Soru

Evliya ve Keramet

Keramet-i evliya hak mıdır? Aklen isbatı nedir? Bu konu hakkında detaylı bilgi verebilir misiniz?

Tarih: 13.01.2022 21:27:17
Okunma: 2369

Cevap

Son zamanlarda birtakım insanların evliyalığı ve kerametleri inkâr ettiklerini görmekteyiz. İslam tarihi boyunca milyonlarca veli zatlarının varlığı ve kerametlerinin hakkaniyeti ehl-i sünnet tarafından kabul edilmiş güneş gibi aşikâr bir hakikattir.

Evliya; Cenâb-ı Allah’ı ve sıfatlarını imkân nispetinde bilen, günahlardan uzak duran ibadetlere devam eden dünyevi lezzetlere ve arzularına kendini kaptırmayan kimsedir.[1]  Yani veli olan zat kuvvetli imanı, ihlası, ameli ve takvasıyla Allah’a muhabbette çok ileri derecede olup peygamberin sünnetini yerine getirmede çok titiz davranan Allah’ın dostu ve yakını olup[2] bu sebeple de Allah’ın da onları kendisine dost edinmiş olduğu kimselerdir.

Keramet ise, Allah’ın bu salih ve veli kullarına[3] ihsan[4] ettiği harikulade hallerdir.[5]

Ehl-i sünnet vel-cemaatin ortak görüşü ile evliyanın kerameti haktır.[6]

“O, iyileri dost edinir.”[7] “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın kelimelerinde (size verdiği sözlerde) değişme yoktur! İşte büyük kurtuluş ancak budur!”[8] ayetlerde görüldüğü gibi birtakım insanlar derece olarak Cenab-ı Hakk’a daha yakındırlar.

Bu insanlar diğer insanlara nazaran Allah’tan daha çok korkan, ibadetleri itinayla ve tam bir ihlas ile yerine getirmeye çalışan ve Peygamber Efendimiz ’in sünnetine en çok riayet eden kişilerdir. Ayrıca bu kişiler, dünyalık arzu ve heveslerden uzak yaşayan, günahlardan kaçınan,[9] az yiyip az uyuyan, daima zikir, tefekkür ve marifetle meşgul olan ve Allah’ın kendisine itaate muvaffak kıldığı[10] mübarek kişilerdir. Bu halleri ve dereceleri dolayısıyla Allah da onlara birtakım ikram ve ihsanlarla beraber hususi bazı haller vermektedir. Bunlara da keramet denilmektedir.

Kerametler de mucizeler gibi Allah’ın fiilidir. Yani tamamen Allah’ın kudretiyle meydana çıkmaktadır. Kulun kendi gücüyle yaptığı bir şey değildir. Hiçbir beşer, eşyaya ve olaylara hakiki manada tesir edemediği gibi, evliyalar da tesir edemez.  Zaten hiçbir İslam âlimi de bunun aksini iddia etmemektedir.

Kerametin hak olduğuna bir delil peygamberlerin (Aleyhimüsselam) mucizeleridir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Musa’nın elindeki asasının büyük bir yılana dönüşmesi, Hz. İbrahim (a.s.)’i ateşin yakmaması ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) İsra mucizesi gibi birçok peygamber mucizeleri geçmektedir. Bunların hepsi Allah’ın izniyle bir beşer elinden zuhur eden harikulade hadiselerdir.

İslamiyet’ten önceki zamanlarda da peygamber olmadığı halde ibadet ve takvasıyla Cenâb-ı Hakk’ın rızasını elde etmiş pek çok zat bu nevi ikramlara mazhar olmuştur.

Kur’an’da keramete örnek olan bazı vakıalar bildirilmiştir. Bunlar:

1. Hz. Meryem’in insan suretinde de olsa melekleri görmesi ve onlarla konuşması [11] ve kış mevsiminde yaz meyveleriyle Allah tarafından rızıklandırılması. Şöyle ki; “Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”[12] Bu ayetin tefsirinde İbn-i Kesir; “Zekeriya (as) Allah Teala’nın Hz. Meryem’i yazın kış meyveleri ile kışın da yaz meyveleri ile rızıklandırdığını görünce kendisi zayıflamış bir ihtiyar ve hanımı da ihtiyar ve kısır olduğu halde bir çocuğu olmasını arzuladı ve rabbine gizli bir şeklide dua edip istekte bulundu.”[13]

2. Âlimlerin çoğuna göre Hz. Süleyman'ın veziri Asaf’ın [14] Belkıs’ın tahtını çok uzak bir mesafeden bir anda Hz. Süleyman’ın yanına getirmesi.[15]

3. Ashâb-ı Kehf’in bir mağarada üç yüz dokuz sene yemeden içmeden uyudukları halde uyandıklarında aynı yaşta hayatlarının devam etmesi, onlar uyurken sağa sola döndürülmeleri ve korunmaları.[16]

Hadis-i Şeriflerde Keramet Örnekleri

Sevgili peygamberimiz bazı hadislerinde[17]  velayete ve veliliğe işaret etmiştir.[18]

Peygamberimiz (s.a.v.) “Size cennet ehline işaret edeni haber vereyim her zayıf olan ve insanlar tarafından zayıf görülen mümindir. O şayet Allah adına yemin etse Allah onu yemininde doğru çıkarırdı.”[19] buyurarak peygamber olmadıkları halde Allah’ın rızasına, lütfuna ve ikramlarına daha bu dünyada iken mazhar olan ve olacak bir kısım insanların varlığından bizleri haberdar etmiştir.

Mesela bir hadis-i şerifte Allah resulü daha beşikte iken konuşan üç kişiyi sayarken bunlardan birinin de İsrail Oğulları arasında abid bir zat olan Cüreyc’in zamanında olduğunu söylemiştir. Peygamberimiz (sav); bir iftiraya maruz kalan Cüreyc’in namaz kılıp dua ettikten sonra beşikteki çocuğa “ey çocuk baban kimdir” diye sorduğunu ve beşikteki çocuğun da “babam falan çobandır” diye konuşarak Cüreyc’in bu iftiradan kurtardığını ifade etmiştir.” [20] Cüreyc’in peygamber olmadığı halde yaptığı dua üzerine beşikteki çocuğun konuşması olağan üstü bir olay olarak Allah’ın ona ihsan ve ikram ettiği bir kerametidir.

Başka bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz, İsrail Oğullarından üç salih adamın geceyi geçirmek üzere bir mağaraya sığındıklarını, yağmur sebebiyle büyük bir taşın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapattığını, çaresiz kalan bu adamların iyi amellerini şefaatçi kılarak Cenâb-ı Hakk’a dua ettiklerini ve sonunda o taşın peyder pey bir keramet olarak Allah’ın izniyle mağaranın ağzından çekilip kurtulduklarını anlatmaktadır.[21]

İslamiyet’ten önceki zamanlarda da vuku bulan bu hadiseler şüphesiz ki bu zatların ibadet ve takvalarından dolayı onlara verilmiştir.

Kerametlerin zuhuruna sahabe döneminden de birkaç örnek verelim: Hz. Ömer’in hutbedeyken Medine’den yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan Nihavent civarında yapılan bir savaşta İslam ordusunun kumandanı olan Hz. Sariye’ye “Dağa çekil, dağa” diye nida edip onu yönlendirmesi birçok kerametten bir tanesidir[22].

Yine Asım bin Sabit (r.a) sağlığında, ölünce müşriklerin vücuduna dokunmaması hususunda Allah’a çokça dua etmişti. Fakat müşrikler onu ve arkadaşlarını öldürüp hem intikamlarını almak hem de onları Mekkeli düşmanlarına satıp para kazanmak istiyorlardı. Neticede müşrikler hileli bir hadiseyle Asım’ı şehid etmiş ve cesedini Mekke’ye götürmek istemişlerdi. Ne zaman ki ona yaklaşsalar bir arı sürüsü onlara saldırıp uzaklaştırıyordu. Akşam olunca da Cenâb-ı Hak şiddetli bir yağmur indirdi ve sel suları onun vücudunu uzaklara taşıdı. Böylece müşrikler emeline ulaşamamıştı ve Asım bin Sabit’in (r.a.) duası kabul olmuştu.[23]

Hz. Ali Efendimizin Hayber’in fethi günü Hayber Kalesi’nin çok büyük olan ve 10 kişinin ancak kaldırabileceği kapısını tek başıyla kaldırıp kendisine kalkan yapması da onun mazhar olduğu pek çok kerametten bir tanesidir[24].

Sahabe efendilerimiz başta olmak üzere, sonraki zamanlarda İslamiyet’in nuru ve Kur’an-ı Kerim’in terbiyesiyle yetişen Abdulkadir Geylani ve Şah-ı Nakşibendi gibi binlerce evliya; kuvvetli imanları, ciddi ibadetleri, takvaları, tesbihatları, duaları neticesinde kazandıkları manevi makamların bir nişanesi olarak bu tarz kerametlere mazhar olmuşlardır.

Örneğin; Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin yüzlerce kerameti sağlam haberlerle bize ulaşmıştır.

Hazreti Gavs, o derece yüksek bir mertebeye mâlik (sahip) ve o derece harika bir keramete mazhardır ki, gayr-i Müslim olanların bir kısmı demişler: “Biz İslâmiyet’i kabul edemiyoruz. Fakat Abdülkadir Geylânî’yi de inkâr edemiyoruz.” Hem evliyayı inkâr eden Vahhâbînin müfrit (aşırı giden) kısmı dahi Hazreti Şeyh’i inkâr edemiyorlar.[25]

Bu haller yani kerametler:

1. Sırf bir lütuf olarak o kulun manevi makamı hatırına Allah’ın izni ve kudretiyle meydana gelmekte olup bazen farkında olarak bazen de farkında olmayarak ortaya çıkmaktadır.

Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Zira keramet, mucize gibi Allah'ın fiilidir. Ve o keramet sahibi de kerametin Allah'tan olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine hâmi (koruyan) ve rakîb (görüp gözeten) olduğunu da bilir. Tevekkül ve yakîni (Allah’a güveni ve imanının şüphesizliği) de fazlalaşır. Lâkin bazen Allah'ın izniyle kerametlerine şuuru olur, bazen olmaz. Evlâ (en iyi) ve eslemi (en sağlam) de bu kısımdır.[26]

2. Bu zatların İslamiyet’e yapmış oldukları hizmetlerine karşı Allah’ın onlara bir ikramıdır.

3. Bu zatlar kendi menfaatleri için değil, İslamiyet’in hak olduğunu göstermek, insanları ibadete ve iyiliğe teşvik etmek için keramet gösterirler.

Şöyle bir misal verelim:

Büyük bir padişahın; emirlerini, hediyelerini ve nişanlarını paşalara ileten sadık bir hizmetkârı vardır. Bir gün o hizmetkârın kulübeciğine bir paşa misafir olarak gelmiştir. Kuru bir ekmekten başka bir şeyi bulunmayan o hizmetkârın bu halini bilen padişah o hizmetkârını, misafir gelen paşa karşısında mahcup etmemek için kendi mutfağından bir sofra gönderir. Misalde olduğu gibi Cenab-ı Hak tamamen kendisine ibadet ve takvayı esas alarak hayatını tanzim eden salih bir kulunu insanlar karşısında mahcup etmemek için onlara bu kerametleri ihsan eder.[27]

Kerametleri inkâr edenler, acaba Rabb’imizin bu harikulade hali yapmaya muktedir olmasından mı şüphe ediyorlar, yoksa o velinin manevi makamını kabullenmeyip bunu hak etmediklerini mi düşünüyorlar?

Kişi herkesi kendine kıyas eder ve insan bilmediğinin düşmanıdır. Öyle de bazı kimseler kerameti bilmediği ve o manevi haller kendilerinde görünmediği için kerameti inkâr ediyorlar. Hâlbuki birbirinden farklı coğrafya ve zamanlarda yaşayan binlerce belki yüzbinlerce Müslüman; yalan söylemeyen, salih, muttaki ve insanları ifsat etmeyen mübarek evliya zatlardan keramet gördüklerini söylüyorlar. Bu kadar çok sayıda farklı coğrafya ve zamanlardan gelen aynı haberler, tevatür derecesinde sağlam bir haberdir. Özellikle Âlem-i İslam’a bayraktarlık yapmış olan şu Anadolu topraklarında; Hacı Bayram-ı Veli, Emîr Sultan, Azîz Mahmûd Hüdâî, Ebü`l-Vefâ, Molla Gürânî, Şabân-ı Velî, Ahî Evran, Somuncu Baba, İsmail Fakîrullah, Hayât bin Kays el-Harrânî, Alâeddîn Uşşâkî, Seyyid Ebü’l Hasan Harakani, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli ve Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri gibi yüzlerce evliya, geniş halk kitlelerince kabul görmüş ve hak olan kerametlerine yüzlerce kere şahit olunmuştur.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere, evliyalık ve keramet hem ayet-i kerimelerle hem hadis-i şeriflerle hem de farklı kaynaklardan mütevatir derecesine gelen birçok nakille ve ehli imanın müşahedesiyle sabittir ve haktır. Bu kuvvetli delillere rağmen evliyalığı ve kerameti inkâr edenler, başta ayet-i kerimeler olmak üzere hadis-i şerifleri ve sağlam yüzlerce nakilleri ve delilleri sadece aklına güvenerek inkâr etmektedirler.


[1] Sa‘düddîn Mes‘ûd b. Fahriddîn Ömer b. Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî el-Horâsânî et-Teftâzânî, Şerhu'l Akaid, trc. Talha Hakan Alp, 4.Baskı (İstanbul: İFAV Yayınları, 2017), 299.

[2] Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, (Konya: Esra Yayınları, 1989), 168.

[3] Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin İtikadî Görüşleri (el- Usûlü’l-münîfe li’l-İmam Ebî Hanîfe), trc. İlyas Çelebi 6. Baskı (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017), 119.

[4] Şemseddin Sami, “Kerâmet”, Kâmûs-ı Türkî (İstanbul-Türkiye: Çağrı Yayınları, y.y.,1999), 1154.

[5] Ömer en-Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaidi Şerh ve İzahı, hzr. M.Seyyid Ahsen, 17.Baskı (İstanbul: Bayrak Yayınları, 1995),152., Fikret Karaman v.dğr., “Kerâmet”, Dini Kavramlar Sözlüğü (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2006), 372.

[6] Fahruddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, trc.  Heyet. 1.Baskı (İstanbul: Huzur Yayınevi, 1989) 15: 114-115., Şemseddin Sami, “Kerâmet”,  Kâmûs-ı Türkî (İstanbul-Türkiye: Çağrı Yayınları, y.y.,1999), 1154.

[7] A’râf, 7/196.

[8] Yûnus, 10/62-64.

[9] Ali İbn Muhammed Seyyid Şerif Cürcânî, “Veli”, Tarifat, trc. Arif Erkan, 1. Baskı (İstanbul:  Bahar Yayınları, 1997), 247.

[10] er-Razi, Tefsir-i Kebir, 15: 113.

[11] Meryem, 19/17-19.

[12] Âl-i İmrân,7/37.

[13] İbn-i Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, trc. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1994),4: 1241.

[14] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Ku’ran Dili, 2. Baskı (İstanbul: Huzur Yayın-Dağıtım, 2005), 6: 339.

[15] Neml, 27/40.

[16] Kehf, 18/25.

[17] Müslim, “Cennet”, 46,47., “Birr”, 138., Tirmizi, “Menakıb”, 54.

[18] er-Razi, Tefsir-i Kebir, 15: 116.

[19] Buhari “Eyman V’en-Nuzur”, 9.

[20] Buhârî, “Enbiya”, 48., “Meẓâlim”, 35.

[21] Buhârî, “İcâre”, 12.

[22] Ebu’l-Kâsım Ali b. Huseyn, İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dimeşk, Hzr. Ömer b. Ğarâme (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1995), 20, 24.

[23]Ali Muhammed Sallâbî, Siyer-i Nebi, trc. Mustafa Kasadar v.dğr. 8. Baskı ( İstanbul:  Ravza Yayınları, 2019), 2: 198.  

[24] Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî, Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi, trc. Hasan Ege (İstanbul: Ravza Yayınları, 2013), 3:462.

[25] Bediüzzaman (Said Nursi), Sikke-i Tasdik-i Gaybî, (İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Osmanlıca Nüsha, 2009), 151.

[26] Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, 217.

[27] Bediüzzaman, Mektubat-1, 233.

Genel Kaynakça:

Cürcânî, Seyyid Şerif. “Veli”. Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü(Kitabu‘t-Ta‘rîfât). 247. İstanbul-Türkiye: Bahar Yayınları, 1979. 

Efendi, Beyâzîzâde Ahmed. İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin İtikadî Görüşleri( el- Usûlü'l-münîfe li'l-İmam Ebî Hanîfe). Trc. İlyas Çelebi. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2017. 

el-Buharî, Ebu abdillâh muhammed b. İsmâîl b. ibrâhîm el-Cu‘fî. Sahîh-i Buhârî. 8 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992. 

el-Buharî, Ebu abdillâh muhammed b. İsmâîl b. ibrâhîm el-Cu‘fî. Sahîh-i Buhârî Tercemesi. Trc. Mehmed Sofuoğlu. 16 Cilt. İstanbul: Ötüken Neşriyat. A.Ş., 1987. 

el-Kuşeyrî, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el- Haccâc b. Müslim. El- Câmi‘u’s-Sahih-î Müslim.  3 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992. 

 el-Mısrî, Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî. Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi. Trc. Hasan Ege. İstanbul: Ravza Yayınları, 2013.  

en-Nesefi, Ömer. İslam İnancının Temelleri Akaidi Şerh ve İzahı. Hzr. M.Seyyid Ahsen.İstanbul: Bayrak Yayınları, 1995. 

er-Râzî, Fahruddin. Tefsîr-i Kebir(Mefâtihu’l-Gayb), Trc. Heyet. 23 Cilt. Ankara: Huzur Yayınları, 1990.  

et-Teftâzânî, Sa‘düddîn Mes‘ûd b. Fahriddîn Ömer b. Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî el-Horâsânî. Şerhu'l Akaid. Trc. Talha Hakan Alp.İstanbul: İFAV Yayınları, 2017. 

et-Tirmizî, Ebû ‘Īsâ Muḥammad ibn ‛Īsâ as-Sulamî aḍ-Ḍarîr al-Būgî. Sünen-i Tirmizî. 5 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992. 

Gölcük, Şerafettin. İslam Akaidi. Konya: Esra Yayınları, 1989. 

İbn Asâkir, Ebu’l-Kâsım Ali b. Huseyn, Târîhu Medîneti Dimeşk, Hzr. Ömer b. Ğarâme,  Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1995.  

İbn-i Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri.  Trc. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner. 16 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1994. 

Karaman, Fikret. v.dğr., “Kerâmet”. Dini Kavramlar Sözlüğü. 372. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2006. 

Nursi, Bediüzzaman (Said). Mektubat-1. İstanbul: Altınbaşak Neşriyat (Osmanlıca Nüsha), 2011. 

Nursi, Bediüzzaman (Said). Mesnevi-i Nuriye. Isparta: Hayrat Neşriyat (Osmanlıca Nüsha), 2015. 

Nursi, Bediüzzaman (Said). Sikke-i Tasdik-i Gaybî. İstanbul: Altınbaşak Neşriyat (Osmanlıca Nüsha), 2009. 

Sallâbî, Ali Muhammed. Siyer-i Nebi. Trc. Mustafa Kasadar-Sadullah Ergin-Şerafettin Şenaslan. 2 Cilt. İstanbul:  Ravza Yayınları, 2019.   

Sami, Şemseddin. “Tekfir”.  Kâmûs-ı Türkî 430. İstanbul: Çağrı Yayınları, 1999. 

Yazır, Elmalı’lı Hamdi. Hak Dini Kur’an Dili. 10 Cilt. İstanbul: Huzur Yayınevi, 2005. 


Yorum Yap

Yorumlar