Sorular

28

"Zarara Rızâsıyla Girene Merhamet Edilmez. Ve Lâyık Değildir" Hükmünün İzahı

Risale-i Nur'da ilgili cümle şöyle geçmektedir:Hem nev'-i insanın ekseriyetini teşkîl eden ihtiyârlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile, Eyvâh Gençliğimizi bâd-ı hevâ , belki zararlı zâyi' ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız diyecekler. Çünki beş-on senelik gençliğin gayr-i meşrû' zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder; ve berzahta azâb ve zarar; ve âhirette cehennem ve sakar belâsını çeken adam, en acınacak bir hâlde olduğu hâlde اَلرَّاضٖی بِالضَّرَرِ لَا یُنْظَرُ لَهُ sırrıyla hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünki zarara rızâsıyla girene merhamet edilmez. Ve lâyık değildir. Cenâb-ı Hakk bizi ve sizi, bu zamanın câzibedâr fitnesinden kurtarsın ve muhâfaza eylesin. Âmin1Zarara rızâsıyla girene merhamet edilmez sözü, kişinin kendi iradesiyle yanlış olduğunu bildiği bir duruma girmesi hâlinde, sonradan yaşadığı olumsuzluklardan dolayı başkalarından acıma veya yardım beklememesi gerektiğini vurgular. Bir davranışın sonuçlarını bile bile göze alan kişi, o sonuçlarla yüzleşmeye hazır olmalıdır.Günlük hayatta bunun pek çok örneğine rastlarız. Mesela, bir öğrenci düşünelim: Sınav tarihi haftalar öncesinden bellidir, ailesi ve öğretmenleri düzenli çalışması gerektiğini söyler. Buna rağmen öğrenci çalışmak yerine zamanını oyunla, gezmeyle geçirirse sınavdan kötü not aldığında kimse ona yazık oldu diyemez. Çünkü o, uyarılara rağmen kendi tercihiyle bir zarara doğru yürümüştür. Bu durumda kişi hem sorumluluğu hem de sonucu üstlenmiş olur.Benzer şekilde, trafikte aşırı hız yapan bir sürücü de buna örnektir. Trafik kuralları ortadadır, hız sınırını aşmanın tehlikeli olduğu herkes tarafından bilinir. Buna rağmen araç sahibi kendi isteğiyle hız yapar ve sonunda ceza yerse ya da kaza geçirirse, bu durumda neden böyle oldu? diye yakınmak yersizdir. Çünkü o, bile bile tehlikeye adım atmıştır.Sosyal ilişkilerde de bu sözün karşılığı vardır. Güvenilir olmadığı bilinen bir kişiye sırlarını emanet eden biri düşünelim. Çevresindekiler onu uyarır: Bu kişiye dikkat et, daha önce başkalarının sırlarını da açığa çıkardı. Ama kişi tüm uyarılara rağmen aynı davranışı sürdürürse ve sonunda sırrı ifşa edilirse, artık başkalarının merhamet etmesini bekleyemez. Çünkü kendi tercihinin sonucuyla yüzleşmektedir.Metinde de ifade edildiği gibi, ihtiyarlar ve hastalar, geçmiş yıllarını düşündüklerinde çoğunlukla büyük bir pişmanlıkla konuşur. Gençliğimizi boşa harcadık, heveslerle tükettik; sakın bizim yaptığımız gibi yapmayın. Çünkü kişi gençliğinde aldığı yanlış kararların sonuçlarını sadece birkaç yıl değil, bazen tüm ömrü boyunca çeker. Birkaç senelik gayr-i meşru zevkler için hem dünyada sıkıntı, hem berzahta azap, hem de âhirette ağır bir sorumlulukla karşılaşır. Bu nedenle gençlikte bile isteye yapılan yanlış tercihler, sonrasında büyük bir yük hâline gelir. Aynı şekilde bir insan, Allah'ı, ahireti, hesabı, cennet ve cehennemi bildiği halde nefsinin istekleri uğruna bunları görmezden gelip, günahları bile bile tercih ediyorsa, başına gelen sıkıntıdan dolayı ona acımayı gerektirmez. Çünkü kişi, ahirette zarar görme ihtimalini bilmesine rağmen kendi eliyle o kapıyı açmıştır. En acınacak durumda bile olsa, bile isteye hataya yürüdüğü için merhamet hakkını kendi eliyle zayıflatmıştır.Allah'ın Rahmet ve Gazabından Fazla Tahassüs HatadırBediüzzaman, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2016, s. 206

15.513

Kadınların Din ve Aklının Noksan Oluşu

“(...) Kadınlar tekrar sordular: "Aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir, Ya Resulullah?" Resulullah (a.s.m.) "Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir?" diye sordu. Kadınlar "Evet!.." cevabını verdiler. Resul-i Ekrem Efendimiz izah etti ve tekrar sordu: "İşte bu aklın eksikliğinden hayız gördüğü zaman [günlerce bekler] namaz kılmaz, Ramazan`da bir müddet oruç tutmaz değil mi?" Kadınlar, "Evet!.." dediler. [Hadis için bk. Buhârî, Hayz 6, Zekat 44, İman 21, Küsûf 9, Nikah 88; Müslim, Küsûf 17, (907), İman 132, (79); Nesâî, Küsuf 17, (3, 147); Muvatta, Küsuf 2, (1, 187)]”Bayanların din ve akıl noktasında noksan yaratılmasının hikmeti nedir? Bu hadisi feminizmin ağzına dolayanlara nasıl cevap verilebilir?

3.860

Ehadiyet Nedir?

Ehadiyet, Cenâb-ı Hakk'ın her bir varlıkta, bizzat kendi isim ve sıfatlarıyla tecelli etmesidir. Yani Ehadiyet; Allah'ın sadece kâinatın geneline hâkim olan bir kudret olarak değil, her bir zerrede, her bir canlıda, her bir eşyanın üzerinde doğrudan doğruya birliğini, kudretini ve isimlerini göstermesidir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 20. Mektubun 4. Kelimesinde ehadiyeti şöyle tarif eder:Ehadiyet ise; herbir şeyde, Hâlık-ı Külli Şey'in ekser esması tecelli ediyor demektir. 1 Bu ifadeden anlaşıldığı üzere ehadiyet, her şeyin üzerinde Allah'ın varlık ve birliğinin açık delillerinin bulunmasıdır. Her bir varlık, kendi mahiyetince Allah'ın isimlerini yansıtır ve gösterir. Bir çiçekte Rahmân ve Latîf isimleri, bir insanda Hakîm ve Âlim isimleri, bir damla suda Hayy ve Kayyûm isimleri kendine mahsus şekilde görünür. Bediüzzaman Hazretleri, aynı mektubun 10. Kelimesi'nde bu tecelliyi güneş misaliyle şöyle açıklar:Nasıl ki nûrâniyet i'tibâriyle bir derece kayıdsız olan güneşin timsâli, her bir cilâlı, parlak şeyde temessül eder. Binler milyonlar aynalar nûruna mukābil gelse, bir tek ayna gibi, inkısâm etmeden, bizzât her birinde cilve-i misâliyesi bulunur. Eğer aynanın isti'dâdı olsa, güneş azametiyle onda âsârını gösterebilir. Bir şey bir şeye mâni' olamaz. Binler, bir gibi; ve binler yere bir yer gibi kolay girer. Her bir yer, binler yer kadar o güneşin cilvesine mazhar olur. İşte, وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰي şu kâinât Sâni'-i Zülcelâl'inin, nûr olan bütün sıfâtıyla ve nûrânî olan bütün esmâsıyla teveccüh-ü ehadiyet sırrıyla öyle bir tecellîsi var ki, hiçbir yerde olmadığı halde, heryerde hazır ve nâzırdır. Teveccühünde inkısâm olmaz. Aynı anda, her yerde, külfetsiz, müzâhamesiz her işi yapar.2 Bu benzetmeden şu hakikat anlaşılabilir: Güneş, binlerce ayna karşısına konsa bile ışığı bölünmez; her aynada tam olarak yansır. Aynı şekilde Allah da Ehad ismiyle tek bir Zât olduğu halde, bir anda sonsuz mekânlarda, sonsuz varlıklarla doğrudan meşguldür. Her bir varlığa ayrı ayrı yönelmesi, O'nun zatında çokluk meydana getirmez. Çünkü O'nun tecellisi inkısamsızdır, yani bölünmeden, parçalara ayrılmadan her yerde birden bulunur.Ehadiyet sırrıyla Allah, hiçbir yerde olmamakla beraber her yerde hazır ve nazırdır. O, bir anda sayısız işleri idare eder; hiçbir iş diğerine mani olmaz. Zira O'nun kudreti, ilmi ve iradesi sonsuzdur. Bir atomu yaratmakla bir galaksiyi yaratmak arasında fark yoktur. O'nun için aynı kolaylıktadır.Netice olarak,Ehadiyet, Allah'ın birliğiyle birlikte her bir şeyin yanında doğrudan doğruya hazır ve nazır oluşunu ifade eder. O, her varlıkta bütün isimleriyle tecelli eder; her şeyde O'nun birliğinin, varlığının ve kudretinin mühürleri okunur. Kâinattaki her zerre, Allah'ın birliğini ilan eden bir ayna hükmündedir.Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 82Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrât Neşriyat, Isparta, 2011, s. 96

197

İmsaktan Önce Âdet Dönemi Biten Kadın Gusletmeden Oruca Niyet Edebilir mi?

Gece sahur yaptım, sonra tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra hayız (mazeret) halinin bittiğini fark ettim. Sonra gusül alacaktım fakat sahurun bitmesine bir dakika vardı. Gusül almaya girdim, daha başlarken ezan okundu. Haliyle vakit girmiş oldu. Bu durumda imsaktan önce gusül abdestini yetiştiremediğim için o günkü orucu daha sonra kaza mı etmeliyim? Yoksa mazeretim imsak vaktinden önce bittiği için oruca niyetlenebilir miyim?

213

Cünüpken Oruca Başlanır mı? Ezandan Önce Güsletmezsek Orucumuz Kabul Olur Mu?

Oruçken uyumuştum. Uyandığımda cünüp olmuşum. Bu durumda orucum bozulmuş mudur? İftara kadar bir şey yiyip içmedim? Cünüpken Oruca Başlanır mı? Ezandan Önce Güsletmezsek Orucumuz Kabul Olur Mu?Bir de cünüp olunca zaruri işlerim olduğundan o şekilde dışarı çıktım ve ne yazık ki Öğle ve İkindi namazlarını kılamadım, akşam kazasını yaptım. Cünüpken gusül abdesti alabiliri miyiz?