Oruç nefsin terbiyesine neden ve nasıl bakmaktadır? Neden illaki oruç ile terbiye edilmek isteniyoruz?
“Hayır! Şübhesiz insan, kendisini ihtiyaçtan kurtulmuş görmesinden dolayı gerçekten (isyân ederek) haddini aşar!” (ALAK-6,7)
Çünkü nefsin en çok etkilendiği derslerden biri de açlıktır. Nefsi terbiye etmenin en müessir yol ve yöntemlerinden biri de onu açlıkla terbiye etmektir. Çünkü nefis insanın saadeti ebediyesinin mahvına şiddetle çalışıyor. Nefis eğer aklını başına almazsa Allah muhafaza saadet-i ebediyesi mahv olabilir. Bunun için yüce Rabbimiz (c.c) şu dünya hayatında çeşitli şekillerde nefsi eğitip terbiye ederken nefis için en etkili ve en müessir yolun oruç olduğunu bize bildirerek bunu emretmiştir. Çok çeşitli bela ve musibetlerle uyanması istenen nefis çoğu zaman bunlarla maalesef yola gelmeyebiliyor. Allah’u Teala insanlığı her şekilde terbiye ettiği gibi tabiri caiz ise bu terbiye usullerinden en etkilisi olan orucu bizim üzerimize farz kılmıştır.
Dikkat edilirse Oruç tutturmak nefse herhangi bir zarar vermeden onu eğitmekten ibarettir. Bu da rabbimizin nefse olan acımasından dolayıdır. Nefsin ahirette hadsiz azaplara düçar olmaması için onu terbiye etmenin en iyi yolunun oruç olduğunu ve bunun çok daha etkili bir usul olduğunu bize göstermiştir. Her oruç tutan mümin bunu nefsinde ziyadesiyle hisseder. Bunu bilmek ve uygulamak aslında büyük bir nimettir. Bir insanı döverek ve işkence ederek de terbiye etmeye çalışabilirsiniz. Fakat o kişi terbiye olmaktan çok belki zoraki veya istemeyerek itaat altına girmiş olacaktır. Ruhunda bir kabuliyet ve samimiyet de olmayacaktır.
Halbuki oruçta, insanı insan yapacak manevi kemalat, yüksek vasıflar elde etmesini sağlayan bunun gibi çokça menfaatler bulunmaktadır Oruçtaki bu menfaatler tıpkı yan etkisi olmayan ilaçlar gibidir. Bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz bizim için en faydalı ve en iyi yol ne ise onu emretmiştir. İnsan kendi kullanım kılavuzunu dikkatle incelerse orucun ne kadar kıymetli ehemmiyetli olduğunu görüp idrak edecektir.
Gerçek manada tüm uzuvlar ile tutulan maddi ve manevi bir oruç nefsin kibir ve gururunun bir balondan ibaret olduğunu derk ettirip sahip ve malik-i hakikisinin dergahında acziyet ve fakrını bildirerek samimi olarak diz çöküp secde ettirecektir. Hatta ramazanda bu kadar insanın camileri doldurup aff-u mağfiret dilemesinin en önemli sebeplerinden biri de açlığın insana hatırlattığı bu acziyeti fark etmesidir.
İşte ramazan ayı ve oruç nefsin düştüğü yanlışların farkına varması için onu açlıkla terbiye eder. Ne kadar aciz olduğunu ihtiyarı ve iktidarının ne kadar kısa olduğunu ona hatırlatır. “Cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil; ancak et ve kemikten ibaret birşeydir. Ani olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak zaman-ı mâzi, senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabrin arasındasın; artık sen bilirsin (Mesnevi,Katre)
Ayrıca Mektubat'ta geçen Dokuzuncu Nükte'yi de okumanızı tavsiye ederiz.
"Dokuzuncu Nükte: Ramazân-ı Şerîf’in orucu doğrudan doğruya nefsin mevhûm rubûbiyetini kırmak ve aczini göstermekle, ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, Rabbisini tanımak istemiyor, firavunâne kendi rubûbiyet istiyor. Ne kadar azablar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazân-ı Şerîf’deki oruc, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cebhesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir. Hadîsin rivâyetlerinde vardır ki: Cenâb-ı Hakk nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Ben benim, sen sensin.” Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş:اَنَا اَنَا، اَنْتَ اَنْتَ Hangi nevi‘ azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: مَنْ اَنَا وَمَٓا اَنْتَ؟ Nefis demiş: اَنْتَ رَبِّي الرَّح۪يمُ وَاَنَا عَبْدُكَ الْعَاجِزُ Yani “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.” (29. Mektub /Mektubat osmn. 2 / 16)