682
Camide Uyumak
Camide uyumak sünnet midir? Veya bir sakıncası var mıdır?

682
Camide uyumak sünnet midir? Veya bir sakıncası var mıdır?
4.247
"Kabir azabı, kişinin kabre girdikten sonra başladığına göre, cesedi yakılan insanların kabir azabı nasıl olur?"
1.169
Risalelerdeki kelime üzerinde bulunan çizgiler hangi maksatla çizilmiştir? Bir de ciltlerin kırmızı renkte olması Bediüzzaman Hazretlerinin tercihi midir?
4
Risale-i Nur'da kitaplara iman hakkında müstakil olarak hangi risalelerde bahsediliyor?
6.260
Osmanlıca Risale-i Nur Mecmuaların da bazı kısımların üstü çizilmiş. Bu çizgilerin hikmeti nedir?
234
Tuvalet ve lavabonun bir olduğu lavaboda abdest alınır mı? Klozetin kapağı açıkken abdest alınır mı? Tuvalette neden tükürülmemeli ve sümkürülmemelidir?
3
Lema'nın 2. Sebebi'nin 2. Parağrafını kısaca izah eder misiniz?
11
Yirminci Lema'nın ikinci Sebebi'nde kısaca ne anlatılıyor? Konusu hakkında bilgi verir misiniz?
8
Eski insanların ömrünün çok daha uzun olması ile alakalı sahih rivayetler nelerdir? Bu meseleyi nasıl anlamalıyız?
13.404
Bu hadis-i şeriften murad nedir? Bazıları bu hadise dayanarak, âdeta Müslümanların ayrı ayrı parçalara ayrılmalarını tavsiye ediyorlar. Ayrılık dinimizin tavsiye ettiği bir şey olabilir mi?
9.792
Bediüzzaman Hazretlerinin Eski Said'den Yeni Said'e geçmesi hangi tarihte ve nerede olmuştur? Bu dönüşüm ile Bediüzzaman Hazretlerinin hayatında esas olarak değişen nedir?
14.192
Eski Said kimdir? Neler yapmıştır? Yeni Said'le farkı nedir? Yeni Said'e ne zaman geçmiştir?
3.072
Bediüzzaman Hazretlerinin Kurtuluş Savaşı'nın başlatılmasında ve İngilizlerin İstanbul'u terk etmelerinde katkısı veya birincil bir etkisi var mıdır? Ayrıca süreç hakkında genel bilgi verebilir misiniz?
8.196
24. Söz'ün 3. Dal'ında, Resûl-i Ekrem'in (asm) hadislerinde o devrin halkınca bilinen kimi kıssaları irşad maksadıyla aktardığı; bu rivayetlerdeki kusurların ise halkın anlayış seviyesinden ileri geldiği açıklanır. Buna dair bir misal verir misiniz?
5.861
Bu meseleyi etraflıca izah etmek ancak kitap telif etmekle mümkündür. Bu kavramın tanımı ve özetle en nitelikli bilgiye ulaşmak için Üstad Bediuzzamana bakmak icap eder. Çok araştırma yapmamıza rağmen diğer kaynaklarda net bir bilgiye ulaşmak zor. Aynı zamanda bu fikrin kaynağı Muhiddin-i Arabi ve Sadreddin-i Konevi gibi zatları doğru anlayabilmek bir emek istiyor. Maalesef bu zatlar doğru anlaşılamadığı için farklı ithamlara maruz kalmışlar. Kısaca izaha geçelim: Vahdet-ül Vücud; lügat olarak varlığın birliği manasına gelir. Tasavvufi bir tabir olarak karşılığı; bir tek varlık hakikatte vardır. O da Allah'dır. Diğer varlıkların hakikatte bir varlıkları yoktur. Bu görüş, başta Muhyiddin-i Arabî olmak üzere bazı evliyaların ve bir kısım ehli tasavvufun görüşüdür.Bu görüş İslam inancının temellerinden biri olan "Eşyanın hakikati vardır" görüşüne zıttır ve İslam âlimlerinin büyükleri tarafından reddedilmiştir.Üstad Bediüzzaman bu görüşün içeriğini ve yanlışlığını ifade eden etkili beyanları vardır. Bunlardan sadece bir bölümünü açıklayalım. Bu meseleyi zihinlerde daha net bir şekilde ortaya koyarak anlaşılması için soru cevap metodunu etkin bir şekilde kullanan Üstad Bediuzzaman, şöyle bir soru ile mesleye giriş yapmıştır:Vahdet-ül Vücud mes'elesi, çok zatlar tarafından en yüksek makam kabul ediliyor. Halbuki Hz. Peygamber (sav) Efendimizin yolunda açıkça böyle bir hal görünmüyor. Ayrıca en büyük evliyalar olan başta dört halife olmak üzere sahabeler ve hem Hamse-i Âl-i Aba, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hüseyin (r. anhüm) ve Ehl-i Beyt imamları ve dört mezhep imamı olarak müçtehidler ve tâbiînden bu çeşit vahdet-ül vücud mesleği açıkça görülmemiş. Acaba onlardan daha sonra çıkanlar daha ileri mi gitmişler, daha mükemmel büyük bir yol mu bulmuşlar?Sorunun içinde cevabı hissettirecek hem de farkındalık oluşturabilecek etkili ifadelerle dikkatleri toplayarak Üstad Bediuzzaman şöyle cevap vermiştir: Peygamberimizin (asm) yolunu takip eden en yakın arkadaşları en seçkin insanlar yani sahabeleri ve asfiya tabir edilen ilim ve kemalatta en ileri giden zatları hiç kimse geçemez. Onlardan daha ileri gidemez. En büyük yol ve en büyük cadde onların gittiği yoldur. En yüksek makam onlara aittir. Vahdet-ül Vücud ise, hususi küçük bir yoldur. Halî bir meslek ve noksan bir mertebedir. Fakat zevkli, neş'eli olduğundan, bu halin etkisiyle manevî yükselişte o mertebeye girdikleri vakit çoğu çıkmak istemiyorlar, orada kalıyorlar; en son en yüksek mertebe zannediyorlar...Özetle; hakikate ulaştıran en büyük, en doğru yol, sahabe ve tâbiîn ve asfiyanın caddesidir. Bu büyük zatlar Kur'ân'ın temel esası olan 'Eşyanın hakikati sabittir' prensibi ile varlıkların vücudu haktır. İnkâr edilemez düsturuyla hareket etmişlerdir. Ehl-i vahdet-ül vücudun dedikleri gibi; mevcudat, evham ve hayallerden ibaret değildir. Görünen eşya dahi, Cenab-ı Hakk'ın eserleridir. İsim ve sıfatlarını ve zatını bildirir, tanıttırır. Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgi için Üstad Bediuzzamanın 18. Mektup isimli eserine bakılabilir.1 Bediuzzaman Said Nursi, Mektubat Hayrat Neşriyat Isparta 2016, s 70,73
4.814
Bankalar promosyon parası yerine faizsiz kredi vermektedirler. Bu uygulama caiz midir?
5.323
İnternette bir dedikodu dolaşıyor. Şöyle ki, Hüsrev Üstadın nur talebelerinden Zübeyr Gündüzalp ağabey hakkında kötü konuşmuş? Bu doğru mudur?
6
Bu cümleyi nasıl anlamalıyız? Kudret bir taraftan vasıtaları ve yardımcıları reddederken diğer taraftan âyette vesile arayınız buyurmaktadır. Bu ikisi arasındaki bağlamı nasıl kurmamız gerekmektedir?
26
Dinlenmek için film izliyor, bilgisayar oyunu oynuyor ya da satranç gibi masa oyunlarıyla vakit geçiriyorum. İçeriğinde sakıncalı unsur bulunmasa da, “fayda sağlamadığı” gerekçesiyle bunların vakit israfı ve dolayısıyla haram olabileceğini işitiyorum. Sosyal medyanın bu kadar yaygın olduğu bir dönemde bu aktiviteler görece makul görünse de, ahiretimize zarar vermeden nasıl bir yol izlemeliyiz?
15
Risale-i Nur talebelerinin Delail'ül Hayrat okumasında, vird edinmesinde sakınca var mıdır? Bu mecmuanın içeriği ve fazileti hakkında bilgi verir misiniz?
3.633
İştirâk-i a'mâl-i uhreviye; aynı iman ve hizmet dairesinde bulunan mü'minlerin, ihlâs, samimiyet ve manevî dayanışma ile yaptıkları her hayırlı amelin sevabının inkısam etmeden, yani bölünmeden, her bir kardeşinin amel defterine tam olarak geçmesi hakikatidir.Şirket-i maneviye; kelime anlamı olarak manevi şirket ve ortaklık demektir. Yani ahirete yönelik amel ve işlerde sevap ve dua itibariyle meydana gelen manevi ortaklık sistemidir. İman, ihlas, kardeşlik, sadakat, sebat ve manevi dayanışma ile bu manevi şirkete dahil olunabilir. Bu manevi şirketteki fertler âdeta tek bir şahıs hükmüne geçerek bir şahs-ı maneviyi oluştururlar.Şahs-ı manevi; belirli bir maksat için bir araya gelip ortak faaliyetlerde bulunan bir topluluğun oluşturduğu manevi bir kişiliğin adıdır. Âdeta o topluluk kendine has özellikleri bulunan bir insan gibidir. Bu manevi ve nuranî şirkete dahil olup hizmet edenler, bütün kardeşlerinin kazançlarına ve dualarına hissedar olurlar. Güya binler dil ile ibadet, dua ve istiğfar ederler.Risale-i Nur'da Şahs-ı Manevîİştirak-i A'mal-i Uhreviye ve Şirket-i Maneviye DüsturuŞahs-ı Manevî ve Diğer CemaatlerŞahs-ı Manevi Ne Demektir?Risale-i Nur Talebesi Olmanın ŞartlarıRisale-i Nur'un Şahs-ı Manevisinden Gelen Kazançlar