Küçük tavizler yavaş yavaş hayat düzenimizi değiştiriyor. Risale-i nur bu konu hakkında ne tavsiye ediyor?
Risale-i Nur Külliyatı, İslamî olan hiçbir meseleden taviz verilmemesi gerektiğini baştan sona anlatır ve izah eder. Bediüzzaman Hazretlerinin ve talebelerinin hayatları da bu konuda bizlere misal hükmündedir.
İslamın belirlediği esaslar yani helal ve haramlar noktasında en küçük taviz vermemeye gayret etmek gerekir. Farz olan vazifeleri yerine getirmek, haram olan şeylerden şiddetle kaçınmak özellikle bu asırda çok önemlidir. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, şeytanın ve nefsin aldatmasıyla küçük tavizler başlayınca, büyük tavizlerin de önü açılabilir.
Risale-i Nur başta iman hakikatleri olmak üzere, namaz, oruç, tesettür vs. gibi ibadetlerin önemini sıklıkla bahsederek bu tarz tavizlerin önünü almayı hedeflemektedir. Aynı şekilde yalan, gıybet, faiz, içki, kumar vs. gibi haram olan şeylerden de insanları uzak tutmayı ve haramları işlemek noktasından en ufak bir tavizi vermemek gerektiğini ders vermektedir.
Burada sırayla Risale-i Nur konularını saymak zor olacağından, siz hangi eserin hangi meselesini okur ve anlamaya gayret ederseniz; Risale-i Nur'un İslamî ölçülerden taviz vermeden, Sünnet-i Seniyye düsturlarına dikkat ederek yaşanabileceğini ders verdiğine şahit olacaksınız.
Risale-i Nur'dan bazı yerleri buraya alıyoruz:
"Ey bu vatan gençleri! Frenklerin (Aprupalı) taklîdine çalışmayınız! Âyâ (acaba), Avrupa’nın size ettikleri hadsiz (sınırsız) zulüm ve adâvetlerinden (düşmanlıklarından) sonra, sizler hangi akıl ile onların sefâhet (zevk ve eğlenceye düşkünlük) ve bâtıl efkârlarına (hak olmayan fikirler) ittibâ‘ (tabi olmak) ediyorsunuz ve onlara emniyet ediyorsunuz(güveniyorsunu)? Yok! Yok! Onları sefîhâne taklîd edenler, onlara ittibâ‘ değil, belki şuûrsuz olarak onların safına iltihâk edip(katılıp), hem kendi kendinizi, hem kardeşlerinizi i‘dâm ediyorsunuz. Âgâh (uyanık) olunuz! Sizler böyle ahlâksızca ittibâ‘ ettikçe, hamiyet (din ve vatan için gayret gösermek) da‘vâsında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu sûretteki ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfâftır (hafife almaktır) ve milletinizle bir istihzâdır (alay etmektir)!" (Lem'alar, 17. Lema, 5. Nota)
"Risâle-i Nûr, gerçi umuma teşmîl (umuma yaymak) suretiyle değil, fakat her halde hakîkat-i İslâmiyenin içinde cereyân edip gelen esâs-ı velâyet (veliliğin esası, temeli) ve esâs-ı takva (takvanın esası) ve esâs-ı azîmet (en üstün hükmün esası) ve esâsât-ı sünnet-i seniye (sünnet-i seniyyenin temeli) gibi ince, fakat ehemmiyetli esâsları muhâfaza etmek bir vazîfe-i asliyesidir (asıl vazifesidir). Sevk-i zarûretle (zaruretin yönlendirmesiyle), hâdisâtın (olayların) fetvâlarıyla onlar terk edilmez." (Kastamonu Lahikası, 94)