Buradan iman dairesi dışına çıkar diye bir hüküm anlaşılması doğru olmaz. Çünkü, ehl-i sünnetin bir güzel adeti kolayca tekfir etmemektir. Üstad da bu kaideyi aynen yaşadığını şöyle anlatır:
"Said'i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hattâ sarih küfrü bir adamdan görse de, yine tevile çalışır." (14. Şua)
Burada Üstad'ın nazara vermeye çalıştığı büyük bir manevî mesuliyettir. Bu mesuliyetin ne olduğunu ise, aynı risalenin başında zaten şöyle anlatmıştır:
"Yoksa (ihlas kırılırsa) hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi' olur, devam etmez; hem şiddetli mes'ul oluruz. "Âyetlerimi ucuza satmayın" âyetindeki şiddetli tehdidkârane nehy-i İlahîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliyenin ve menafi'-i cüz'iyenin (alçak duyguların ve basit menfaatlerin) hatırı için ihlası kırmakla;
1-hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz,
2- hem hizmet-i Kur'aniyenin hürmetine taarruz,
3-hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz."