İkinci emârenin birinci noktasında ( س ) harfi ( ص ) harfinin altında gizlenmesi ve( ص ) görünmesinin iki remzi var. Birisi: Said, toprak gibi mahviyet ve terk-i enâniyet ve tevâzu‘-u mutlakta bulunması şarttır. Tâ ki Risâle-i Nûr’u bulandırmasın, te’sîrini kırmasın. İkincisi: Şimdiki bataklığa ve ma‘nevî tâğūta sukūtun sebebi ise,terakkî etmek fikrinden neş’et ettiği cihetiyle onların hatalarını gösterip, Müslüman için suûd ve terakkî,ancak İslâmiyet’te ve îmânlı olmakta olduğuna işaret etmektir.
Bu ifadelerde anlatılmak istenen nedir?
İkinci emârenin birinci noktasında ( س ) harfi ( ص ) harfinin altında gizlenmesi ve( ص ) görünmesinin iki remzi var. Birisi: Said, toprak gibi mahviyet ve terk-i enâniyet ve tevâzu‘-u mutlakta bulunması şarttır. Tâ ki Risâle-i Nûr’u bulandırmasın, te’sîrini kırmasın.
İkincisi: Şimdiki bataklığa ve ma‘nevî tâğūta sukūtun sebebi ise,terakkî etmek fikrinden neş’et ettiği cihetiyle onların hatalarını gösterip, Müslüman için suûd ve terakkî,ancak İslâmiyet’te ve îmânlı olmakta olduğuna işaret etmektir. (Kastamonu Lahikası)
Daha önceki sayfalarda فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا ayetinin işari manası anlatıldıktan sonra ‘sad’ harfi ile ‘sin’ harfinin kardeş olduğu belirtilerek, ayetin işaret ettiği mana açıklanmaktadır.
Şimdiki bu günah ve süfliyat bataklığına ve maneviyatımıza yönelik olan başta kadınlar üzerinde tesettürü kaldırmak şeklinde olan saldırılara ve çeşitli fikir akımlarına (materyalizm, sosyalizm vb.) düşmemizin sebebi; onların(Avrupalıların, yani medeniyet merkezi kabul edilen toplumun)ahlaklarıyla ahlaklanıp terakki etmek fikridir.
Asya'da uyanan akvam, fikr-i milliyete sarılıp, aynen Avrupa'yı her cihetle taklit ederek, hattâ çok mukaddesatları o yolda feda ederek hareket ediyorlar. Halbuki her milletin kamet-i kıymeti başka bir elbise ister. Bir cins kumaş bile olsa, tarzı ayrı ayrı olmak lâzım gelir. Bir kadına bir jandarma elbisesi giydirilmez. Bir ihtiyar hocaya tango bir kadın libası giydirilmediği gibi, körü körüne taklit dahi çok defa maskaralık olur. Çünkü, Evvelâ: Avrupa bir dükkân, bir kışla ise, Asya bir mezraa, bir cami hükmündedir. Bir dükkâncı dansa gider, bir çiftçi gidemez. Kışla vaziyeti ile mescid vaziyeti bir olmaz.
Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hukemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki, Asya akvâmını intibâha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek, din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.
Saniyen: Din-i İslâmı Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lâkayt olmak, pek büyük bir hatadır. Evvelâ, Avrupa dinine sahiptir.
Salisen: İslâmiyeti Hıristiyan dinine kıyas etmek, kıyas-ı maalfârıktır; o kıyas yanlıştır. Çünkü Avrupa dinine mutaassıp olduğu zaman medenî değildi; taassubu terk etti, medenîleşti (1).
Bizim terakkimiz avrupanın bozuk ahlakına uymakla değildir. Tam aksine onların hatalarını, yanlışlarını İslam toplumuna gösterip, İslam toplumunun terakkisinin ancak İslamiyet’e uygun yaşamak ve imanlı olmakla olacağını işaret etmektedir.
Hem tarih şahittir ki, ehl-i İslâm ne vakit dinine tam temessük etmişse, o zamana nisbeten terakki etmiş; ne vakit salâbeti terk etmişse, tedennî etmiş. Hıristiyanlık ise bilâkistir. Bu da mühim bir fark-ı esasîden neş’et etmiş. (2)
Kaynakça