üç defa tekrarlamıştır.3 EHLİ- BEYT KİMDİR?Zeyd İbni Erkam'a (ra); Hz Peygamber'in Ehl-i Beyt'i kimdir? Hanımları da Ehl-i Beyt'inden değil midir? diye sorulduğunu, onun da: - Evet, hanımları da Ehl-i beyt'indendir. Fakat onun asıl Ehl-i Beyt'i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olan Ali, Akîl, Cafer ve Abbâs'ın aileleleridir, demiştir.Sevgili Peygamberimiz (sav) Zeyneb Binti Cahş (ra) vâlidemizle evlendiği gün, Hz. Âişe'den başlamak üzere hanımlarının odalarını birer birer dolaştı ve “Allah'ın selâmı ve rahmeti üzerinize olsun, Ehl-i Beyt!” diye selâm verip hatırlarını sordu. Her bir hanımı: "Allah'ın selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun. Eşini nasıl buldun? Allah mübarek etsin" diye onu tebrik ettiler.4 Bir sabah Peygamber Efendimiz (asm) siyah yünden yapılmış nakışlı bir örtüye (abaya) bürünüp evden çıktı. Yanına sırasıyla Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Fâtıma ve Hz. Ali geldiler. Hepsini de örtünün içine aldıktan sonra Ahzâb sûresinin 33. âyetini okudu: “Ey Ehl-i Beyt! Allah Teâlâ sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.5Şu hâlde bu rivayetlerin hepsini bir arada düşünmek ve Resûl-i Ekrem Efendimiz'in Ehl-i Beyt'inin: Bütün hanımları, Kızı Hz. Fâtıma, Torunları Hz. Hasan ve Hüseyin ile Amcası Hz. Abbas ve amcazâdeleri Hz. Ali, Akîl ve Cafer'in ailelerinden ibaret olduğunu kabul etmek gerekir.Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: “Âl-i Beyt'i, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nûrâniye hükmüne geçecek ve âlem-i İslâm'ın bütün tabakātında kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazîfesini görecek zâtlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beyt'ten çıkacak.6Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Cenab-ı Hakk'ın da bildirmesiyle bilmiş ki, İslamiyet'in her asrında her tarafında, insanlığın manevi ilerleyişi içerisinde rehber ve önder olan kıymetli şahsiyetler kendi Âl-i Beytinden çıkacaklar. Tarih boyunca Abdülkâdir Geylânî (ks), İmamı Gazâli, İmamı A'zam Ebu Hanife, İmamı Şafii, İmamı Rabbâni gibi yüzbinler münevver şahsiyetler, Câfer-i Sâdık gibi büyük İslam âlimleri hep bu silsileden gelmişler.Böylece bu mübarek nesil İslam ümmeti için bir dayanak noktası olmuşlar ve dinin aslını koruyan vazifeli nurani bir cemaat teşkil etmişlerdir. Dolayısıyla sünnete tabi olmayan hakiki manada Âli Beyt'ten olamayacağı gibi onlara hakiki dost da olamaz.Muvatta', Kader, 3.Müslim, Fezâilü's-sahâbe 37Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 36Buhârî, Tefsîru sûre 33, 8Müslim, Fezâilü's-sahâbe 61Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 17

218

Hâfız ve Hafiz'ül Hadis Kavramlarının Anlamı

Hâfız: Arapça'da “korumak, ezberlemek” mânasındaki hıfz kökünden türemiş bir sıfat olan hâfız (çoğulu huffâz) sözlükte “koruyan, ezberleyen” anlamına gelip Kur'ân'ın tamamını ezberleyene hâfız denilmiştir. Hafiz'ül Hadis: Hadis nakil ve rivayetini meslek edinip çok miktarda hadisi ezbere bilen kimseye denir. Hâfız unvanını alabilecek kimsenin, çok miktarda hadisi ezberlemesi yanında hadisin hem metni hem de senedi üzerinde fikir yürütüp tahliller yapabilen zeki, anlayışlı ve üstün yetenekli bir kişi olması gerekmektedir.Kaynaklarda, her devirde yetişen en güçlü hadis hâfızlarının, kendi zamanlarında daha güçlüsünü görmediklerini söyleyerek Asr-ı saâdet'e kadar şu hâfızların isimlerini zikrettikleri belirtilmektedir: Zeynüddin el-Irâkī, Takıyyüddin es-Sübkî, Alâî, Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Abdülmü'min b. Halef ed-Dimyâtî, Takıyyüddin İbn Dakīkul'îd, Münzirî, Ebü'l-Hasan Ali b. Mufaddal, Cemmâîlî, Ebû Mûsâ el-Medînî, İbn Asâkir, Kıvâmüssünne et-Teymî, İbnü'l-Kayserânî, el-Humeydî, İbn Mâkûlâ, Hatîb el-Bağdâdî, Hâkim en-Nîsâbûrî, Dârekutnî, Ebû Ali en-Nîsâbûrî, İbn Huzeyme, Nesâî, Ebû Dâvûd es-Sicistânî, Ebû Zür'a er-Râzî, Buhârî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, Yahyâ b. Maîn, Ali b. Medînî, Yahyâ b. Saîd el-Kattân, Vekî' b. Cerrâh, Mâlik b. Enes, Süfyân es-Sevrî, Eyyûb es-Sahtiyânî, İbn Şihâb ez-Zührî, Saîd b. Müseyyeb ve Ebû Hüreyre.1 Hafızlığı Koruma YollarıHafızlığın Fazileti / Hafızların Dikkat Etmesi Gereken HususlarHafızlığı Kolay Yapmanın Yolları·   Hafızlığını UnutmakYaşar Kandemir, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, c.15, s.78

8.426

Âyât-ı Tekvîniye Nedir?

Tekvin; var etmek, yaratmak demektir. Âyât ise açık delil anlamına gelen ayet kelimesinin çoğuludur. Yani âyetler demektir. Dolayısıyla bu tabirin manası, “yaratılış âyetleri” demek olur. Bu açıdan ele aldığımızda âyât-ı tekvîniyeyi, “Allah' ın varlık ve birliğine delil olan yaratılmış eserler” olarak tarif edebiliriz.Allah-u Teâlâ'nın kudret eserlerine âyet denilmesinde, Kur'ân âyetleriyle yapılan bir teşbih söz konusudur. Yani, Kur'ân âyetleri, nasıl mucizelikleriyle Allah'ın kelâmına ait sözler olduklarını açıkça gösteriyorsa; yaratılmış âyetler de Allah'ın kudretinin eserleri olduklarını açıkça gösterirler. Bediüzzaman Hazretleri, bu benzetmeyi gösteren bir cümlesinde âyât-ı tekvîniyeyi şöyle kullanır:Şu kâinat denilen kudretin Kur'an-ı kebirinin âyâtı dahi şu hükm-ü Kur'anîyi, nizam ve mizan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyaz gibi âyât-ı tekviniyesiyle tasdik ediyor. 1 Bu paragrafta tekvînî âyetlere misaller veriliyor. Kâinatta yaratılan düzen, denge, güzel ve süslü biçimler, her birisi onları Allah'ın yarattığını gösteren âyetlerdir. Yaratılmış her şey bir âyettir, delildir. Harika yaratılışlarıyla, sonsuz ilim ve kudret sahibi bir zatın eserleri olduklarını ispat ederler.Allah'ı Tanıtan ve Bildiren Ayet ve DelillerAllah'ın Varlığının DelilleriAllah'ın Varlığını İspatBediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2015, s. 86.

15.768

Risale -i Nur'dan Ders Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar

Risale-i Nur derslerinin, insanların bu asırda zayıflayan imanlarının kuvvetlenmesinde, bozulmuş İslam ahlakının tamirinde, şuurlu ve ilimle donanmış Müslümanların yetişmesinde çok büyük ehemmiyeti vardır. Nur dersleri, herkesin yalnız başına anlayamayacağı bazı hakikatlerin anlaşılmasında ve daha bol feyiz almada büyük ehemmiyet arz eder. O yüzden ders yaparken dinleyenlerin azamî istifadesini düşünerek bazı noktaları dikkate almak çok mühimdir. Onlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:A- Dersten Önce Dikkat Edilecek Hususlar1- Dersi dinleyecek topluluğun ihtiyacına ve seviyesine uygun bir yer seçilmelidir.2- Seçilen mevzu hakkında ders yapacak kişinin önceden birikimi olması gerekir.3- Ders yapılacak yeri güzelce okuyup her tarafını iyice anlamak gerekir. Okumada hiçbir problem kalmamalıdır.4- Ders esnasında üzerinde durmayı düşündüğümüz yerlerin üstü çizilebilir.5- Ders yapacağımız cemaatin azlığına çokluğuna, eşraftan olup olmadıklarına bakmaksızın onlara değer vererek ve Allah rızası için onlara faydalı olmaya niyet ederek karşılarına çıkmak elzemdir.6- Dersten en az 10 dakika kadar önce derse motive olmalı, dersin gerektirdiği ruh hâlini yakalamaya çalışmalı ve güzel bir ders nasip etmesi için Allah' tan yardım istemeliyiz.B- Ders Esnasında Dikkat Edilecek Hususlar1- Derse, Besmele, hamd ve salâvatla başlamalıdır. Arkasından, “Rabbişrah lî sadrî…” ve “”Rabbenâ lâ tuziğ kulubenâ…” âyetleri okunabilir. Bunlar, ders hakkında Allah' tan yardım istemek manalarına geldiğinden ihmal edilmemeleri tavsiye olunur.2- Dersin konusu ve dersin Risale-i Nur'un neresinden yapıldığı hakkında kısaca bilgiler verilerek cemaatin dikkati konu üzerine çekilmelidir. Yalnız bu girişin birkaç dakikadan fazla olmamasına dikkat edilmelidir.3- Dersi okurken, önemli bulduğumuz lügatin manasını vermek gerekir. Çünkü dersi dinleyen çok değişik seviyelerde insanlar bulunabilir. Fakat her lügatin manasını vermek dikkatleri dağıtabilir. O yüzden bir kısım lügatin günümüz Türkçesindeki karşılığı açıklama yapılırken kullanılabilir. Eğer lügat bilgisi iyi seviyede bir cemaate ders okuyorsak, dersin akıcılığı açısından ağır lügatler dışındakilerinin manalarını vermemek daha uygun olabilir.4- Dersin süresinin, kırk, kırk beş dakikayı geçmemesi dinleyenleri sıkmamak açısından önemlidir. Eğer uzun bir mevzu üzerinde durulacaksa, 15 – 20 dakika ara verilerek ikinci bir ders yapılabilir.5- Okumayı düşündüğümüz bahsin uzunluğunu ders yapacağımız süreye uygun bir şekilde (1-1,5 sayfa gibi) ayarlamalıyız. Daha uzun bir yer seçersek bu bizi acele etmeye sevk edeceğinden açıklanması gereken yerleri gereği gibi açıklamamaya ve dikkatlerin dağılmasına sebep olur.6- Her kelimede durup açıklama yapmak dersin ilerlemesine mâni olacağı gibi, akıcılığını da bozar. Hem fazladan tekrarlara sebep olabilir. Bunun yerine, mananın toplandığı yerlerde durarak izah etmek söz konusu sakıncaları giderir. Fakat bunda da cemaatin seviyesini dikkate alarak birkaç satırdan fazla ve çok uzun okumamak uygun olur.7- Risale-i Nur'da her satır, hatta her kelimede çok zengin manalar bulunduğundan ağır ağır ve tane tane okuyarak, dinleyenlerin manaları kaçırmamasına dikkat edilmelidir.8- Derse önceden vâkıf olmanın verdiği fırsattan istifade ile okurken mananın anlaşılmasına önemli katkıları olan ses vurgulamalarıyla okunmalıdır. Numune olarak Fatiha'daki “Rabbimiz! Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz!” âyetini ele alalım. Bu ayeti düz bir cümle gibi vurgusuz olarak okumakla, manaya uygun güzel vurgulamalar yaparak okumak arasında ne kadar fark olduğunu şu an bir uygulama yaparak hemen görebilirsiniz.9- Cemaatin dikkatlerini uyanık tutmak için, bakışlarımızı ders boyunca cemaat üzerinde gezdirmeliyiz.10- Ders yapan kişinin düşüncesini birinci derecede okuduğu dersin izahı meşgul etmeli. Eğer, “Cemaat dinliyor mu? Güzel okuyabiliyor muyum? Hâlâ rahatlayamadım” gibi düşünceler zihnini çok meşgul ederse kendini manaya veremez ve ders akıcı bir hale kavuşamaz.11- Dikkatlerin dağıldığı ve nazarların yorulduğunu fark ettiğimiz anlarda bu hâle seyirci kalmamalı ve değişik yollarla dikkatleri toplamalıyız. Meselâ, ortaya bir soru sormak, dersle alakalı bir kıssa, fıkra, hatıra anlatmak, hatta bazen muvakkaten ders dışı konulara latife yollu girmek bile fayda verebilir.12- Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına, dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız bunların, mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır.13- Dersin izahında asıl maksat o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olmuş olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, âdeta risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlaslı bir hal olmadığı malumdur.14- Ders ilerledikçe geri dönüşler yaparak konu bütünlüğünü toparlamak mühimdir. Aksi takdirde dersin bütünü kavranamamış, dağınık ayrı ayrı bilgiler sunulmuş ve asıl maksad elde edilmemiş olur.C- Dersin Sonunda Dikkat Edilecek Hususlar1- Dersi bitirmeden önce mevzuyu birkaç ana başlık altında hulasa etmek. Bu hulasalar cemaatin dersi o başlıklar altında muhafaza etmesine hizmet edeceği için çok fayda verebilir.2- Derste geçen hakikatlere uygun bir dua ile bitirmek. Meselâ, sünnet-i seniyenin işlendiği bir dersi, “Allah-u Teâlâ, bizleri sünneti yaşamakta muvaffak eylesin” gibi. Ya da imanın kıymetinin anlatıldığı bir dersi bitirirken, “Cenâb-ı Hak başta memleketimiz ve âlem-i İslam'a ve bütün dünyaya imanın fevkalade ehemmiyetini en yakın zamanda anlamayı ve imanla şereflenmeyi nasip etsin” gibi.3- Son olarak da meşhur “Sübhaneke lâ ilme lenâ…” ayeti ile Fatiha vererek bitirmek. Bu ayetin bildirdiği dersi, yani ''Biz ancak Allah'ın bize nasib ettiği bir bilgiye vasıtalık edebiliriz. O yüzden şükür ve minnettarlık onadır. Nefsimizin derste ortaya çıkan güzel manalarla iftihara hakkı yoktur'' hakikatini düşünüp hissederek gururdan sakınmak da ders yapanın ihlâsını koruması açısından elzemdir.Bu maddelere eklenebilecek başka maddeler de muhakkak vardır. Zaman içinde, gelen tekliflere göre yapacağımız ilâvelerle buradaki sayıyı artırmamız mümkündür.Etkili Tebliğ ve Doğru TemsilRisale-i Nur'dan Daha İyi İstifade YollarıRisale-i Nur'dan Kendimizi Tam Yetiştirmek