Vücud-u ilmî, vücud-u hâricî, emr-i itibarî, kanun-u emrî, vâcibü'l vücud kelimelerinin ıstılahi manaları nelerdir?
VUCUD-U İLMÎ: Sadece ilim ve bilgi olarak bulunan, yaratılmış olmayan hakikat ve mahiyetlerdir. Varlıkların İlâhî ilimde bulunan suretleri, plânları, programları, mikdarları gibi ilmî varlıklardır.
VUCUD-U HÂRİCÎ: Allah’ın hadsiz kudretiyle, İlahi ilimde bulunan eşyanın mahiyetlerine ve suretlerine bir vücud verip varlık sahasına çıkarmasıyla ortaya çıkan varlıklardır. Yani bütün yaratılmışlardır. Harici olması, ilimden varlık sahasına çıkmış olması demektir.
“Cenab-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlak'tır ki; adem ve vücud (yokluk ve varlık), kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. İsterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir. Hem adem-i mutlak zâten yoktur, çünki bir ilm-i muhit (kuşatıcı) var. Hem daire-i ilm-i İlahînin harici yok ki, birşey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir (ilm-i ilâhînin dışında olmamak) ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hattâ bu mevcudat-ı ilmiyeye (ilm-i ilahideki ilmî varlıklara, bilgilere) bazı ehl-i tahkik "a'yân-ı sabite" tabir etmişler. Öyle ise fenaya gitmek, muvakkaten haricî libasını (varlık elbisesini) çıkarıp, vücud-u manevîye ve ilmîye girmektir.” (Mektubat)
EMR-İ İTİBARİ: Hakikatte ve işin aslında ilmen var olan, fakat hariçte yaratılmış bir varlık sahibi olmayan işlere denir. “Kavanin (kanunlar) umûr-u itibariyedir (emr-i itibaridir); vücud-u ilmîsi var, haricîsi yok.” (Barla Lahikası)
Bunun zıttı, emr-i hakikidir. “Lâkin kanunluktan tabiata, vücud-u zihnîden vücud-u haricîye, umûr-u itibariyeden (emr-i itibariden) umûr-u hakikiyeye (emr-i hakikiye), âlet olmaktan müessir olmaya çıkmamak şartıyla makbuldür.” (İşaratü’l İ’caz)
KANUN-U EMRİ: Kur’an’da, “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, ona sâdece “Ol!” demektir, (o da) hemen olu¬verir” (Yasin, 81) ayeti, her şeyin bir ilâhî ol emriyle yaratıldığını ifade etmektedir. İşte bu yaratma emirleri, Allahu Teâlâ’nın iradesiyle belirlediği bazı kanunlarla olur. Yani bu emirler rastgele değil, bazı ilâhî kanunlara bağlı emirlerdir manasında, kanun-u emrî denilmektedir. Yaratılışa dair bütün kanunlar, Allah’ın emri ile vardır. Allah ezelî olarak, bir kanunun olmasını dilemiş ve böyle olsun diye emretmiştir. Allah’ın emri ise iradesinin kelam sıfatıyla bir tezahürüdür.
VACİB-ÜL VÜCUD: Yokluğu hiç mümkün olmayan varlıktır. Onun varlığı başkasından değil bilakis kendi zatındandır. (Seyyid Şerif Cürcânî, Terimler Sözlüğü)
Yani; Onun vücudu zâtîdir (kendindendir), ezelîdir, ebedîdir, ademi mümteni'dir (yokluğu imkânsızdır), zevali muhaldir (sona ermesi imkânsızdır) ve tabakat-ı vücudun (varlık mertebelerinin) en rasihi (sağlamı), en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir. (Bediüzzaman, Mektubat)