Kastamonu Lahikası'nda geçen; "Yerin korkudan titremesi ve hiddeti, neden Rus’a gelmiyor yalnız..?" cümlesini izah eder misiniz?
Bu suâli Üstâd Hazretleri Kastamonu Lahikası'nda şu şekilde izah etmektedir:
“Suâl: “Yerin korkudan titremesi ve hiddeti, neden Rus’a gelmiyor yalnız…?”
Cevâb: Çünki nesh olup tahrîf olmuş bir dine karşı dinsizlik ile ihanet başkadır. Ve hak ebedî bir dine karşı ihanet ise, yeri titretiyor, kızdırıyor.[1]”
Bu suâlin daha geniş izahı On Dördüncü Söz’ün Zeyli’nin ikinci suâlinde bulunmaktadır. Üstâd Hazretleri:
“İkinci Suâl: “Ne için gâvurların memleketlerinde bu semâvî tokat başlarına gelmiyor, bu bîçâre müslümanlara iniyor?”
Elcevab: Büyük hatalar ve cinâyetler te’hîr ile büyük merkezlerde; ve küçücük cinâyetler ta‘cîl ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binâen ehl-i küfrün cinâyetlerinin kısm-ı a‘zamı, mahkeme-i kübrâ-yı haşre te’hîr edilerek, ehl-i îmânın hataları kısmen bu dünyada cezâsı verilir. (Hâşiye)
Hâşiye: Hem Rus gibi olanların mensûh ve tahrîf edilmiş bir dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kābil-i nesh olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullâha dokunmadığından, zemin şimdilik onları bırakıp, bunlara hiddet ediyor.[2]
On Dördüncü Söz’ün Zeyli 1939 yılındaki İzmir depremi münasebetiyle yazılmıştır. Nitekim “semâvî tokat” olarak ifade edilen de deprem ve deprem gibi umumi musibetlerdir.
Önceki suâlde Üstâd Hazretleri, deprem gibi büyük ve umumî musibetlerin günahların karşılığında gelen birer semavî tokat olduğunu ifade etmektedir. Buna karşılık ikinci suâlde de “Müslümanlara günah ve hatalarından dolayı hemen böyle büyük tokatlar geliyor da Allah’a inanmayıp isyan etmiş olan kâfirler neden daha fazla tokat ve musibetlere mâruz kalmıyorlar?” Anlamında bir sual sorulmaktadır. Üstâd Hazretleri bu suâle cevaben iki hususu nazara vermektedir.
1- Tartışma anlaşmazlık gibi küçük suçlar küçük mahkemelerde hızlıca görülür. Lakin adam öldürme, terör saldırısı, vatana ihanet gibi büyük suçluların yargılanması büyük mahkemeler de görülür. Zira suçun niteliği umumi ve büyüktür. İşte bunun gibi kâfirlerin günah ve hataları büyüktür. İşledikleri cinayet ve suçun yargılanması şu kısacık dünya hayatında görülemez. Bu sebeple onların yargılanıp cezaya çarptırılacağı esas mahkeme mahkeme-i kübrâ-yı haşr yani ahiretteki mahkemedir. Dolayısıyla onların suçlarının çoğu oraya tehir edilmektedir. Ehl-i îmânın hatalarının cezası ise kısmen bu dünyada verilir.
2- Ayrıca Rusya gibi çok kâfirler tahrif olmuş yani bozulmuş ve hükmü kaldırılmış bâtıl bir dine inanmaktadırlar. Dolayısıyla onlar dinlerine aykırı harekette bulundukları zaman bâtıl bir dine ihanet etmiş oluyorlar. Lâkin her bir mü’min, hata ve günaha girdiği vakit “inandım” dediği hakka ve hakikate yani hak bir dine karşı lakayt kalmış oluyor. Bu da onu çabuk bir tokada müstehak ediyor. Tâ ki kendine gelip gafletten uyansın da hakikati yaşamaya devam etsin. Hem yediği tokat vasıtasıyla hata ve günahlarından temizlenmiş olsun.
[1] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 11
[2] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 42