İman insana nasıl mana katar?
İnsanları ve cinleri diğer mahlukattan ayıran en önemli unsur Allah’a iman etmeleri, O’nu tanımaya çalışmaları ve gereğince ibadet etmeleridir. Nitekim bir ayet-i kerime de “(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!” (Zâriyât, 56) buyrulmaktadır.
Bu noktada Bediüzzaman Hazretlerinin şu izahları önemlidir:
“Bu âyet-i uzmânın (büyük âyetin) sırrıyla, insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gāyesi; Hâlık-ı Kâinât’ı (kâinâtın yaratıcısını) tanımak ve O’na îmân edip, ibâdet etmektir. Ve insanın vazîfe-i fıtratı (yaratılış vazîfesi) ve farîza-i zimmeti (boynunun borcu), ma‘rifetullah ve îmân-ı billahtır (Allah’ı tanımak ve îmân etmektir) ve iz‘ân (iyice anlamak) ve yakīn (şübhesiz bilmek) ile vücûdunu ve vahdetini (birliğini) tasdîk etmektir.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 95)
"İşte insan, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir san‘atıdır. Ve en nâzik ve nâzenîn bir mu‘cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinâta bir misâl-i musaggar sûretinde yaratmıştır. Eğer nûr-u îmân içine girse, üstündeki bütün ma‘nîdâr nakışlar o ışıkla okunur. O mü’min şuûr ile okur ve o intisâbla okutur. Yani “Sâni‘-i Zülcelâl’in masnûuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım” gibi ma‘nâlarla insandaki san‘at-ı Rabbâniye tezâhür eder." (23. Söz,)
"İnsan nûr-u îmân(iman nuru) ile a‘lâ-yı illiyyîne(yücelerin en yücesine) çıkar, cennete lâyık bir kıymet alır." (23. Söz)
"Îmân nasıl ki bir nûrdur, insanı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektûbât-ı Samedâniyeyi(Samed olan Allah'ın mektuplarını) okutturuyor. Öyle de, kâinâtı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mâzî ve müstakbeli(geçmiş ve gelecek zamanı) zulümâttan(karanlıklardan) kurtarıyor." (23. Söz)
"Îmân hem nûrdur, hem kuvvettir. Evet, hakîkî îmânı elde eden adam, kâinâta meydan okuyabilir. Ve îmânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyîkātından(baskılarından) kurtulabilir. تَوَكَّلْتُ عَلَي اللّٰهِ der, sefîne-i hayatta(hayat gemisinde) kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvârî dalgaları içinde seyerân eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlak’ın yed-i kudretine emânet eder, rahatla dünyadan geçer. Berzahta(kabirde) istirahat eder. Sonra saadet-i ebediyeye girmek için cennete uçabilir." (23. Söz)
"Demek, îmân tevhîdi, tevhîd teslîmi, teslîm tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni(Dünya ve âhiret saadetini) iktizâ eder.(gerektirir)" (23. Söz)
İnsan en önemli vazifesi olan Allah’ı tanıma ve O’na ibadet etme vazifesini yerine getirdiği zaman hem kendisinin kıymeti birden binlere çıkar hem de diğer mahlukata yüklediği mana da değer kazanır. İman nuru, insanın Allah'ın bir san'atı, bir mahluku olduğunu ve O'nun rahmet ve keremine, ihsanına ulaşabilecek bir halde olduğunu bildirir. Bu vesileyle insan, gerçek manasını anlamış olur.
İmanın insanın mana ve değerini artıran hususlardan bazılarını sıralayacak olursak:
Tarih boyunca insanların zihinlerini meşgul eden üç büyük sual karşısında insan cevap bulamayınca kendi manasını da bulamaz. Bu sualler “necisin, nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun” sualleridir. İman bu suallere en güzel şekilde cevap vererek insanı manasız bir hayat sürmekten kurtarmakta ve onun hakiki manasını ders vermektedir. İnsan Allah’ın yarattığı en mümtaz varlıktır. İnsan arzın halifesidir. İnsan Allah’ın aziz bir misafiridir. Diğer mahlukatın insana hizmet eden çok yönü vardır. Her şey insanın emrine verilmiş ve ona hizmet ettirilmektedir. Hal böyle olunca insanı; manasız, başıboş, hedefsiz, gayesiz ve hiçbir fayda gözetmeden süreceği bir hayatı, iman düzene koyar, anlam kazandırır ve mana verir. “İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Küfür ise insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.” (Sözler, 23. Söz)
Ayrıca bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/iman-insani-insan-eder
https://risale.online/soru-cevap/iman-ve-aleme-bakis-munasebeti