"Eğer sen vücûdundaki o zerreleri, Kadîr-i Ezelî’nin kanunuyla hareket eden küçük me’murları veya bir ordusu; veya kalem-i kaderin uçları; her bir zerre bir kalem ucu veya kalem-i kudretin noktaları; ve her bir zerre bir nokta olduğunu kabûl etmezsen; o vakit senin vücûdunda çalışan her bir zerreye öyle bir göz lâzım ki; senin mecmû‘-u cesedin her tarafını görmekle beraber, münâsebetdâr olduğun bütün kâinâtı dahi görecek bir göz ve bütün senin mâzî ve müstakbelin ve nesil ve aslın ve anâsırının menba‘larını ve rızkının ma‘denlerini bilecek, tanıyacak yüz dâhî kadar bir akıl vermek lâzım gelir". burada rızkının madenleri ile kastedilen nedir?
Cenab-ı Hakk insanı kâinatın küçük bir örneği olarak yaratmıştır. Kâinatta yarattığı şeylerin ekserisinden numune insanda vardır. İnsan bu noktada bütün kâinatla alakadardır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesi için bütün bunlara az veya çok ihtiyacı vardır. Yani Allah insanı, kâinatta yerleştirmiş olduğu hemen hemen her şeye ihtiyaç duyacak yapıda vücuda getirmiştir.
Rızık geniş manada, insanın hayatını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu herşeydir. Mesele oksijen, vitaminler, mineraller, ışık, ısı, vs. bu listeyi uzatmak mümkündür. İnsan vücudunda bulunan, organellerin, hücrelerin, uzuvların her birisinin kendine mahsus ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların her biri kâinatın değişik yerlerinde bulunan ve bir araya getirilmekle veya birbirinin yardımına gönderilmekle meydana gelen şeylerdir. İşte bunların her biri insan için rızıktır.
Vücut için söz konusu olan rızıklar olmazsa hayatın devam etmesi mümkün değildir. (tabi biz burada sadece beden için gerekli olan maddi rızıkları kast ediyoruz)
Bunların vücuda gelmesi de bütün kâinatın adeta muazzam bir fabrika suretinden çalıştırılmasıyla mümkündür. Dolayısıyla bu rızıkların madenlerini toprağın içerisindeki mineraller, su, hava, ağaç, ağacın içindeki odun boruları, soymuk borularından ta güneş gibi büyük unsurlara varıncaya kadar sıralamak mümkündür. Bunların her biri rızık için birer madendir.