Sorular

1

"Zarara Rızâsıyla Girene Merhamet Edilmez. Ve Lâyık Değildir" Hükmünün İzahı

Risale-i Nur'da ilgili cümle şöyle geçmektedir:Hem nev'-i insanın ekseriyetini teşkîl eden ihtiyârlardan ve hastalardan sorunuz. Elbette ekseriyet-i mutlaka ile esefler, hasretler ile, Eyvâh Gençliğimizi bâd-ı hevâ , belki zararlı zâyi' ettik. Sakın bizim gibi yapmayınız diyecekler. Çünki beş-on senelik gençliğin gayr-i meşrû' zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder; ve berzahta azâb ve zarar; ve âhirette cehennem ve sakar belâsını çeken adam, en acınacak bir hâlde olduğu hâlde اَلرَّاضٖی بِالضَّرَرِ لَا یُنْظَرُ لَهُ sırrıyla hiç acınmaya müstehak olamaz. Çünki zarara rızâsıyla girene merhamet edilmez. Ve lâyık değildir. Cenâb-ı Hakk bizi ve sizi, bu zamanın câzibedâr fitnesinden kurtarsın ve muhâfaza eylesin. Âmin1Zarara rızâsıyla girene merhamet edilmez sözü, kişinin kendi iradesiyle yanlış olduğunu bildiği bir duruma girmesi hâlinde, sonradan yaşadığı olumsuzluklardan dolayı başkalarından acıma veya yardım beklememesi gerektiğini vurgular. Bir davranışın sonuçlarını bile bile göze alan kişi, o sonuçlarla yüzleşmeye hazır olmalıdır.Günlük hayatta bunun pek çok örneğine rastlarız. Mesela, bir öğrenci düşünelim: Sınav tarihi haftalar öncesinden bellidir, ailesi ve öğretmenleri düzenli çalışması gerektiğini söyler. Buna rağmen öğrenci çalışmak yerine zamanını oyunla, gezmeyle geçirirse sınavdan kötü not aldığında kimse ona yazık oldu diyemez. Çünkü o, uyarılara rağmen kendi tercihiyle bir zarara doğru yürümüştür. Bu durumda kişi hem sorumluluğu hem de sonucu üstlenmiş olur.Benzer şekilde, trafikte aşırı hız yapan bir sürücü de buna örnektir. Trafik kuralları ortadadır, hız sınırını aşmanın tehlikeli olduğu herkes tarafından bilinir. Buna rağmen araç sahibi kendi isteğiyle hız yapar ve sonunda ceza yerse ya da kaza geçirirse, bu durumda neden böyle oldu? diye yakınmak yersizdir. Çünkü o, bile bile tehlikeye adım atmıştır.Sosyal ilişkilerde de bu sözün karşılığı vardır. Güvenilir olmadığı bilinen bir kişiye sırlarını emanet eden biri düşünelim. Çevresindekiler onu uyarır: Bu kişiye dikkat et, daha önce başkalarının sırlarını da açığa çıkardı. Ama kişi tüm uyarılara rağmen aynı davranışı sürdürürse ve sonunda sırrı ifşa edilirse, artık başkalarının merhamet etmesini bekleyemez. Çünkü kendi tercihinin sonucuyla yüzleşmektedir.Metinde de ifade edildiği gibi, ihtiyarlar ve hastalar, geçmiş yıllarını düşündüklerinde çoğunlukla büyük bir pişmanlıkla konuşur. Gençliğimizi boşa harcadık, heveslerle tükettik; sakın bizim yaptığımız gibi yapmayın. Çünkü kişi gençliğinde aldığı yanlış kararların sonuçlarını sadece birkaç yıl değil, bazen tüm ömrü boyunca çeker. Birkaç senelik gayr-i meşru zevkler için hem dünyada sıkıntı, hem berzahta azap, hem de âhirette ağır bir sorumlulukla karşılaşır. Bu nedenle gençlikte bile isteye yapılan yanlış tercihler, sonrasında büyük bir yük hâline gelir. Aynı şekilde bir insan, Allah'ı, ahireti, hesabı, cennet ve cehennemi bildiği halde nefsinin istekleri uğruna bunları görmezden gelip, günahları bile bile tercih ediyorsa, başına gelen sıkıntıdan dolayı ona acımayı gerektirmez. Çünkü kişi, ahirette zarar görme ihtimalini bilmesine rağmen kendi eliyle o kapıyı açmıştır. En acınacak durumda bile olsa, bile isteye hataya yürüdüğü için merhamet hakkını kendi eliyle zayıflatmıştır.Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta, 2016, s. 206

2.860

Katılım Bankalarının Verdiği Promosyon Parasını Almak Caiz midir? 

Caiz değildir. Zira promosyon; bankaların, kişinin maaşının yatırılıp-çekilme işlemlerinden ve yatırılmasından çekilmesine kadar geçen zaman diliminde o parayı çalıştırıp kazandığı kârdan kişiye verdiği paydır.Katılım bankalarındaki çalışma sisteminde verilen promosyon parası faiz parası değildir. Fakat promosyonun caiz (helal) görülmemesinin tek nedeni sadece faiz parası olması değildir. Katılım bankalarının verdiği promosyon, İslami fıkıh kaidelerine göre "karşılığından menfaat beklenen borç" hükmündedir.Katılım bankalarının verdiği promosyon parası da karşısından menfaat beklenen bir borç hükmündedir. Yani dönem içerisinde para bankada borç olarak kalsın, banka onu işletsin, kazandığı paranın getirisinden ana paranın sahibine kâr versin. Bu ise menfaat beklenen bir karz olduğu için caiz değildir. Nitekim katılım bankaları bu parayı bütün müşterilerine vermemektir. Neden sadece kendisi ile bu anlaşmayı yapmış olduğu maaşlı kimselere vermektedir? Çünkü oradan menfaat elde etmektedir. Bunun için caiz değildir.Ayrıca bazı katılım bankaları promosyon parası vermek için -bankadan bankaya değişen- bazı şartlar koşmaktadırlar. Şu kadar yıl bu bankada kalma zorunluluğu ve otomatik ödeme talimatları vermek gibi. Bu da caiz değildir.Katılım bankalarının verdiği promosyon parasını almak caiz olmamakla birlikte, faizli muamele yapan geleneksel bankalarla aynı kefede de değildir; aralarında bir fark bulunmaktadır. Maaşın yatırılacağı banka tercih edilirken katılım bankası gibi bir seçenek/imkân varsa kesinlikle tercih edilmelidir. Yoksa maaş paraları diğer faizli bankalarda doğrudan faizli işlerde kullanılacaktır. Netice itibariyle, elde edilen promosyon parası katılım bankalarından da olsa diğer faizli bankalardan da olsa kullanılması caiz değildir.Promosyon parasının kullanım alanları için lütfen bakınız;Promosyon Parası Helal midir? Nerelerde Kullanılabilir?

5.519

Tabiat Risalesi'ndeki "Sebeplerin yaratması", "Kendi kendine oluş" ve " Tabiat yaratıyor" İddialarının Birbirinden Farkları

İlgili kısım Risale-i Nur'da şöyle geçmektedir:Birincisi: اَوْجَدَتْهُ الْاَسْبَابُ yani, “Esbâb bu şeyi îcâd ediyor.” İkincisi: تَشَكَّلَ بِنَفْسِه۪ yani, “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor.” Üçüncüsü: اِقْتَضَتْهُ الطَّب۪يعَةُ yani, “Tabîîdir, tabiat iktizâ edip îcâd ediyor.”1 Birincisi: اَوْجَدَتْهُ الْاَسْبَابُ yani, "Esbâb bu şeyi îcâd ediyor. (Sebepler icat ediyor)"Bu görüşe göre, varlıkların meydana gelmesinde ateş, su, güneş, toprak, enzimler, yağmur ve hücre gibi varlıklar gerçek yaratıcı kabul edilir. Yani sonuç, kendi başına sebeplerden doğar. Cenâb-ı Hak devre dışı bırakılır. Mesela meyvenin oluşmasında ağacın veya toprağın yarattığı iddia edilir. Oysa sebepler sadece birer perdedir, kendi başlarına ne irade, ne ilim, ne de kudretleri vardır.İkincisi: تَشَكَّلَ بِنَفْسِه۪ yani, "“Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor. (Kendi kendine oluyor)"Bu bakış, sebepleri de inkâr etmektedir. Yani hiçbir yaratıcı yoktur, varlıklar tesadüfen kendiliklerinden oluşur der. Mesela bir insanın göz, kulak, kalp gibi son derece düzenli sistemlerle kendi kendine meydana geldiğini iddia eder. Bu ise, bir kitabın yazarsız, bir binanın ustasız, bir fabrikanın mühendissiz kendiliğinden kurulabileceğini söylemek gibi aklen imkânsız bir iddiadır.Üçüncüsü: اِقْتَضَتْهُ الطَّب۪يعَةُ yani, "Tabîîdir, tabiat iktizâ edip îcâd ediyor. (Doğa kanunları icat ediyor)"Bu görüşe göre kâinatı yöneten gizli ve şuursuz bir “tabiat kuvveti” vardır ve her şeyi o yaratır. Yani doğa kanunlarına yaratıcı özelliği yükler. Mesela çekim kanunu kendi kendine eşyayı yönetiyor, hayat veren tabiatın kendisi gibi düşünülür. Halbuki kanunlar sadece işleyişi tarif ederler, bir kanunun yaratma gücü yoktur, ancak nasıl çalıştığını açıklayabilir.Bu üç görüş arasındaki farklar:Her üçü de yaratıcıyı kabul etmeyen batıl yollardır, ancak dayandıkları iddia farklıdır:Birincisi, yaratmayı sebeplere verir.İkincisi, sebepleri de yok sayar, her şeyin tesadüfen rastgele kendiliğinden oluştuğunu iddia eder.Üçüncüsü, tabiat kanunlarına yaratıcı güç atfeder.Hepsinin ortak yönü: İlmi, iradeyi ve sonsuz kudreti gerektiren mükemmel düzeni, şuursuz ve âciz şeylere dayandırmak zorunda kalmalarıdır. Bu nedenle aklen ve mantıken tutarsızdırlar.Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2013, s. 186.

4.005

Bediüzzaman Hazretlerinin Eski Said'den Yeni Said'e Geçiş Döneminde İç Dünyasında Yaşadığı Haller

Üstad Bediüzzaman 11. Lema'da; "Bu fakir Said eski Said den çıkmağa çalıştığı bir zamanda, rehbersizlik den ve nefsi emmarenin gururunan gayet müdhiş ve manevi bir fırtına içerisinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar." diyor. Burada rehbersizlikten ifadesi akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar ile neyi kasd ediyor? İzah eder misiniz?