İsm-i Hayy hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Hay ismi hayevan kökünden türemiş bir sıfat olarak diri, canlı, yaşayan anlamına gelir. Hay ismi yaratılmışlar için kullanıldığında mecaz manada kullanılır. Yani yaratılmışların hayat sahibi olmaları kendilerine ait olmadığı için bu canlılık hakiki manada kullanılamaz. Asıl hay ve hayat sahibi olan Allah’tır. Fakat buradaki canlılık ve hayattan kasıt Allah’ın ezeli ve ebedi olması demektir. Yooksa bizim düşündüğümüz gibi bir canlılık ve hayat sahibi demek değildir. Zaten bizim bunu anlamamız mümkün değildir.
Allah(c.c) hiçbir şeye muhtaç olmadan hayat sahibi olduğu için gerçek hayatın ve varlığın ancak Allah’a ait olduğu söylenebilir. Bizler ise bu canlılığı Allah’tan aldığımız için gerçek hayat sahibi değiliz.
Tüm varlıklar elbette Allah’ın kudreti ile sonradan meydana gelmiştir. Allah onlara seviyelerine ve kabiliyetlerine göre belli bir yaşam ve canlılık vermiştir. Canlılığın ve hayatın en güzel ve en üst düzeyde göründüğü varlık ise insandır. İnsan dışındaki donuk olsun hareketli olsun tüm varlıklarda hay ismi tecelli etmiştir. Esma-i ilahide tecezzi ve inkısam yoktur. Fakat her varlık kabiliyetine göre bu ismlerden payını ve hissesini alıp tezahür ederler. O yüzden dağlarda da taşta da atomlarda da hayat tecellisi vardır ve gözükmektedir.
İnsanlara verilen en büyük nimet bu ism-i hayy’dan tecelli eden hayat ve canlılıktır. Allah (c.c) hayat sahibi olduğu için tüm varlıklarda da bu muhteşem nimet kendisini en üst düzeyde göstermektedir. Çünkü varlıklar yok onlara hay ismi ile hayat veren zatın bu hilkati ve ikramı onun şefkat ve merhametini göstermektedir. Allah (c.c) var iken hiçbir şey yoktu. Yani bizim varlığımızın ve yokluğumuzun Allah’a ne zararı ne de faydası olamaz. O yüzden Allah (c.c) için varlıklara hay isminin tezahürü ile gösterdiği bu nimeti vermesinin şefkat ve merhametten başka bir izahı olamaz. Demek hay isminin tecellisi bir manada da şefkat ve merhamettir. Hayatın faydası ve nimet olma ciheti bizim içindir. Allahı hayat vasıtasıyla bilmek ve onu tanımak ve bundan ortaya çıkan fayda yine bizim içindir. Kendisini bildiren ve tanıtan zat-ı zülcelal bize hayatı bahşederek bize şefkat etmiş ve onu tanımanın bize ne kadar faydasını olduğunu bildirmiştir. Akıllı ve vicdanlı olan her kişi hayatın ne kadar büyük bir nimet olduğunu inkâr edemez. Bu dünya hayatından şikâyet edenlerin dilleri yalan söylese de kalbleri vicdanları fiilleri hayatı ne kadar çok istediklerini göstermektedir. İnsan belki bu geçici olan ve bir gün bitecek olan şu dünya hayatının sıkıntılarına sabrederse ebedi bir hayatı kazanacaktır. Aslında şikayetler hayatın kendisine değil çoğu zaman karıştırılan ve hayat ile ilişkili olan durumlar için olmaktadır. Yani hayat başka bir şey hayatla ilintili olan güzellik, zenginlik, ruhi boşluklar, fakirlik, körlük, sakatlık ve mutsuzluk gibi insanın şikâyet ettği durumlardır. İşte insanlar bunlardan şikâyet ederek sanki hayattan şikâyet etmiş gibi olurlar fakat. Onları bu mutsuz oldukları durumlardan kurtardığınız zaman yaşamayı arzu edeceklerini göreceksiniz. Demek ki şikayetler hay isminden tecelli eden hayata ve varlığa değil hayatla ilintili olan geçici ve sonlu durumlar içindir.
Ebedi ve mükemmel bir hayat için kısacık ve elbet bitecek olan bu dünyevi sıkıntılara dayanamayıp tüm ebedi hayatı da içine katarak hayattan şikâyet edenler aslında kendilerini kandırmaktadırlar. Çünkü sonlu ve geçici olan sıkıntılardan yola çıkarak kusursuz ve ebedi bir güzelliğe dudak bükülemez. O yüzden hay isminden tecelli eden hayat her ciheti ile temiz ve lekesizdir. (30. Lema İsm-i Hay' nüktesinden bir kısım izahlar)
Üstadımız ism-i azam’dan olan hay ismi ile risale-i nurun çeşitli yerlerinde izahlar getirmiştir. Özellikle 30. Lema’da ism-i hay kısmında bu isimden geniş bir şekilde izah getirmektedir.
HAYAT;
Hem kainatdaki alemlerin bir mizanı: Hayat ile kainattaki alemler anlaşılır. Hayat onları taraan bir mizan bir tartı gibidir.
Hem bu alemi kebrin bir listesi: Şu alemde var olan herşeyin bir numunesi insanın hayatında vardır. Çünkü alemde tecelli eden ilahî isimler, insan ruhunda da tecelli ediyor. İnsan ve hayatı, şu alemin bir hulasası, bir fihristi gibidir.
Hem şu kâinatın bir haritası: Yukarıdaki cümle ile aynı mana sayılabilir. Yukarıdaki cümlede kâinat bir kitaba benzetilip hayat o kitabın fihristidir denmişti. Burada ise kainat bir ülkeye benzetilip hayat onun haritasıdır deniyor. Yani ikisinde de teşbih var. Aşağıdaki cümle de yukarıdaki gibidir.
Hem şu kitabı ekberin bir fezlekesi: Fezleke özet demektir. İnsan hayatı kainat kitabının bir özeti sayılabilir.
Son üç cümle aynı manaya gelse de bu şekilde yapılan farklı teşbihlerle ve yeni üslublarla aynı hakikati anlatmak, hakikatlerin ruhlarda daha sağlam surette nakşolması içindir. Lüzumsuz tekrar değildir...
el-Hayât, altı şekilde tefsir edilir:
1. el-Hayât, birinci halkedilişin ve ruhun üflenişi-nin ardından verilen hayât manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Siz emvât idiniz de size hayât verdi {yani, nutfeler halindeyken sizi halketti ve size ruhlar verdi}. (Bakara/28)
İki kere ihya ettin {yani, iki kere hayât verdin -hayâtın ilki, rahimlerdeyken suret verip rûh üflemesidir-}. (Mü'min/11)
Meyyitten {yani, nutfeden} hayyı {yani, canlıyı} çıkarırsın. (Âl-i İmrân/27)
O ki, size hayât verdi {yani, sizi halketti ve ruhlar verdi}. (Hacc/66)
De ki: "Allah'tır size hayat veren" {yani, -halketmeyi başlatan anlamında- sizi yaratan}. (Câsiye/26)
2. el-Hayy [diri] ile, mü'min vasfedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Hayy olanı {yani, Allah'ın ilminde hidâyette olan mümini} uyarmak için. (Yâ-Sîn/70)
Meyyit [ölü: kâfir] iken kendisini ihya ettiğimiz {yani, îmân ile hidâyet verdiğimiz} kimse... (En'âm/122)
Hayâttakiler {yani, mü'minler} ile emvât/ölüler {yani, kâfirler} bir olmaz. (Fâtır/22)
3. el-Hayât, beka [kalıcılık] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Ey lübb sahihleri! Kısasta sizin için hayât {yani, beka/kalıcılık} vardır. (Bakara/179)
Kim de ona hayât verirse, bütün insanlara hayât vermiş gibi olur. (Mâide/32)
Kadınlarınızı hayâtta bırakıyorlardı {yani, kadınlarınızı (öldürmemek /sağ bırakmak suretiyle) kalıcı yapıyorlardı}. (Bakara/49)
Bunun bir benzeri de A'râf [284] ve İbrahim [285] sûresinde bulunmaktadır.
4. el-Hayât ile, toprağın nebat ile canlanması kas-dedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
Bulutları kaldırır; derken onu ölmüş {yani, nebatı bulunmayan} bir beldeye sevkeder; derken onunla arza, ölümünün ardından hayat verir {yani, toprağı envayı çeşit nebat bitirmek suretiyle canlandırır}. (Fâtır/9)
Arzın hayât bulması/canlanması, bitki bitirmesidir.
Bunun bir benzeri de YâSîn [286] ve başka sûrelerde bulunmaktadır.
5. el-Hayât, dünyada bir rızık ve bir eser bırakmaksızın Kıyamet Gününden önce ibret olmak üzere verilen hayât manasında kullanılmıştır; ki şu âyette bu tür bir hayât sözkonusudur:
Allah'ın izniyle ölülere hayât veririm/Ölüleri diriltirim. (Al-i İmrân/49)
Hz. Isâ, İsrâîloğulları'na —kendisini tasdik etmeleri için- ibret olmak üzere Allah'ın izniyle ölüleri di-riltirdi. Bu meyanda Sâm b. Nuh'u diriltmiş ve o da insanlarla konuşmuş, sonra da Ölmüş ve eski haline dönmüştü.
Bunun bir benzeri de Mâide sûresindedir.
6. el-Hayât ile, sonrasında Ölümün sözkonusu olmadığı Kıyamet Günündeki hayât kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Doğduğu gün, öleceği gün ve hayy (yani, ölümün ardından diri} olarak ba's edileceği gün {yani, Kıyamet Günü} selâm o'nun (Yahya'nın} üzerine. (Meryem/15)
(Isâ dedi ki}: "Doğduğum gün, öleceğim gün ve hayy (yani, ölümün ardından diri} olarak ba'sedileceğim gün (yani, Kıyamet Günü} selâm benim üzerime. (Meryem/33)
Öyleyse mevtaya [ölüye], (Kıyamet Günü} hayât vermeye kadir değil mi? (Kıyâme/40) (Mukatil b. Süleyman)
https://risale.online/soru-cevap/hayat-nedir