Bu iddia tamamen Kur'an'a ters bir yalan ve bir iftiradır. Çünkü;
Kur’an’da peygamber efendimizin (asm) evliliklerinin müminlerden farklı hükümlere tabi olduğu açıkça bildirilmektedir. Ahzab Suresi 50. Ayet:
“…eğer mümin bir kadın kendisini peygambere bağışlayıp da, eğer peygamber de nikâhla almak isterse, onu -diğer mü'minlere değil, yalnızca sana has olmak üzere- senin için helâl kıldık…”
Bu ayetin izahında Elmalılı, “Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı müminlere değil. Çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.” Demektedir. Yani ayet evlenebileceği kadın sayısının farklı olduğuna işarete etmekte ve daha fazlasına izin vermektedir.
Fahr-i Razi, bu ayetin tefsirinde, “evlilik hususunda, başkası için caiz olmayan, ancak Peygambere mahsus olan haller vardır.” Diyerek aynı manayı vurgulamaktadır. Peygambere mahsus hallerden biri de dokuz kadını nikahlamasına izin verilmiş olmasıdır.
Peygamberimiz (asm)’ın çok kadınla evliliğinin mühim hikmetleri vardır. Bediüzzaman Hazretleri Mektubat kitabında bu hikmetleri şöyle sıralar:
“Hz. Peygamber’in (sav) sözleri gibi fiil ve hareketleri dahi dinin kaynağıdır. Dinin görünen kısmını Sahabeler aktardıkları gibi, hususî dairesinde (evinde), gizli hallerinden ortaya çıkan dini hükümleri aktaranlar da, onun temiz zevceleridir ve bilfiil o vazifeyi yapmışlardır. Dinî hükümlerin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu büyük vazifeye, birçok ve yaradılışça farklı farklı temiz hanımlar lâzımdır.” (7. Mektub)
Yine aynı mektubda çok evlenmesinin nefsani duygular sebebiyle değil bazı hikmetlere binaen olduğunu mealen şöyle anlatır:
“Onbeş yaşından kırk yaşına kadar, nefsani duyguların hararetli zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla tam bir iffetle yaşayan ve Hz. Haticet-ül Kübra (ra) gibi (kırk yaşında olan ve kendinden on beş yaş büyük) ihtiyarca bir tek kadın ile yetinen bir zâtın kırktan sonra, yani nefsanî heveslerin sakinleştiği bir zamanda çok kadınla evlenmesi, bunun nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere dayandığını, zerre kadar insafı olana çok açık bir şekilde isbat eder.” (7. Mektub)