Allah evvela benim nurumu yarattı ve mahlukları da benim nurumdan yarattı mealinde değişik rivayetlerle gelen hadis-i şerifler vardır. İmam Suyuti, Kastalani, Burusevî ve Aclunî gibi pek çok zatların kitaplarında bu hadisler yer almıştır. (Bkz. Keşfu'l-Hafâ, h. no: 827)
Günümüz astronomisinin yaratılışın başlangıcı hakkındaki "Big Bang" (büyük patlama) teorisi de bu hadisin manasına uygun görünmektedir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mirac Risalesinde bu hadisi şöyle açıklar:
Sual: "O zât, nasıl şu kâinatın çekirdeğidir? Dersiniz: Kâinat, onun nurundan halkolunmuş. (yaratılmış) Hem kâinatın en âhir (son) ve en münevver (nurlu) meyvesidir. Bu ne demektir?
.....
Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere (büyük bir ağaç) manasında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin (yaratılış ağacının) de bir şıkkı olan âlem-i süflinin (aşağı alemlerin); anasır dalları, nebatat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür.
Sâni'-i Zülcelal'in ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i a'zamda (en büyük ağaçta) da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir (Hakim isminin gereğidir).
Öyle ise mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki; âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin nümunesini ve esasatını câmi' olsun (içine alsın). Çünki binler muhtelif (çeşitli) âlemleri tazammun eden (içine alan) kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei (kaynağı), kuru bir madde olamaz.
Madem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nev'den başka şecere yok. Öyle ise ona menşe' ve çekirdek hükmünde olan mana ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının (elbisesinin) giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünki çekirdek daima çıplak olamaz.
Madem evvel-i fıtratta (yaratılışın başında) meyve libasını giymemiş. Elbette, âhirde (sonunda) o libası giyecektir. Madem o meyve insandır. Ve madem insan içinde sâbıkan isbat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celbeden ve arzın nısfını (yarısını) ve beşerin humsunun (beşte birinin) nazarını kendine hasreden (dikkatini çeken) ve mehasin-i maneviyesi (manevi güzellikleri) ile âlemi, ya nazar-ı muhabbet (sevgi bakışı) veya hayretle kendine baktıran meyve ise: Zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
Elbette kâinatın teşekkülüne (oluşmasına) çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek en âhir bir meyve suretinde görünecektir.
Ey müstemi' (dinleyici)!. Şu acib kâinat-ı azîme, bir insanın cüz'î mahiyetinden halkolunmasını (yaratılmasını) istib'ad etme! (uzak görme)
Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halkeden Kadîr-i Zülcelal (yüce kudret sahibi), şu kâinatı "Nur-u Muhammedî"den (Aleyhissalâtü Vesselâm) nasıl halketmesin veya edemesin?" (31. Söz, Mirac Risalesi)