17. Lem’a’da geçen “Her dakikada o hânen ve bahçen ve şehrin ölmesi mümkün ve harâb olması muhtemel olduğundan, her dakika senin başına yıkılacak ve senin kıyâmetin kopacak bir vaz‘iyettedir. Madem öyledir; sen, bu hayatına ve dünyana, çekemedikleri ve kaldıramadıkları yükleri yükletme!” ifadesindeki çekilemeyen kaldırılamayan yükler nelerdir, örnek verip açıklayabilir misiniz?
Metinde “yük” olarak ifade edilen yeri Üstadımız onuncu hücceti imaniyede şöyle açıklamıştır: Ey insan! Sen kendini kendine mâlik sayma. Çünkü sen kendini idare edemezsin. O yük ağırdır; kendi başına muhafaza edemezsin, belâlardan sakınıp levazımatını yerine getiremezsin. Öyle ise, beyhude ıztıraba düşüp azap çekme. Mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir. Kudretine istinad et; rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek; zahmeti at, safayı bul. Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, Ona bırak; cefasını değil, safasını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir; mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler, / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.[1]
Metindeki ifadeye örnek verecek olursak: Bu dünyada taşıyamayacağı yükü omzuna alan iki çeşit insan vardır. Birisi varlık içerisinde olup sürekli öyle kalmayı düşünen kişidir. Bu kişi taşıyamayacağı bir yükü sırtına yüklemiş olur. Çünkü kendini ebedi düşünüp elindekileri asla kaybetmek istemediğinden ve bunu elde edemeyeceğinden azap çeker. İkinci kişi ise musibete düşmüş ve sürekli bunun devam edeceğini düşünen kişidir. Bu kişi de kendini ebedi gibi düşündüğü için musibetin asla bitmeyeceğini düşünür ve azap çeker. İki kişi de ömrünün kısa olduğunu ve bitebileceğini düşünse o yüklerin ağırlığından kurtulabilir.
Ayrıca insan, etrafına kötümser bir bakış açısıyla baktığında, bu dünya çekilmez bir hal alır. Kader risalesindeki bahçe örneğinde olduğu gibi. Güzel bir bahçeye girse dahi nazarının bozukluğundan lezzet yerine azap çeker. Bu kötümser bakış açısıyla etrafına bakan kişi için bu dünya taşıyamayacağı kötülüklerle şerlerle dolu gibi olur.
Bizim hayatımız metindeki misalde ifade edilen ayna gibidir. Bizler etrafımızı hayat aynamızla izliyoruz. Etrafımızdaki varlıkların sabit kalıyor gibi görünmeleri bizim için çok önemli değildir. Biz madem kendi hayatımızla etrafımızı seyrediyoruz: o halde hayatımız bittiğinde o seyir de bitmiş olacağı şuuruyla yaşamalıyız. Kendimizi etrafımızdaki varlıklarla bağlı, dünyada ebedi kalacak gibi düşünmemeliyiz. Her an ölüm gelip hayat aynamızı kırıp bizi bu dünyadan alabilir.
Madem hakikat böyledir: bizler de dünyada ebedi kalacak arzusuna kapılıp tüm dünyanın derdini sıkıntısını omuzumuza yüklemeye çalışmamalıyız. Biz hiçbir şeye ebediyet kazandıramayız. Her an öleceğimizi aklımızdan çıkarmayıp asıl hayat olan ahiret hayatına daha çok çalışmalıyız. Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.[2]
Ayrıca ek bilgi için aşağıdaki bağlantıya tıklayınız;
https://risale.online/soru-cevap/allahin-insanlari-imtihan-etmesi