Bediüzzaman Said Nursi

26.03.2010

9045

Bedüzzaman'ın Ben Seyyid Değilim Demesi

Bediüzzaman Hazretleri, Afyon Mahkemesi Müdafaası'nda seyid olmadığını söylüyor: "Said itiraznamesinde demiş ki, "Ben seyyid değilim..." (Şualar, 14. Şua) Üstad seyyid değil mi?

* *

**** ****

30.03.2010 tarihinde sordu.

Cevap

Birinci sualinizde yazdığınız yorum Üstad'ın oradaki beyanlarına uygundur. Fakat bize sorulan yerde "bilemiyorum" demiyor. "Seyyid değilim" diyor ve nesillerin karışmasından falan bahsetmiyor. Dolayısıyla yukarıdaki izahlar oraya göredir. Daha iyi anlaşılması için ayen aşağı alıyoruz:

İddianamede benim hakkımda dört esas var:
Birinci Esas: Güya bende tefahur ve hodfüruşluk var ve kendimi müceddid biliyorum.
Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem Mehdilik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hattâ Denizli'deki ehl-i vukuf, "Eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirdleri kabul edecek" dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiş ki: "Ben seyyid değilim. Mehdi seyyid olacak." diye onları reddetmiş.
İkinci Esas: Neşriyatı gizlemesi.

İkinci yorumunuza cevab ise: Zamanın hükmünü kaldırdığı yalan üstadın tabiriyle "maslahat için yalandır" yani bir fayda getirip zarar vermeyecekse yalan caiz olabilir diye bazı alimler muvakkat (vakte bağlı) fetva vermişler. Üstadın vakti geçti dediği bu fetva...

Halbuki Peygamber Efendimizin (sav) verdiği üç maddelik, harbde, hanımına karşı ve küsleri barıştırırken yalana müsaade etmesi bundan farklıdır.

Hem onun sünneti daimidir ve ondan başkası sınırlayamaz ve kaldıramaz.

Mesela, harbde yalan söylemenin zamanı geçmiş olabilir mi? Üstad yalana hiç fetva yok derken bunu da kasd etmiş olabilir mi? Asla!

Meselenin bir daha, bu açıdan mütalaa edilmesi için Üstad'ın beyanlarını buraya alıyoruz:

"Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim "muvakkat" fetvası vermişler. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünki o kadar sû'-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaatı olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez." (Hutbe-i Şamiye)

Bakın hadisin fetvası ile bu fetvanın hiç alakası yok. Çünkü Üstad'ın kaldırdığı fetva için çizdiği sınırlar belli.

1-(Genel anlamda) Maslahat ve zaruret için yalan. Yani nerde hayırlı bir fayda görse ve tam ihtiyaç varsa orada yalan söyleyebilir.

2- Bazı alimlerin verdiği bir fetva. Yani bütün alimler caiz dememiş.

3- Muvakkat, yani zamanın şartlarına bağlı.

Halbuki hadisin fetvası bu üç noktadan da farklıdır.

1- Hadis genel bir fayda değil üç noktada faydayla sınırlamış: Harbde, hanımına karşı ve küsleri barıştırırken.

2- Bu fetvayı veren bazı alimler değil, bizzat Peygamberimiz sav.

3- Onun fetvası zamanla sınırlı olmaz bütün asırlara hitab eder dinin temeli olur.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (2)

Nefsü'l-emre ıttılâımız yok ama muhâkeme-i akliye ile Üstâd'ın Mehdî-i Âhirzaman oluşunu çıkartabiliriz.. Ayrıca şâhidler de var.. Onların da bildikleri var muhakkak.. Üstâd, Da'vânın selâmeti için bilhassa mahkemelerde ve hârice karşı kendini gizliyor.. Çünki ehl-i siyâset herşey'e siyâset gözlüğü ile bakıyorlar.. Peygamber Efendimizden bu yana, İslâm dünyâsı en büyük tahrîbâtı o ma'lûm şahıs zamânında gördü.. Süfyan'ı ve avanesini O teşhis etti.. Tahrîbâtı ta'mir edecek eserleri O ortaya koydu.. Allâh'ın avn ü inâyetiyle devrin ceberrutlarına karşı tek başına galebe etti.. Tecdid vazîfesini bihakkın îfâ etti.. Tasarrufu devâm ediyor.. Eserler ve hizmetler ortada.. Mehdî-i A'zam ise bizzarûre Âl-i Resûlden olacak.. Bu konudaki kanâatim kısaca böyle.. Allâh'a emânet olun..

b d

Bahattin Doğan

04.04.2010

Maahaza, birşeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Sual: Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir? Cevap: Evet, kat'i ve zaruri bir maslahat için mesağ-ı şer'i vardır. Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey batıl bir özürdür. Zira usul-i şeriatta takarrur ettiği veçhile, mazbut ve miktarı muayyen olmayan birşey, hükümlere illet ve medar olamaz; çünkü, miktarı bir had altına alınmadığından suistimale uğrar. Maahaza, birşeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur. Evet, alemde görünen bu kadar inkılaplar ve karışıklıklar, zararın, özür telakki edilen maslahata galebe etmesine bir şahittir. Fakat kinaye veya tariz suretiyle, yani gayr-ı sarih bir kelimeyle söylenilen yalan, kizbden sayılmaz. Hülasa, yol ikidir: Ya sükut etmektir; çünkü söylenilen her sözün doğru olması lazımdır. Veya sıdktır; çünkü İslamiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalata isal edici, sıdktır. Ahlak-ı aliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. alem-i İslamın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri kabe-i kemalata isal eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren, sıdktır. Muhammed-i Haşimi Aleyhissalatü Vesselamı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.

Y G

Yaşar Gürt

02.04.2010

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız