Sorular

6.758

Kur'an'da İncir ve Zeytin Üzerine Yemin Edilmesinin Hikmeti

Kur'an-ı Kerim'de Tîn suresinde geçen âyet meali şu şekildedir:Yemîn olsun tîn'e (incire) ve zeytine! 1Sorunuzun cevabı olarak Bediüzzaman Hazretlerinin izahı da şu şekildedir:Ni'metler içinde tîn ve zeytinin tahsîsinin sebebi, o iki meyvenin çok mübârek ve nâfi' olması ve hilkatlerinde de medâr-ı dikkat ve ni'met çok şeyler bulunmasıdır. Çünki hayat-ı ictimâiye ve ticâriye ve tenvîriye ve gıdâ-yı insaniye için zeytin en büyük bir esas teşkîl ettiği gibi; incirin hilkati, zerre gibi bir çekirdekte koca incir ağacının cihâzâtını saklayıp derc etmek gibi bir hârika mu'cize-i kudreti gösterdiği gibi, taâmında, menfaatinde ve ekser meyvelere muhâlif olarak devamında ve daha sâir menâfiindeki ni'met-i İlâhiyeyi kasem ile hatıra getiriyor. Buna mukābil insanı îmân ve amel-i sâlihe çıkarmak ve esfel-i sâfilîne düşürmemek için bir ders veriyor.2Yukarıdaki metnin izahı şöyledir: Cenâb-ı Hak, şükür, tefekkür ve imana sevk etmek için kudretini ve rahmetini büyük nimetler vasıtasıyla bizlere hatırlatıyor. Bu hatırlatma ile esfel-i sâfilîne, yani aşağıların da en aşağısına giden insanın dikkatini a'lâ-yı illiyyîne, yani meleklerden bile daha üst derecelere çevirmek istiyor. İncir ve zeytin özelinde üç ana başlık zikredilebilir:Zeytinin toplumsal ve ticârî hayata katkısı: Zeytinyağı, tarih boyunca Akdeniz medeniyetlerinin ve geniş toplumların ekonomisinde önemli bir ticaret maddesi ve temel besin kaynağı olmuştur.Aydınlatma: Elektriğin yaygınlaşmasından önce zeytinyağı, lambalarda kullanılarak aydınlatmanın en temel unsuru olmuştur. (Bu, zeytinyağının modern-öncesi toplumlardaki enerji kaynağı olma rolünü vurgular.)İnsan gıdası olması: Zeytin ve zeytinyağı, sağlıklı ve besleyici bir gıda olarak temel bir besin kaynağıdır.İncir; En küçük tohumunun bile, kendisinden kat kat büyük olacak ağacın bütün dallarının, yapraklarının ve köklerinin programını ve cihazlarını içinde barındırması hakikati nazara verilmektedir. Bu durum, Allah'ın nihayetsiz kudretinin en küçük bir noktada dahi büyüklüğünü göstermesinin açık bir delilidir.Sonuç olarak; incirin tadı, faydası ve çoğu meyvenin aksine kurutulabilmesi, saklanabilmesi veya mevsiminin uzunluğu gibi devamlılık arz eden ilâhî nimetler bu yemin ile hatırlatılmaktadır.Ayrıca BakınızRisale-i Nur'da İncir Ağacı Örneğinin Verilmesinin HikmetleriKaynakçalarTîn, 95/1Bediüzzaman Said Nursi, Hayrat Neşriyat, Mektubat, Isparta 2020, s.274, 275

5.628

"Vücûd-u İlmî, Vücud-u Hâricî, Emr-İtibarî, Kanun-u Emrî ve Vâcibü'l Vücud" Kavramlarının Anlamları

Vücud-u İlmîSadece ilim ve bilgisi bulunan, fakat varlık sahasına çıkmamış eşya için kullanılan bir ıstılahtır. Varlıkların vücuda gelmeden önce suretlerinin, şekillerinin, programlarının ve miktarlarının yalnızca Allah'ın ilminde bulunma hâlidir. Meselâ; gelecek baharda yaratılacak ve vücuda gelecek olan tüm mahlûkların, şu anda Allah'ın ilminde kayıtlı olması gibi.Vücûd-u HâricîAllah'ın sınırsız kudretiyle, ilminde kayıtlı bulunan şeylerin içeriklerine ve şekillerine bir vücud giydirip varlık sahasına çıkarmasıyla ortaya çıkan varlıklardır. Somut olarak görülebilen, hissedilebilen her şeyin kendilerine özel bir vücudu vardır. Haricî olması, ilimden varlık sahasına çıkmış olması demektir.Emr-i İ'tibârîVarlığı kabul edilmekle beraber somut bir delili olmayan şeylere denir. Dünyanın etrafındaki paralel ve meridyenler gibi. Kanunların da harici bir vücutlarının olmadığını ama ilmen varlıklarını kabul ettiğimizi, bu sebeple varlıklarına itibar ettiğimizi Bediüzzaman Hazretleri aşağıdaki metinde şöyle beyan eder:Kavanin umûr-u itibariyedir; vücud-u ilmîsi var, haricîsi yok.1 Kanun-u EmrîAllah'ın emir ve iradesinin bir cilvesi olarak, kâinatın heryerine yerleştirilmiş, harici vücudu olmadığı için varlıklarına itibar edilen, yaratılışa dair bütün kanunlardır. Bu kanunlar rastgele değil, bazı ilâhî kanunlara bağlı işlerler.Vâcibü'l-VücûdVarlığı gerekli ve zaruri olan demektir. Sadece Cenâb-ı Hakk için kullanılır. Allah'ın, zihnin dışında gerçekliğinin bulunduğunu ve yokluğunun düşünülemeyeceğini belirten sıfattır.2 Bu ıstılah Seyyid Şerîf Cürcânî Hazretleri'ne göre, yokluğu hiç mümkün olmayan varlıktır. Onun varlığı başkasından değil, bilakis kendi zâtındandır, şeklinde tanımlanmıştır. Risale-i Nur'un çok yerlerinde, kâinatta görünen şu düzen, düzenli ve sanatlı yaratılan bütün varlıklar, varlıklarda görünen ve tesadüf olma ihtimali mümkün olmayan harika haller, bir ve tek olan bir zâtın varlığını gerekli kılmaktadır denilerek bu sıfata çoklukla vurgu yapılmaktadır.KaynakçalarBediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.253"VÜCÛD", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/vucud--sifat (15.11.2025).

3.960

Allah'ın Varlığını ve Birliğini İspat Eden Risaleler

Risale-i Nur külliyatının en temel konusu tevhittir. Yani Allah'ın varlığını ve birliğini ispattır. Bundan dolayı pek çok risalede hem Allah'ın varlık delilleri hem de birlik delilleri detaylı olarak izah edilmektedir. Zira Allah'ın varlığı ve birliği meselesi, birbirini gerekli kılan ve tamamlayan meselelerdir. Bu nedenle Risale-i Nur'da hem Allah'ın varlığı hem de bir olup hiçbir ortağı bulunmadığı hakikatleri aklî ve mantıkî delillerle izah ve ispat edilir.Başka bir husus ise; mesela 10. Söz Haşir risalesi olup, haşiri yani ahiret hayatını iki kere iki dört eder derecede izah ve ispat eder. Ancak bu risalede aynı zamanda Allah'ın varlığı da ispat edilir. Zira ahiret hayatını yaratacak olan Allah, ahiretin vücudunu gerekli kılan ise Allah'ın güzel isimleridir.  Yine 31. Söz Miraç Risalesi, Hz. Peygamber'in (sav) semâvât âlemlerini görüp nihayette Allah ile perdesiz görüşmesini ispat eden bir risaledir. Yine bu risalede, Allah'ın varlığı ve birliği de ispat edilir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sav) o gece Allah ile görüşmüştür.Bu örneklerde olduğu gibi, Bediüzzaman Hazretleri iman esaslarını ve Kur'ân hakikatlerini izah ederken Allah'ın varlığına ve birliğine her daim vurgu yapıp izahlar getirir. Çünkü tevhit esası olmadan hiçbir iman meselesi anlaşılamaz ve anlatılamaz.Bu genel açıklamanın ardından Risale-i Nur külliyatında Allah'ın varlığı ve birliği konusunu öncelikli olarak izah ve ispat eden risalelerden bazılarını aktaracak olursak;7. Şuâ, Âyetül Kübra Risalesi23. Lem'a Tabiat Risalesi33. Mektup Pencereler Risalesi23. Söz2. Şuâ20. Mektup32. Söz, 1. Mevkıf22. Söz, 2. MakamAyrıca BakınızAllah'ın Varlığını İspat

1.856

Şeriatın Bir Hükmünü Reddetmek Kişiyi Küfre Sokar mı?

Şeriat, Yüce Allah'ın (cc) kulları için belirlediği dinî ve dünyevî hükümlerin tamamıdır. Başka bir ifadeyle, İslam dininin temel kaynakları olan Kur'an, sünnet ve icmâ (âlimlerin dinî konularda fikir birliği) ile sabit olan kesin hükümlerdir.Şeriatı reddeden veya istemeyen kimse, Allah'ın ve Peygamber Efendimiz (sav)'in getirdiği hükümleri reddetmiş sayılır. Bu nedenle şeriatı bilerek ve kasıtlı olarak inkâr eden kişi “kâfir olur” ve İslam dininden çıkar. Ancak bilmeden, cehaletle söyleyen kimse günahkâr olur. Çünkü böyle biri kulaktan dolma bilgilerle konuştuğundan, sözlerini kalben tasdik etmiş sayılmaz. Burada iki mesele hakkında değerlendirme yapmak lazımdır.Birinci Mesele: İctihad ile sabit olan hükümlere Ahkâm-ı Fıkhiye denilir. Fıkhi hüküm ile müçtehidin görüşünde vaki olan hatanın İslam'a mal edilmemesi gerekir. Çünkü o görüş İslam'ın değil, kendisinin görüşüdür. Kişi ayrı, İslam ayrıdır. Bu yönden İslam'ı tenkit etmek bilgisizlikten kaynaklanır. İçtihada dayanan fıkhi hükümler üzerinde değerlendirmeler yapmak, bazı kaideleri tenkit etmek insanı küfre düşürmez. Çünkü bu kaide, o ictihadı yapan kişiye aittir.İkinci Mesele: Bu meseleyle ilgili olarak aşağıdaki iki hükmü buraya alıyoruz:Kur'an'a ve sabit olan sünnete dayanan ve tevil götürmeyen hükümleri tenkit etmek küfür ve dalalettir. İçki neden haram olsun? Tesettür neden vacib olsun? Namaz farz değildir gibi sözleri söylemek ve Allah'dan gelen şer'i hükümleri inkâr etmek küfürdür.1 Bu cümledeki hükme benzer diğer bir ifade ise şöyledir:Kur'an'ı Azime, din ve imana, peygamberlerden herhangi birine, Peygamberimiz (s.a.v)'in bir sünnetine, bir hadis-i şerife, bir İslâm mabedine -haşa-sövmek, ihanette bulunmak veya bunlardan birini hafife almak "el-iyazu billâh bundan Allah'a sığınırız" kafirliktir, derhal tevbe ve istiğfar edip imanı ve nikâhı tazelemek icap eder.2Yukarıdaki paragraflardan anlaşıldığı üzere, şeriatin herhangi bir hükmünü beğenmemek, alay etmek, şeriatı istememek, “bana lazım değildir” vb. kasıtla söylenen sözler kişiyi dinden çıkarır. Böyle bir kişi, derhal tövbe etmeli ve kelime-i şehadet getirmelidir.Ayrıca BakınızŞeriatten KorkmakŞeriat Nedir?KaynakçalarHalil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Yasin Yay., İstanbul 2012, c.1, s. 25Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yayınları, İstanbul ts., s. 507