Ehl-i vahdetü'l vücut, vahdetü'ş şühut ve Risale-i nur"un mevcudata mesela bir çiçeğe bakış açılarının farklarını izah eder misiniz?
Vahdetü’ş şuhud: Kelime olarak “görülenlerin yok olması” demektir. Mürid Allah’tan başka şeyleri görmekten fani ve beri olmasıdır. Çünkü Allah’ın zikri, Allah’ın sevgisi ve Allah’a olan ibadetin şiddetli cazibesiyle, çekimiyle ibadet ettiğinden başkasını göremez. Allah’tan başkası kalbine gelmez. Allah’tan başka şeyleri algılayamaz. Nitekim bir insanı şiddetli korku, ümit veya sevgi gibi duygular sardığında korktuğu, umduğu ve sevdiği şeyin dışındakileri unutur. O derece ki bu durum kendisini kaplayınca başka şeyleri algılayamaz.
Bu durum mürid üzerinde güçlenirse ancak Allah’ı görür. Bilinci ancak Allah’ı bilir. Allah’tan başka şeyler yok olur. Allah’tan başka şeylere bilinci yetişmez. Allah’tan başka şeyleri görmez. Zevk ve haldir. Her an ilahi huzurda olma şuurunu yakalamak için varlığın, varlığını bildiği halde onları tam bir şekilde unutmaya çalışır. Onların varlığını unutur.
Bu meslek sahabelerin, muhacirlerin ve Ensar’ın ilk iman edenlerinde görülmemiştir. Ancak tabiin asrında ortaya çıkmıştır.
Vahdet-i vucud: Allah’tan başka bir varlığın olmamasıdır. Varlık birdir. Varlıkların hepsi O’nun Vücudunun farklı yansımalarıdır. Bu gördüğümüz alemler ve diğer şeyler ancak Hakkın zatının yansımaları, halleri ve filleridir. Vahdet-i şuhud düşüncesinin bir sonucudur. Her an ilahi huzurda olmayı elde etmek için varlığı, yokluğa mahkum ederler. Yok bilirler.
Risale-i nur: Kur'ân, varlığı ne yokluğa mahkum eder ve ne de unutulmasını ders verir. Belki her şey Allah namına çalışan ve ilahi isimlere aynalık eden, Allah’ın yaratmasıyla bir varlığı olan, Allah ile bir anlam kazanan ve bizlere Allah’ı tanıtan birer eserdirler. Her şeyde marifete bir yol bulur. Eşyaya Allah’tan bağımsız bir vücud vermez. Varlıktaki bütün sanatlar, güzellikler, özelliklerin ilahi birer nakış olduğunu ve Allah’ı gösterdiğini bilir ve öylece görür. Huzur-u daimiyi kazanır.
Mesela bir çiçeği; vahdet-i şuhud mesleğinde gidenler varlığını bildikleri halde unutmaya çalışırlar. Görmezden gelirler.
Vahdet-i vucud ise bu çiçeğin zayıf, geçici ve Allah’ın yaratmasıyla olan varlığını kabul etmez. Cenab-ı Hakkın zatının farklı şekilde bir yansımasıdır. Çiçek yoktur der.
Risale-i nur ise hem çiçeği görür hem de çiçekteki bütün özelliklerin ilahi isimlerin birer nakşı olduğunu bilir. Allah’ın yaratmasıyla meydana gelen bir eseri ve Allah için hareket eden bir varlıktır der.