Giriş Yap
Üye Ol
Anasayfa
Soru Cevap
Makaleler
Kur'ân-ı Kerîm
Meâl
Cevşen
رساله نور
Risâle-i Nur
Istılahlar
Hakkımızda
İrtibat
Anasayfa
Soru Cevap
Makaleler
Kur'ân-ı Kerîm
Meâl
Cevşen
رساله نور
Risâle-i Nur
Istılahlar
Hakkımızda
İrtibat
Anasayfa
Soru Kategori
kategorisindeki sorular
"Öyle de, Gavs-ı Geylânî’nin (ks) o hârika kasîdesinin tazammun ettiği ezvâk-ı fevkalâdesi, Hazret-i Şeyh sırr-ı azîm-i Ehl-i Beytin irsiyetiyle Âl-i Beyt’in şahs-ı ma‘nevîsinin makamı noktasında; ve Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın verâsetiyle hakîkat-i Muhammediyesinde kendini gördüğü gibi; fenâ-yı mutlak ile Cenâb-ı Hakk’ın tecellî-i zâtîsine mazhariyet noktasında kasîdesinde o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan ve o makama yetişmeyen, onu söyleyemez, söylese mes’ûldür. Hazret-i Şeyh, verâset-i mutlaka noktasında Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın kadem-i mübârekini omzunda gördüğü için, kendi kademini evliyânın omzuna o sırdan bırakıyor. Kasîdesinde zâhir görünen, temeddüh ve iftihâr değildir, belki tahdîs-i ni‘met ve âlî bir şükürdür. Yalnız bu kadar var ki, mahviyet makamı olan niyâzdan, mahbûbiyet makamı olan nâzdârlık makamına çıkmış. Yani tarîk-i acz ve fakrdan, meşreb-i aşk ve istiğrâka girmiş. Kendine olan niam-ı azîme-i İlâhiyeyi yâd edip bihakkın müftehirâne şükretmiştir."
Sekizinci Lema’daki 2. Nokta'nın şu cümlelerini izah eder misiniz?
"İkinci Nokta: Ehl-i tarîkat ve hakîkatçe müttefekun aleyh bir esas vardır ki, tarîk-i hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmâresinin enâniyetini ve serkeşliğini kırmak için lâzım gelir ki, nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede, tâ fenâfişşeyh hükmüne gelir. “Ben” dediği vakit, şeyhinin hissiyâtıyla konuşur ve hâkezâ… Tâ fenâfirresûl, fenâfillâha kadar gider. Meselâ, nasıl ki gayet fedâkâr ve sâdık bir hizmetkâr ve bir yâver, efendisinin hissiyâtıyla konuşur. Güya kendisi kendisinin efendisidir ve padişahıdır gibi konuşur. “Ben böyle istiyorum” der. Yani “Benim seyyidim, üstâdım, sultanım böyle istiyor.” Çünki kendini unutmuş, yalnız onu düşünür, “Böyle emrediyor” der."
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
"Ama فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ fıkrasında şâyân-ı hayret bir tevâfuk var ki, bu fıkranın ilm-i cifir kaidesiyle makam-ı ebcedîsi bin üç yüz otuz iki eder. Şu halde يَا مُنْشِدًا نَظْم۪ي فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ meâl-i gaybîsi, “Yâ Risâle-i Nûr ve Sözler sâhibi! Bana bak, gāfil davranma! Bin üç yüz otuz ikide (m. 1914) mücâhedeye başla. Sözleri korkma, yaz, söyle!” Filhakîka Said hürriyetten sonra az bir zaman mücâhedesine tevakkuf etmiş ise de, bin üç yüz otuz ikide (m. 1914) İşârâtü’l-İ‘câz’ı te’lîf ile beraber Eski Said’den sıyrılmayı niyet edip, yeni Said sûretinde bütün kuvvetiyle mücâhede-i ma‘neviyeye başlamış. İki üç sene sonra da Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de bulunarak bir-iki sene Hazret-i Gavs-ı Geylânî’nin şu vasiyetini ve emrini imtisâl ederek envâr-ı Kur’âniyeyi neşretmiş. Lillâhilhamd, şimdiye kadar da devam ediyor. Bu şâyân-ı hayret fıkrada, cây-ı dikkat şu nokta var ki, Hazret-i Gavs, doğrudan doğruya altıncı asırdan bu asrımıza bakıyor. O altıncı asrın âhirlerinde Hülâgū felâketi gibi fecî‘, dehşetli meşhur fitnenin çok elîm ve çok fecî‘ ve kuburdaki emvâtı ağlattıracak derecede dehşetli bir nevi‘, bu on dördüncü asırda bulunuyor. Bu iki asır birbirine tevâfuk ediyor ki, Hazret-i Şeyh, o asırdan bu asra bakıyor."
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
"Elhâsıl: Şu acîb kasîdesinin âhirindeki şu beş beyitte beş kelime, medâr-ı nazar-ı Şeyh ve mahall-i hitâb-ı Gavsîdir. Ve o beş kelime ise لِمُر۪يد۪ي ve مُر۪يد۪ي ve مُنْشِدًا ve قَادِريٌّ ve سَع۪يدًا lafızlarıdır. Said’in dahi iki lakabı olan نُورْس۪ي، اَلْكُرْد۪ي ve iki ismi olan مُنْلَا سَع۪يدْ، بَد۪يعُ الزَّمَانْ bu beş kelimede bulunur. Hazret-i Gavs’ın medâr-ı teveccüh ve hitâbı olan şu beş kelimesinde, âşikâr bir sûrette mezkûr iki isim ve iki lakab, ilm-i cifir kaidesinde makam-ı ebcedî ile görünmesi şübhe bırakmıyor ki, Hazret-i Şeyh, kasîdesinin âhirinde onunla konuşuyor ve ona teselli veriyor ve teşcî‘ ediyor. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ sırrıyla muvaffakiyetine te’mînât veriyor."
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
"Hâşiye-1: صَادِقًا بِمَحَبَّت۪ي fıkrasında, nasıl ki sâdık iki kardeşimize işaret ediyor. Öyle de بِمَحَبَّت۪ي kelimesiyle de, Said’in birinci ve en mühim talebesi ve İşârâtü’l-İ‘câz’ın te’lîfinde muhâtab, müsevvid, mübeyyiz olan Şehîd Merhum Molla Habîb’e rahmetullâhi aleyh îmâdan hâlî değildir. Hâşiye-2: Sabrî’nin hakîkî ismi Mehmed Sabrî’dir (rh). Bu isim, hesâb-ı ebcedle tek bir fark ile عَبْدُ الْقَادِرِيِّ olur. Demek ikinci Hulûsî, birinci Hulûsî gibi birincidir. Hem Hâfız Ali (rh) ve Kuleönü’ndeki Mustafalar (rh), hem Zekâî ve Küçük Lütfü (rh) onlar da; İşârât-ı Gavsiye’de zâhirdirler."
Sekizinci Lema’da geçen şu iki haşiyeyi izah eder misiniz?
"Elhâsıl: Bu dört zât, bu fakir ile beraber hizmette sebkat edip, Hulûsî (rh) ihlâsıyla, Sabrî (rh) takdîriyle, Süleyman (rh) sadâkatiyle, Bekir (rh) hizmet ve gayretiyle hizmet-i Kur’âniyede bulundular. Hem mertebelerine îmâ sûretinde bu beyt ihbâr ediyor. Elbette denilebilir ki, Hazret-i Şeyh onları izn-i İlâhî ile Said’in etrafında görmüş, haber vermiş. Daha sâir arkadaşlara işaretler var. Şimdi izhâra me’zun olmadığımdan bana tam görünmüyor. لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ فَيَا مُنْشِدًا نَظْم۪ي fıkrasında dahi Hazret-i Şeyh’in muhâtabı, şübhesiz Bedîüzzaman Molla Said’dir."
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
"İkinci Vecih: Aynı satırın başında وَكُنْ قَادِرِيَّ الْوَقْتِ fıkrasıyla o mürîdine diyor ki: “Vaktin Abdülkādir’i ol!” Bu قَادِرِيٌّ kelimesi, hesâb-ı ebced ile üç yüz yirmi beş eder. Üstâdımızın lakabı ‘Nûrsî’ olduğu cihetle, Nûrsî’nin makam-ı ebcedîsi üç yüz yirmi altı ediyor. Bir tek fark var. O tek elifdir. Bin ma‘nâsında elf’e remzeder. Demek bin üç yüz yirmi beşde (m. 1909) Şeyh-i Geylânî’ye mensub bir zât, Şeyh-i Geylânî tarzında hakîkat-i Kur’âniyeyi müdâfaa etmeye çalışacak. Hakîkaten Üstâdımız, bin üç yüz yirmi altı (m. 1910) senesinde -Hürriyetin ikinci senesi- mücâhede-i ma‘neviyeye atılmıştır."
Sekizinci Lema'da geçen şu kısmı izah eder misiniz?
“Dördüncü Vecih: Bu beş satırda Hazret-i Şeyh, istikbâlde bir mürîdine te’mînât veriyor قُلْ وَلَا تَخَفْ diyor: “Korkma! Sözlerini söyle!” diyor: “Sen şark ve garba gideceksin. Çok fitnelere ve şerlere girip, umumunda esbâb-ı âdiyenin fevkinde bir tarz ile kurtularak mahfûz kalacaksın!” diyor.
Sekizinci Lema’da geçen Dördüncü Vecih'in tamamını izah eder misiniz?
“Sonra bir inâyet-i İlâhiye imdâdıma yetişip gafleti dağıttığı bir zamanda, Hazret-i Şeyh’in ‘Fütûhu’l-Gayb’ nâmındaki kitabı hüsn-ü tesâdüf elime geçmişti. Yirmi Sekizinci Mektub’da beyân edildiği gibi, Hazret-i Şeyh’in himmet ve irşâdıyla Eski Said Yeni Said’e inkılâb etti.”
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
Bediüzzaman Hazretlerinin Gayesi ve Davası Neydi?
"Bediüzzaman Hazretlerinin bunca işkence ve sıkıntı çekmesine rağmen Risale-i Nur'u yazıp insanların imanını kurtarmak istemesindeki sır neydi? Tüm bu çabasının sebebi nedir?
En Çok Okunanlar
Dini Bilgiler
Soru Sor
Makaleler
Konularına Göre Sorular
Ahirzaman ve Kıyamet Alametleri
Ahlak
Aile
Allah
Diğer Peygamberler
Diğer Semavî Kitaplar
Dünyadaki İmtihan
Dünya Hayatı
Fıkıh
Hz. Muhammed (S.A.V.)
İbadet
İman
İnsanın Mahiyeti
Kader ve Cüz'î İrade
Kur'ân-ı Kerîm
Melekler ve Ruhaniler
Mezhebler
Muhtelif
Ölüm-Kıyamet-Ahiret
Risale-i Nur
Sahabe ve Âli Beyt
Semavi Dinler
Sosyal Meseleler
Tasavvufî Meseleler
Yaratılış Sırları