Soru

Vakıflık

Vakıflık hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 19.02.2011 00:03:45
Okunma: 6089

Cevap

İslam hukukunda Vakıf, "bir malın belirli bir amaca hizmet için ayrılması veya umumun menfaati için tahsis edilmesi" şeklinde tanımlanır.

Peygamberimiz sav "insanların hayırlısı insanlara faydalı olandır" , "öldükten sonra kendisinden faydalanılan bir eser bırakanların amel defterleri kapanmaz" gibi hadisleriyle insanlara hizmet etmenin ehemmiyetini ve amel defterlerinin açık kalmasının yolunu göstermiştir. Bu nebevi teşvik ve dersler neticesinde de İslam tarihi boyunca Müslümanlar, sahip oldukları imkânları Allah'ın rızasını kazanmak için fedakârane vakf ede gelmişlerdir. İslam tarihinde bu uygulamaya vakfetme veya kısaca vakıf denmiştir. Vakfetme günümüze kadar genellikle maddi sahada tatbik edilegelmiştir.

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE VAKIFLIK

"Her şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda, Kur'an-ı Hakîm'in hakikatına, değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim."

Diyen Bediüzzaman hazretleri bu asırda vakıf kavramına farklı bir yönden yaklaşıp insanın da kendisini her şeyiyle Allah yoluna vakf edebileceğini hayatıyla göstermiş ve yetiştirdiği talebelerle de bunu ispat etmiştir.

İnsanlara hizmet denince onların hem dünyevi hem de uhrevi hayatlarına hizmet akla gelir. Hatta yaşadığımız asır ve içinde bulunduğumuz şartlar insanların maneviyatlarına hizmetin maddi hayatlarına hizmetten daha ziyade öncelik kazandığını göstermiştir. "Müthiş infilak ve inkılâpların yaşandığı bu asırda manevi bir hastalık, bir veba bir taun felaketi bütün yeryüzüne dağılmış. Bu yangın ve ateşin içerisinde imanımız ve evlatlarımız tutuşmuş yanıyor" diyen Bediüzzaman bu yangını söndürmek, bu manevi hastalığı tedavi etmek ve imanımızı ve evlatlarımızı bu yangından kurtarmak maksadıyla bir seferberlik başlatmıştır. Bu seferberliğin adına iman kurtarmak davası diyoruz. Kendisi bu mücadeleyi başlatıp hayatının sonuna kadar devam ettirdiği gibi Müslümanlara da gelin hep beraber bu milletin imanına hizmet edelim diye çağrıda bulunmuştur.

Üstad Bediüzzaman'ın bu davetine bütün nur talebeleri onun reçete olarak yazdığı nur risalelerini anlayıp okuyup istifade ederek ve başkalarının da istifadelerine vesile olmaya çalışarak icabet ettikleri gibi bir kısım nur talebeleri de üstadları gibi hayatlarını iman ve Kur'an hizmetlerine vakfederek bu mukaddes çağrıya cevap vermişlerdir.

Maddi sahadaki hizmetleriyle insanlığa hususan Müslümanlara yardımcı olmak noktasında fedakârlık gösteren İslam kahramanları gibi biricik sermayeleri hayatları ve fedakârlıkları olan pek çok nur talebeleri de kendilerini Allah yoluna vakfederek manevi sahada da bu hizmeti devam ettirmektedirler.

BAŞKA BİR YÖNDEN VAKIFLIK

Vakıf, Risale-i Nur talebeliği ile alakalı bütün düsturları tatbik etmekte ciddi gayret sahibi, nefsini Allah'a satmış, Kur'an-ı Azimüşşan'a güzel bir ayna ve bu manada üstadının küçük bir numunesi olmaya gayret eden, samimi bir Risale-i Nur talebesi demektir.

Bediüzzaman Hazretleri bir ifadelerinde şöyle der: "Evet Kardeşlerim! Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde, hadsiz bir metanet ve i'tidal-i dem ve nihâyetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir."

Hz. Üstadın yukarıya iktibas ettiğimiz ifadesinde, manevi hastalığın hem mahiyeti hem de bu hastalığın tedavisinde takib edilecek yol çok veciz bir şekilde ifade edilmiştir.

Evet, adeta bütün asırları karartacak kadar dehşetli bir zulüm ve zulümat bu asırda yol bulup beşeriyeti helakete sürüklemiştir. Bu karanlığı dağıtmak için çabalayan Hz. Üstad, yazmış olduğu nur risaleleriyle, bütün insanlığı küfür ve dalaletten kurtarmaya çalıştığı gibi, hem kendi zamanında hem de kendinden sonra, bu risaleleri okuyup anlayacak ve anlatıp yaşayarak, insanlığa örnek ve model olacak bir topluğu da tesis etmek istemiştir. Risale-i Nur talebeliği adını verdiği bu cemaatin sahip olması gereken vasıfları ve dikkat etmesi gereken hususiyetleri Risale-i Nur'un pek çok yerinde izah ve beyan etmiş ve bu esasların yerine getirilmesi hususunda şiddetli tahşidat yapmıştır. Mesela bu hususla alakalı bir ifadesinde Bediüzzaman Hz. Şöyle der: Sözler'i(yani Risale-i Nur'u) kendi malı ve te'lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun(yani Risale-i Nur'un) neşir ve hizmeti bilsin. Risale-i Nur'a hayran, Üstada meftun binlerce kişi, özünde Sünnet-i Seniyye ve kuvvetli sadakat ifade eden bu emirleri, başlangıçtan günümüze kadar yerine getirerek Risale-i Nur talebesi olmaya gayret göstermişler ve halen de gayret göstermektedirler.

Hz. Üstadın bu davetine bir kısım talebeler de, hayatlarını iman ve Kur'an hizmetine vakfederek cevap vermişlerdir ki buna kısaca VAKIFLIK denilir.

İSLAM TARİHİNDE İLK VAKIF

Kur'an-ı azimüşşanda "şübhesiz ki Allah, mü'minlerin nefislerini ve mallarını, Cennet karşılığında satın almıştır" buyrulmuştur. İslam tarihinde bu ayetin müjdesine mazhar olmak için hayatlarını iman ve Kur'an hizmetlerine vakfetmiş başta sahabe-i kiram hazaratı olmak üzere milyonlar fedakârlar vardır. (ALLAH HEPSİNDEN RAZI OLSUN)

Canını ve malını cennet karşılığında satan ve nur hizmetinde de pir (önder ve rehber) kabul edilen örnek şahsiyetlerden birisi de Mus'ab b. Umeyr Hazretleridir.

Mus'ab b. Umeyr Hazretleri Mekke'nin ileri gelen bir ailesine mensup, dünya cihetiyle zengin bir zat iken İslamiyeti seçtikten sonra kısa bir zaman içerisinde bütün geçmiş hayatına çizgi çekerek çileli, meşekkatli sıkıntılarla dolu bir hayatı tercih etmiştir. Peygamberimiz, birinci akabe biatından sonra Medineli Müslümanlara islamiyeti anlatması, Kur'an öğretmesi, namaz kıldırması için Mus'ab b. Umeyri adeta bir vakıf olarak tayin etti. Bir yıl sonra beraberindeki heyetle Mekke'ye gelen Musa'b b. Umeyr Peygamberimize "Medine'de İslam'ın girmediği ve konuşulmadığı hiçbir ev kalmadı" müjdesini vermiştir. Onun bu fedakârane hizmeti Medinelilerin İslam'a teslim olmasında büyük bir rol oynamıştır.

Musab b. Umeyr ve benzeri sahabelerin İslam'ın tesisinde gösterdikleri eşine az rastlanır ve ulaşılması oldukça zor olan bu fedakarlıklarına benzer bir fedakarlığı asrımızda nur talebeleri de göstermeye çalışmışlar bu konuda onlara kardeş olmak istemişlerdir.

Nur talebeleri risale-i nurlarla tanıştıktan kısa bir zaman sonra bu derslerden aldıkları şuurla geçmiş hayatlarına bir çizgi çekerek hayatlarını artık hizmetlerine göre tanzim edip insanlığa hizmeti kendi nefsinin önceliklerine tercih ederek yaşarlar.

Bütün nur talebelerinde olan bu hizmet fedakârlığını talebeler içerisinde bazı kardeşlerimiz de en kıymetli sermayeleri olan ömürlerini risale-i nur vasıtasıyla milletin imanlarının kurtarılması hizmetine vakfederek bir adım daha ileri götürüyorlar.

Risale-i Nur hizmetinde VAKIF, sahip olduğu birikimini insanların manevi ve uhrevi ihtiyaçlarının teminine ve imanlarının kurtulmasına vesile olacak hizmetler uğrunda feda eden şahıstır. Bu fedakârlığın karşılığında insanlardan hiçbir dünyevi ve uhrevi menfaat beklemez. "Allah hizmetimden razı olsun yeter" anlayışı içerisinde fedakârane çalışır. Bediüzzaman Hazretlerinin tarifiyle "bu hizmetin neşrini hayatının en mühim vazifesi " olarak görüp bunu hakiki meslek kabul eder.


Yorum Yap

Yorumlar