"Eğer insan ainedarlığını yaptığı esma-i ilahiyeyi bilmez, okuyamaz, bihaber yaşar ise, yani kendini okuyamaz ise, hayvan ya da cansız hükmünde insan olmak, yani adı insan ama hükmen hayvan ve camid hükmünde olmak ihtimali var." Bilmana Risale-i Nur'da geçen bu manaları nasıl anlamalıyız?
Nasıl o esmayı okuyamayan insanı hayvan hükmünde kabul edeceğiz? Bu ne demektir?
İnsan, Allah'ı meleklerden de yüksek bir mertebeden, en a'lâ bir şekilde, bütün isim ve sıfatları ile okumak, tanımak ve bu tanıma neticesinde, O'nu nihayetsiz bir sevgi ile sevmek ve O'nun tarafından sevilmek ve Allah'ın ebedi saltanat başkenti olan Cennet'te O'nun daimi halkı olmak için yaratılmıştır.
Nitekim müfessirler “ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ” yani “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” âyetindeki (لِيَعْبُدُونِ) ifadesini (اى ليعرفون) yani beni tanısınlar diye yarattım olarak tefsir etmişlerdir.
Bediüzzaman Hazretleri de bu manayı teyid ederek şöyle demiştir;
“Bu âyet-i uzmanın sırrıyla, insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı Kâinatı (Kâinatın Yaratıcısı) tanımak ve Ona iman edip ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı (yaratılış vazifesi) ve fariza-i zimmeti (mutlaka yapması gereken görevi), mârifetullah (Allah’ı tanımak) ve iman-ı billâhtır (Allah’a inanmak) ve iz'an (iyice anlayarak) ve yakîn (kesin bir surette) ile vücudunu ve vahdetini (varlığını ve birliğini) tasdik etmektir.”[1]
Başka bir yerde ise şöyle demektedir;
“Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki (yaratılışındaki) hikmet ve gaye “وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ” ferman-ı celilince (yüce ferman), ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmâlî (kısaca, özet) bir sureti ve küçük bir nüshasıdır. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ 'ın bu makamda zikri, hilkatin (yaratılışın) gayesini tasavvur etmeye işarettir. Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi (Allah’ın eksiksiz, mükemmel sıfatları) izhar (göstermek) etmektir. Şöyle ki: Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi (geniş, kapsamlı) bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi (kuşatıcı) şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan her birisinin tecellîgâhı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa (emanet) bırakmıştır.”[2]
Nitekim Muhyiddin-i Arabî, “كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى” yani “Ben gizli bir hazineydim bilinmek istedim, mahlukatı yarattım”[3] anlamındaki Hadis-i Kudsî’yi ; "Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir âyine olsun ve o âyinede cemâlimi göreyim" şeklinde şerh etmiştir.[4]
Hem âyetlerde hem hadislerde hem de Üstadımız’ın ifadelerinde insanın yaratılış amacının, gayesinin Allah’ın isim ve sıfatlarını görmek ve göstermek, bu isim ve sıfatları iyice tanıyarak muhabbetullahı ve sarsılmaz bir imanı elde etmek olduğunu anlamaktayız.
Üstadımız’ın “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var.”[5] cümlesinde amacı insanın yaratılış gayesine dikkatleri çekmektir. Nitekim insanlar hayvanlardan ve cansız varlıklardan farklı olarak akıl, şuur gibi cihazlarla donatılmıştır. Yaratılış itibariyle de en mükemmel odur. Bu cihetlerle diğer varlıklardan farklı olarak bazı vazifeleri vardır ki bu da yukarıda belirtilen hikmetlerdir. İnsan bu özelliklerini kullanmaz, yaratılış gayesini yerine getirmezse mükellef olmayan bu varlıklardan farkı kalmaz. Hayvanlarda bulunan sadece şehvet, yeme ve içme gibi şeylerle iştigal ederse -ki hayvanların dahi mükellef olmadıkları halde kendine has ibadetleri vardır- bu cihetler ile onun ile aynı seviyeye düşmüş olur. Camidat gibi hareketsiz olur. Yani Üstadımız burada işin ehemmiyetine vurgu yapmaktadır. Yoksa insanlara hayvan yahut donuk varlık demekte değildir.
Bununla beraber herkes imanı nispetinde esma-i ilahiyeyi okuyabilir, anlayabilir. Bunun dereceleri sınırsızdır. Bütün insanlardan Cenab-ı Hakk’ın tüm esma ve sıfatlarını anlamaları beklenemez ki zaten mümkün de değildir. Zira Allah’ın bizim bildiğimiz bilmediğimiz sınırsız isim ve sıfatları vardır. Öyle ise insan en azından Allah’ın Rahim ismini, Rezzak ismini, Rab sıfatını vb. bir tane de olsa idrak etse bu dereceden kurtulur. Nitekim şu an da en avam kimseler dahi Rabbinin merhametini, Rezzak ismini ve Rububiyyetini -tam olarak olmasa da- idrak edebilmektedir. Cuma günü namaza gitmesi yahut elini açıp dua etmesi Rububiyyetinin kabulüne işarettir. “Elhamdülillah” demesi “Rezzak” isminin velev ki az da olsa farkında olduğunu bildirmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki onların da isim ve sıfatları daha dikkatli okuyarak imanlarını güçlendirmeleri, tahkiki hale getirmeleri, üzerlerine farzdır. Eğer sizin dediğiniz gibi hiçbir şekilde bu emareler yok ise hakikaten üstadımızın dediği gibi yaşayış itibariyle (şehvet,yeme, içme vb.) hayvandan farkı kalmamış, cansız varlık ile aynı dereceye düşmüştür, belki daha aşağı seviyeye düşmüştür.
Üçüncü ve son sorunuz ise; Elbette insanın en birinci vazifesi ve en öncelikli dersi Allah’a iman, Allah’ın isim ve sıfatları, yaratılış gayesi vb. dersleri okumaktır. Bu cihetle Üstadımız’ın isim ve sıfatlara bu kadar vurgu yapması, İsm-i A’zam’ı tek tek izah eden risaleler yazması, Hüsrev Efendi Üstadımız’ın 10. Hüccet İmâniye’yi, 6. Hüccet-i İmâniye’yi vb. yerleri talebelerinin ezber müfredatına koyması ve halen bugün her bir medresede bu yerlerin müfredatta ezber ve mütalaa yeri olması bu dersin öncelikli ve ehemmiyetli olmasındandır.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Şu'alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, c.1 s.95
[2] Bediüzzaman Said Nursi, İşaret’ül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 14
[3] Süyûti, ed-Dürerü'l-Müntesire, s. 125; Ali el-Kàrî, el-Esrârü'l-Merfûa', s. 273.
[4] Bediüzzaman Said Nursi, İşaret’ül İcaz, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 15
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 378