Soru

Ene

Ene nedir? İzah eder misiniz?

Tarih: 2.03.2021 22:00:43
Okunma: 1677

Cevap

Ene bir latife olarak yaratılmıştır.

"Eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır.” (Ene risalesi)

Fakat yaptığı işler itibariyle vehmi ve farazidir ve bir hakikati yoktur.

Ene insanın Rabbini bilmesi ve tanıması için Allah’ın ona verdiği vehmi ve farazi bir duygudur. Hakikatte olmadığı halde var olarak kabul ettiğimiz vahid-i kıyasi dediğimiz bir ölçme anlama ve tanıma yöntemidir. Mesela enlem ve boylamlar gerçekte olmadığı halde yer küreyi anlamak için bir ölçü aleti görevi görmektedir. Sağ veya sol kavramları aslında yoktur. Veya uzayda aşağı yukarı kavramları geçersizdir, bir nevi nisbidir. Daha bunun gibi nice şeyler vardır ki hakikatte olmadığı halde biz onları kullanır ve bazı tanımlamalar için kullanırız. İşte “ene” dediğimiz şey yaptığı işler itibariyle aslında olmayan yeri ve konumu bir ehemmiyet arz etmeyen fakat Allah’ın varlığını ve birliğini anlamamızda bize yardımcı olan bir tanımlama halidir.

Ene ile nefis aynı şeyler olsa gerektir. Fakat bu “nefis” dediğimiz şey bildiğimiz dar anlamdaki insanın arzu ve istekleri veya meyilleri değildir.

Üstad Recalar’da ve Hasbiye risalesinde şöyle der: “Sonra Hasbünâ'daki “nâ” da bulunan ene'ye, yani nefsime baktım, gördüm ki: Her mü'min gibi benim hüviyet-i şahsiyemi ve mahiyet-i insaniyemi anlamak isteyenler ve benim gibi olmak arzu edenler, Hasbünâ'daki nâ cemiyetinde bulunan ene'nin, yani nefsimin tefsirine baksınlar. Ehemmiyetsiz, hakir ve fakir görünen vücudum -her mü'minin vücudu gibi- neymiş, hayat neymiş, insaniyet neymiş, İslâmiyet neymiş, iman-ı tahkikî neymiş, marifetullah neymiş, muhabbet nasıl olacakmış, anlasınlar, dersini alsınlar.

Yine 30. Söz’de “Demek ene, (…) mahiyet-i beşeriyenin hullesinden ince bir ip…” cümlesinde, Üstad eneyi insanın mahiyetini oluşturan ince latifelerinden biri tarzında anlattığı halde  açıkça latife dememektedir. Fakat letaif-i aşereyi saydığı 16. Lem’a’da nefsi on latifeden biri olarak saymaktadır. Demek ki, ene ile kasd edilen nefs-i natıka denilen latifedir.

Hem 28. Söz’de, “nefs-i insaniye; sırr-ı câmiiyet itibariyle, tezekki etmek şartıyla bütün letaif-i insaniyenin fevkıne çıktığı gibi” cümlesiyle nefsi, enede olduğu gibi, bütün latifelerin üzerinde göstemektedir.

Nefis, dar manada insanın ruhundaki çok latifelerinden bir latifesi iken, geniş manada, kişinin bütün özelliklerinin tamamı olarak kendisi manasında kullanılır. Mesela Peygamber (asm) için “nefsim sana feda olsun”  diyen sahabiler gibi. Ya da Allah hakkında söylenen “kıyam binefsihi” yani kendiliğinden var olması sıfatında olduğu gibi.

Ene tabiri de, ene risalesinde, dar anlamda insanın mahiyetinden ince bir tel ve benlik duygusunu tarif eden bir latife tarzında anlatılırken, yine aynı risalede, “Bütün sıfât ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, ene'de münderiçtir” denilerek geniş anlamıyla kullanılmış ve insanın mahiyetinin tamamı ve kendisi kasd edilmiştir.

Yani ene ve nefis;
1-    Benlik duygusunun kaynağı olan latife,
2-    İnsanın zatı ve kendisi
Anlamlarında kullanılırlar. Bu da ikisinin aynı olduklarını gösterir.

 

 

 

 

 

 


Yorum Yap

Yorumlar