İlgili kısımlar Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:
Elhâsıl: Hayr-ı kesîr için şerr-i kalîl kabul edilir. Eğer şerr-i kalîl olmamak için hayr-ı kesîri intâc eden bir şer terk edilse, o vakit şerr-i kesîr irtikâb edilmiş olur.1
Nasıl ki sen bir gemide veya bir hânede bulunsan, seninle beraber dokuz ma‘sûm ile bir cânîvar. O gemiyi gark ve o hâneyi ihrâketmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zâlimliğini semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek ma‘sûm dokuz cânîolsa, yine o gemi hiçbir kānûn-u adâletle batırılmaz.2
Mecellenin 29. maddesi ise şöyledir: Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.3
İslâm hukukunda ve Risale-i Nur’da geçen “Hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir” kaidesi, adalet-i izafiye denilen bir prensiple ilgilidir. Bu anlayışa göre toplumun genel selameti için bazen ferdin zararına olsa bile toplum öncelenir. Ancak bunun uygun olabilmesi için şartlar çok ağırdır. Tehlike kesin, sonuç kaçınılmaz ve toplumun tamamı için büyük bir zarar söz konusu olmalıdır. Mesela bir cihadın yapılması sırasında bazı maddi sıkıntılar ve kayıplar yaşanabilir. Fakat yapılmazsa bir milletin tamamen köleleşmesi gibi çok daha büyük bir kötülük ortaya çıkar. Bu sebeple iki şerden hafif olanı tercih edilir, denmiştir.
Buna karşılık “Bir tek masum, dokuz cani olsa o gemi batırılmaz” sözü adalet-i mahza ile ilgilidir. Adalet-i mahzada ferdin hakkı esastır, toplum için bile olsa masum bir canın haksız yere feda edilmesi uygun değildir. Çünkü masumun hakkı, büyüklüğüne küçüklüğüne bakılmadan haktır, ölçü değişmez. Bu anlayış barış ortamında, hukuk düzeni işlediği sürece geçerlidir. Fertlerin tek tek hukukunun korunabildiği yerlerde adalet-i mahzayı bırakıp adalet-i izafiyeye yönelmek zulüm sayılır.
Burada insanların bazen karıştırdığı nokta şudur: Cani dolu bir gemi ile saldırmak üzere gelen düşman savaş gemisi aynı şey değildir. Silahsız, saldırı amacı taşımayan bir gemide bir tek masum bile bulunsa, onu bilerek batırmak adalet-i mahzaya aykırıdır. Fakat savaşta, saldırmak üzere gelen bir düşman gemisinin içinde masumların olup olmadığının bilinmesi hükmü değiştirmez. Çünkü o gemi geçerse daha büyük bir katliam olacaksa, burada artık mesele ferdî hak değil, tüm toplumun kesin bir yok olma tehlikesidir. Bu durumda devreye adalet-i izafiye girer; zaruret hali hükmü değiştirir.
Sonuç olarak iki kaide birbirine zıt değildir, biri olağan hukuk düzeninde, diğeri zorunluluk ve savaş gibi olağanüstü koşullarda uygulanır. Ancak toplumu yok edecek kesin bir tehlike ortaya çıktığında, o zaman daha küçük bir kötülükle daha büyük bir kötülüğün önüne geçmeye çalışmak uygun hâle gelir. Bu denge, İslâm hukukunun hem merhameti hem de hikmeti birlikte taşıdığı noktadır.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 32.
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 108.
https://cdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=mecelle_kulli.kaideler.pdf

