Sahabe Efendilerimiz, evliyalar gibi keramet göstermişler midir? Varsa bir kaç tanesini aktarabilir misiniz?
Velayet, velayet-i suğra, velayet-i vusta, velayet-i kübra olmak üzere üç kısımdır.
Sahabe efendilerimizin velayeti (evliyalığı) velayet-i kübra (en büyük velilik makamı) olarak ifade edilir. Velayet-i kübranın mühim birkaç özelliği vardır. Detaylı bilgiyi bu linkten okuyabilirsiniz.
https://risale.online/soru-cevap/velayet-i-kubra
Sahabi efendilerimizin velayeti olan velayet-i kübranın hârikaları (kerametleri) az, fakat meziyatı (faziletleri) çoktur. Harikaların fazla olmamasının hikmeti ile alakalı şunu söylemek mümkündür. Sahabi efendilerimiz dinin öncüsüdür. Kitabımız Kur’an ve Resul-i Ekrem (asm) Efendimizin sünnetine ilk onlar muhatap olmuşlardır. Onlar rol model nesillerdir. Onların kerametvari hallerden ziyade dinimizi nakletme, gelecek nesillere arz etme vazifeleri vardır. Bu da binler değil milyonlar kerametten daha kıymetlidir.
Elbette ve herhalde sahabi efendilerimizin de harika halleri ve kerametleri vardır. Numune olarak Hz. Ömer Efendimizle alakalı bir kıssaya yer vermek istiyoruz.
"Hz. Ömer tarafından ordu komutanlığına tayin edilen Sâriye, bir bölgede İran kuvvetleriyle çarpışmaya tutuşur. Fakat İranlılar çevreden yardım alırlar. Büyük bir ordu ile etrafı kuşatılan İslam ordusu güç durumda kalır; orduda hezimet emareleri baş gösterir. Tam bu sırada Medine’de hutbe okuyan Hz. Ömer Efendimiz Allah’ın bir ihsanı olarak hadiseden haberdar olur. İslâm ordusunun arkasında bir dağ vardır. Buraya çekilirlerse düşman tek yönden gelecek ve tehlike savuşturulacaktır. Hz. Ömer, hutbeyi yarıda keser ve; “Yâ Sâriye, elcebel, el-cebel!: Ey Sâriye, dağa çekil, dağa!” diye iki veya üç defa bağırır. Sâriye ve arkadaşları bu sesi işitip dağa çekilirler. Hem tehlikeden kurtulurlar hem de ganimet elde ederler. Bir süre sonra fetih bölgesinden gelen birisi bu olayı olduğu gibi Medine halkına anlatır."[1]
Hz. Ömer Efendimizin bu kerameti kabilinden sahabe efendilerimize ait harika haller Hayâtü’s Sahabe kitaplarında mevcuttur.
[1] İbn Kesir el-Bidaye ve’n-nihaye, cilt,10 s.174