"Hâtime: Asırlara göre şerîatlar değişir, belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şerîatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiyâ’dan sonra, şerîat-ı kübrâsı her asırda her kavme kâfî geldiğinden, muhtelif şerîatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruâtta bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır. Evet, nasıl ki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir. Mizâçlara göre ilaçlar tebeddül eder(değişiklik gösterir). Öyle de, asırlara göre şerîatlar değişir. Milletlerin isti‘dâdına(kabiliyetlerine) göre ahkâm(hükümler) tahavvül eder(değişir). Çünki ahkâm-ı şer‘iyenin(şeriatın hükümlerinin) teferruât kısmı, ahvâl-i beşeriyeye(insanların hallerine) bakar. Ona göre gelir, ilaç olur. Enbiyâ-yı sâlife(geçmiş peygamberler) zamanında tabakāt-ı beşeriye(insanların tabakaları) birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca(fikirce) ibtidâî(başlangıç seviyesinde) ve bedeviyete yakın(medeniyetten uzak) olduğundan, o zamandaki şerîatlar, onların hâline muvâfık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hatta bir kıt‘ada, bir asırda, ayrı ayrı peygamberler ve şerîatlar bulunurmuş. Sonra Âhirzaman Peygamberi’nin gelmesiyle, insanlar güya ibtidâî(ilkokul) derecesinden i‘dâdiye(lise) derecesine terakkî ettiğinden(çıktığındasn), çok inkılâbât ve ihtilâtât(değişiklikler) ile akvâm-ı beşeriye(insanların kavimleri) bir tek ders alacak, bir tek muallimi dinleyecek, bir tek şerîatla amel edecek vaz‘iyete geldiğinden, ayrı ayrı şerîata ihtiyaç kalmamıştır. Ayrı ayrı muallime de lüzûm görülmemiştir. Fakat tamamen bir seviyeye gelmediklerinden ve bir tarz-ı hayat-ı ictimâiyede(tek tarzada toplum hayatı) gitmediklerinden, mezhebler taaddüd etmiştir(çeşitlenmiştir). Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası(insanların çoğu) bir mekteb-i âlînin(yüksek okul) talebesi gibi, bir tarz hayat-ı ctimâiyeyi giyse, bir seviyeye girse, o vakit mezhebler tevhîd edilebilir. Fakat bu hâl-i âlem o hâle müsâade etmediği gibi, mezâhib(mezhebler ) de bir olmaz. Eğer desen: “Hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?” Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizâçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır. Şöyle ki: Birisine hastalığının mizâcına göre su ilaçtır, tıbben vâcibdir. Diğer birisine hastalığı için zehir gibi muzırdır, tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir, tıbben ona mekrûhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir, tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübâhtır. İşte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: “Su yalnız ilaçtır. Yalnız vâcibdir. Başka hükmü yoktur.” İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye(ilahi hükümler), mezheblere hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle ittibâ‘ edenlere(tabi olanlara) göre değişir. Hem hak olarak değişir ve her birisi de hak olur, maslahat olur.