Soru

"Îmân nûruyla âlem öyle terakkî eder ki, hikmet-i Samedâniye kitabı nâmını alır. Ve insan, zelîl ve fakir ve âciz hayvanların sırasından çıkar. Zaafının kuvvetiyle, aczinin kudretiyle, ubûdiyetinin şevketiyle, kalbinin şuâıyla, aklının haşmet-i îmâniyesiyle hilâfet ve hâkimiyetin zirvesine yükselir. Hatta aczi, fakrı, ihtiyacı, aklı, onun sukūtuna esbâb iken, suûduna ve yükselmesine esbâb olurlar. Mâzî zulümâtlı, karanlıklı bir mezâr-ı ekber suretinde göründüğü zaman, enbiyâ ve evliyânın ziyâsıyla ziyâdâr ve nûrânî görünmeye başlar. Karanlıklı gece şeklinde olan istikbâl, Kur’ân’ın ziyâsıyla tenevvür eder, cennetin bostanları şekline girer."

Menevi-i Nuriye 5. Reşha'da geçen bu cümleleri izah eder misiniz? 

Tarih: 16.03.2025 07:18:50

Cevap

Mesnevi-i Nuriye mecmuasının Reşhalar bölümünde yer alan 5. Reşhadaki ilgili paragrafı, öncesi ile birlikte değerlendirerek kısaca izah edelim.

Bu metnin ana konusu, iman ve küfür muvazenesidir. Eğer insan kâinata iman gözlüğüyle bakarsa, kâinat bir yas yeri olmaktan çıkar ve bir ibadet, şükür ve zikir mescidi hâline gelir. Mevcudat/varlıklar birbirine düşman değil, kardeş olur. Cansız varlıklar (taşlar, dağlar, ağaçlar), ölü gibi değil, Allah’ı zikreden birer memur hâline gelir. İnsan, ağlayan bir yetim gibi değil, Allah’a kulluk eden, şükreden bir varlık olur. Kâinattaki değişimler abes, boş ve anlamsız değil, Allah’ın sanat eserleri hâlinde görünür.

Mesela; bir mümin, ölümü yok oluş değil ebedî hayata geçiş olarak görür. O yüzden ölüm, korkutucu değil Allah’a kavuşmanın bir vesilesidir.

İmansız bir bakış açısı ise dünyayı anlamsız, korkutucu ve karanlık bir yer hâline getirir. Eğer insan iman etmezse, kâinat bir mâtem/yas yeri gibi görünür. Çünkü ölüm her şeyi bitiren bir son gibi kabul edilir. Her şey birbirine düşman ve yabancı olur. Çünkü her varlık başıboş ve anlamsız görünür. İnsanlar, hayvanlardan daha aşağı, değersiz ve zelil olurlar. Çünkü onların yaratılışındaki ulvî ve yüce maksatlar anlaşılamaz. Kâinata tesadüf gözüyle bakılır. Kâşnattaki tüm hareketler, değişimler ve düzen birer rastlantı gibi algılanır.

Bu nedenle, inançsız bir nazarla dünyaya bakan bir insan, ölümü yok oluş olarak görür ve hayatı anlamsız bulur. Ona göre her şey tesadüf eseri olmuş, ölümle her şey sona erecek ve unutulup gidilecektir.

Hz. Peygamber’in (sav) getirdiği iman nuru, kâinatı anlamlandıran, insanı yücelten ve geçmiş ile geleceği aydınlatan bir hakikattir. Peygamber Efendimiz (sav) insanlığa hakkı ve hakikati ulaştırarak cehalet karanlığını ilim ve marifet ışığıyla aydınlatmıştır. İnsanlık, O'nun tebliğ ettiği hakikatlerle manevî bir inkılâb ve dönüşüm yaşamış ve hayatın anlamı değişmiştir. O nur sayesinde insanlık karanlık bir geceden aydınlık bir gündüze, soğuk bir kıştan bahara çıkmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri ilgili  paragrafta, Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği iman nuru sayesinde kâinatın hakikatinin anlaşıldığını vurguluyor. Buna göre, insan eğer iman nazarıyla kâinata bakarsa her şey anlamlı, güzel ve Allah’ın isimlerini yansıtan bir ayna olarak görülür. İnsan, aciz ve zayıf bir varlık olmaktan çıkarak, Allah'ın halifesi olma şerefine erişir. Geçmiş ve gelecek, imanın nuruyla anlam kazanır ve aydınlanır.

Bu paragrafı cümle cümle izah etmeye çalışalım.

"Îmân nûruyla âlem öyle terakkî eder ki, hikmet-i Samedâniye kitabı nâmını alır."

İmanın kâinatı bir "hikmet kitabı" gibi okunabilir hale getirdiği ifade edilmektedir. Yani, iman nazarıyla bakıldığında, her hadise ve varlık, Allah'ın sonsuz ilminin ve hikmetinin birer işareti ve ayeti olarak görülür, kâinat bir kitap gibi okunur.

"Ve insan, zelîl ve fakir ve âciz hayvanların sırasından çıkar. Zaafının kuvvetiyle, aczinin kudretiyle, ubûdiyetinin şevketiyle, kalbinin şuâıyla, aklının haşmet-i îmâniyesiyle hilâfet ve hâkimiyetin zirvesine yükselir."

İmanın insanı nasıl yücelttiği anlatılmaktadır. İnsan, kendi zayıflıklarını ve acizliklerini kabul ederek, Allah'a yönelir. Bu yöneliş, ona öyle bir güç ve kudret kazandırır ki sonsuz kudret sahibi bir zata istinat etmiş olur. Ve yapacağı kulluk ile beraber kalbin ve aklın imanla nurlanmasıyla insan, Allah'ın yeryüzündeki halifesi konumuna yükselir.

"Hatta aczi, fakrı, ihtiyacı, aklı, onun sukūtuna esbâb iken, suûduna ve yükselmesine esbâb olurlar."

Hatta insan için endişe ve alçalma sebebi olan insanın aklının, zayıflıklarının ve ihtiyaçlarının, iman sayesinde birer yükselme vesilesi haline geldiğini vurgular. İnsan, aczini ve fakrını bilmekle Allah'a sığınarak, bu zayıflıklarını sonsuz bir güç kaynağına ulaşmaya vesile yapar. Aklı nurlanan insan hadiselerden endişe duymaz. Aksine hikmetle bakar, kâinatı okur ve mârifet ile yükselir.

"Mâzî zulümâtlı, karanlıklı bir mezâr-ı ekber suretinde göründüğü zaman, enbiyâ ve evliyânın ziyâsıyla ziyâdâr ve nûrânî görünmeye başlar."

Geçmiş zaman, imansız bir bakış açısıyla bir karanlık ve anlamsız bir mezarlık gibi görünürken, Peygamber Efendimiz’in (sav) getirdiği iman nuruyla, geçmiş zaman ve hadiseler aydınlanarak anlam kazanır. Geçmiş zamandakiler yokluktan kurtulur.

"Karanlıklı gece şeklinde olan istikbâl, Kur’ân’ın ziyâsıyla tenevvür eder, cennetin bostanları şekline girer."[1]

Gelecek zaman, küfür nazarıyla belirsizliklerle dolu karanlık bir gece gibi görülürken Kur'an'ın ışığıyla, gelecek de aynı şekilde aydınlanır ve cennet bahçeleri gibi bir hale gelir.

Özetle bu kısımda; imanın insanın nazarını nasıl değiştirdiğini, dünyayı ve kâinatı nasıl hakiki şekline dönüştürdüğünü ve geçmiş ile geleceği nasıl nurlandırıp anlam kazandırdığını ve zayıflıkların nasıl sonsuz kudrete ulaşmaya vesile olduğunu anlatmaktadır. İman sayesinde kâinat, Allah’ın hikmet dolu kitabı hâline gelir. İnsan, zelil ve güçsüz bir hayvan olmaktan çıkar, yüce bir halife olur. İmanın ışığı, geçmişi aydınlatır ve geleceği cennet gibi gösterir. İnsan ne kadar aciz ve fakir olursa, Allah’a yönelerek o kadar yücelir.

İmansızlık, her şeyi karanlık, anlamsız ve korkutucu gösterirken; İman, her şeyi aydınlık, anlamlı ve güzel hâle getirir. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle;

“Îmân nasıl ki bir nûrdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektûbât-ı Samedâniyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mâzî ve müstakbeli zulümâttan kurtarıyor.”[2]

“Îmân hem nûrdur, hem kuvvettir. Evet, hakîkî îmânı elde eden adam, kâinâta meydan okuyabilir.”[3]


[1] Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 20

[2] Bediüzzaman, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 104.

[3] Bediüzzaman, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 106.


Yorum Yap

Yorumlar