Cevşen'de Allah'ın bin bir isminin geçtiği söyleniyor. Halbuki onların çoğu isimden çok bir sıfata benziyor? Bunlar isim midir, sıfat mıdır?
Cevşen'de geçenler Allah'ın isimleridir. Fakat Allah'ın isimleri ile sıfatları arasında yakın bir alaka vardır. Çünkü Allah'ın her bir ismi onun sıfatlarından birinden kaynaklanan ve o sıfata sahip olduğu manasına gelen bir ismidir.
Mesela numune olarak Allah'ın sekiz sübutî sıfatını ele alalım:
Sıfatlar: İsimler:
1- Hayat: Canlı olmak sıfatı Hayy: Canlılık sıfatına sahip olan kimse
2- İlim: Bilmek sıfatı Alîm: Bilme sıfatına sahip olan kimse
3- İrade: Dilemek sıfatı Mürîd: Dilemek sıfatına sahip olan kimse
4- Kudret: Güç sahibi olma sıfatı Kadîr: (Herşeye) gücü yeten sıfatına sahip olan
5- Sem': İşitme sıfatı Semî': İşitme sıfatına sahip olan kimse
6- Basar: Görme sıfatı Basîr: Görme sıfatına sahip olan kimse
7- Kelam: Konuşma sıfatı Mütekellim: Konuşma sıfatına sahip olan kimse
8- Tekvin: Yaratma sıfatı Mükevvin: Yaratma sıfatına sahip olan kimse
İşte bu sıfat ve isimler gibi Cevşen'deki isimlerin de sıfatlar ile çok yakın alakası vardır ve her bir isim, "ey şu sıfatın sahibi" anlamına gelir. Numune olarak Cevşen'de geçen üç sıfatı inceleyelim:
1- Ya men yerâ ve lâ yürâ: Ey kendisi gören fakat görülemeyen. (Ey görüp de görülmeme sıfatının sahibi)
2- Ya men yahluku ve lâ yuhlaku: Ey kendisi yaratan fakat yaratılmayan. (Ey yaratmakla beraber başkasının yaratmasıyla var olmama sıfatının sahibi)
3- Ya men yuhyî ve lâ yuhyâ: Ey hayat veren fakat kendisine hayat verilmiş olmayan. (Ey hayat sahibi olmakla birlikte hayatını başkasından almamış olma sıfatının sahibi)
Bir insana ismiyle hitab ederken "Ey falan" deriz. Başındaki seslenme edatı olan "ey" veya "yâ" kelimesi, arkasından gelen kelimenin o zatın ismi olduğunu gösterir.
Cevşen'deki bin bir isimin herbirinin başında "Yâ" nidasının bulunması da onların isim olduğunun bir alametidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de Cevşen'de bulunan ibarelerin Allah'ın isimleri olduğunu şöyle ifade eder:
" (Hz. Muhammed asm.) Hâlıkına (yaratıcısına) karşı öyle daavat (dualar) ve münacat ve ricalar yapmış ki, bu zamana kadar telahuk-u efkârla (fikirlerin birbirine eklenmesiyle) beraber o mertebeye yetişilmemiş. Meselâ: Cevşen-ül Kebir münacatında binbir esma-i İlahiyeyi (Allah'ın bin bir isimlerini) şefaatçi ederek Hâlıkını öyle bir tarzda tavsif (vasıflarını sayıp) ve tarif eder ki, emsali yok." (15. Şua)