Soru

İçki Neden Haramdır

İçkinin neden haram olduğunu izah eder misiniz?

Tarih: 31.12.2011 10:01:41
Okunma: 37167

Cevap

İçkinin yasak olması ayet ve hadisle sabit olduğu için haramdır. Şöyleki,

90. Ey îmân edenler! Şarab, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fâl okları ancak şeytanın işinden bir(er) pisliktir; öyleyse ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

91. Şeytan, içki ve kumarda aranıza (o yolla) ancak düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz, (bunlardan) vazgeçen kimseler(olmaz) mısınız?

92. O hâlde Allah’a itâat edin, peygambere de itâat edin ve (ona muhâlefetten) sakının! Buna rağmen (itâatten) yüz çevirirseniz, artık bilin ki, Resûlümüze düşen ancak apaçık tebliğdir. (Maide suresi)

 

"Sarhoş edici bütün içkiler haramdır." (Müslim,3/ 1575-1576; et-Tâc, 3/141).

"Çoğu sarhoşluk veren içkinin azı da haramdır" buyurmuştur. (İbn Mâce, es-Sünen, 2/l124 Hadis No: 3392;et-Tâc 3/142) 

"İçki, bütün kötülüklerin anasıdır." (Keşfü'l Hafâ, l/382 (Hadis No: 1225, Beyrut 1351) buyurmuştur.

Ayrıca içki için şöyle bir izah var.

İçecekler kelimesi, sözlük anlamı itibariyle içilebilen bütün sıvı maddeleri kapsamakla birlikte, hem dinî literatürde hem de örfî kullanımda, içilmesi din tarafından yasaklanan veya dinî hükmü tartışmalı olan sarhoş edici sıvı maddelerin özel adı olmuştur. Fıkıh eserlerinde genellikle bu konuya ayrıl­mış bölüm de “el-eşribe” başlığını taşır. Türkçe'de de “içki” deyince aynı anlam, yani içilmesi dinen yasak olan sarhoş edici alkollü sıvı maddeler anlaşılır.

İslâm dini, insanlığa yol göstermeyi, onları zulüm, sapma ve kötülüklerden uzak­laştırıp huzur ve düzene kavuşturmayı amaçlayan bir rahmet dini olduğun­dan sarhoşluk veren içkileri açık ve kesin bir dille yasaklamış, insanı bu  kötü alışkanlık ve bağımlılığa karşı aklı ve iradesi ile vereceği mücadelede yalnız bırakmayıp ona destek ve dayanak olmuştur.

Kur'an'da insan yeryüzündeki en değerli varlık türü olarak nitelendiril­miş ve ona diğer varlıklar arasında ayrı bir kabiliyet ve yetkinlik verildiği belirtilmiş, insanın beden ve ruh sağlığının korunması, onun dünyevî ve uhrevî mutluluğu İslâm'ın en başta gelen hedefi olmuştur. Bu yüzden dinin, canın, aklın, neslin ve malın korunması İslâm'ın beş aslî ilkesi sayılmış, bunu sağlamaya yönelik olarak Kur'an ve Sünnet'te birtakım emir ve ya­saklar getirilmiştir. İslâm'ın, sarhoşluk veren, aklî ve ruhî dengeyi bozan, sinir sistemini uyuşturan maddelerin kullanımını haram kılması ve bu alan­da birtakım cezaî müeyyideler koyarak insanları bunlardan uzak tutmaya çalışması böyle yüce bir anlam taşır.

Kur'an'da bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurulur:

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan şarap ue kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alı­koymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” (1)Bu âyet içki konusunda nazil olan en son âyettir. İçki kullanımı o dönem Arap toplumunda çok yaygın olduğu için, Kur'an bu konudaki yasaklamayı in­sanları buna hazırlayarak tedricî bir surette getirmiştir

Toplumda Allah'a iman, İslâm'ın daima her şeyin en iyi ve doğrusunu isteyeceğine, kötü ve çirkin şeyi de yasaklayacağına güven tam olarak yerleşince bu konuda yukarıdaki kesin yasak nazil ol­muştur. Hz. Peygamber de, “Her sarhoşluk veren şey hamrdır (şarap), her hamrda haramdır “Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır” (2) sözleriyle bu yasağın özü ve kapsamı konusuna açıklık getirmiştir.

İslâm hukukunda, gerek şarabın gerekse diğer sarhoş edici alkollü içkilerin adlandırılması, yapımı, içilmesi, başka alanlarda kullanımı, dinen pis (necis) olup olmadığının tartışılması da bu zengin birikimin bir yönünü teşkil eder.

Bu sebeple, içkiyi önlemenin en etkili yolu, azmin da çoğu gibi yasaklanma­sı olmuştur. Nitekim fıkıh usulünde içkinin haramlığı, “sarhoş etmesi” gibi kişiden kişiye değişebilen sübjektif bir etki ve sonuca değil “sarhoş edici olması” gibi objektif bir ölçüye bağlanmıştır. Bu sebeple de kişinin, sarhoş olmasa bile sarhoş edici özelliği bulunan alkollü içkiyi ne miktar olursa ol­sun içmesi haram kabul edilmiştir.

İçkinin tedavi amacıya kullanımında da benzeri bir yaklaşım sergilenir. Hz. Peygamber, şarabın ilâç ve tedavi olarak kullanımı sorulduğunda: “O ilâç değil derttir.buyurmuş, (3) bundan hareketle İslâm bilginleri de sarhoşluk veren içkilerin tedavi amacıyla içilme­sini caiz görmemişlerdir. Ancak bu hüküm normal durumlara göredir. Al­kollü maddelerin ilâç yapımında kullanılması ise ayn bir konudur ve kural olarak caizdir. Burada söz konusu olan içkinin tedavi amacıyla içilmesidir. Bununla birlikte başka türlü bir ilâç bulunamadığı, içkinin de ilâç olarak tedavi edici olacağı tıbben kesinlik kazandığı durumlarda, tedavi için içki içilmesi zaruret hükmünü alır; belirtilen amaçla sınırlı olmak üzere ve geçici bir süre için caiz görülebilir. Fakat insanın bu konuda birtakım bahanelere tutunmaya ve kendine gerekçe üretmeye eğilimli olduğunu, bu konuda ger­çekçi ve samimi davranmasının da çok zor olduğunu gözden uzak tutma­mak, bunun için de uzmanlığına ve dinî inançlara saygılı olduğuna güveni­len tıp doktorlarının bilimsel kanaatlerini esas almak gerekir.

Fıkıh kültüründe şarap ve içkiyle ilgili olarak ele alınan ve tartışılan konu­lar, özü itibariyle hastalık derecesindeki bu tutku ve alışkanlıktan müslümanları uzak tutmak, korumak ve kurtarmak, kişinin akıl, ruh ve beden sağlığını korumasına yardımcı olmak, bunun için gerekli ferdî ve toplumsal önlemleri almaktır. Aklı koruma İslâm'ın beş temel amacından biri sayılmış ve içki ya­sağı da bu amacı gerçekleştiren en önemli tedbirler arasında yer almıştır.

Esasen içkinin akıl, beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu, aile ve top­lumda derin yaralar açtığı hususunda tıp doktorları, psikologlar ve toplum bilimciler de dahil bütün insanlık görüş birliği içindedir. Kur'an da içki yasa­ğının hikmetini ve gerekçesini özlü bir şekilde ifade etmiştir: “İnsanlar ara­sında kin ve düşmanlığı arttırması, Allah'ı anmaktan ue namazdan alıkoy­ması.” Ancak insan, Kur'an’ın da ifade ettiği gibi, bir yönüyle en üstün, bir yönüyle de zayıf, bilgisiz ve kötülüğe eğilimli bir varlıktır. însan diğer dünyevî ve nefsânî arzu ve eğilimlerinde olduğu gibi içki konusunda da, akıl ve ira­desini beden ve duygularına egemen kılmadığı takdirde, nefsine ve tutkula­rına yenik düşmekte ve giderek kendi kendini kontrol edemez olmaktadır. İşte aklı ile duygularının, irade ile zaaflarının çatıştığı bu alanda din de içki­nin haram ve günah olduğunu bildirerek insana yardımcı olmakta, onu ko­ruyup kollamaktadır.

Özetleyecek olursak:

İslâm dini insana yaratanını tanıtmış, ferdî ve sosyal hayatı bütünüyle kucaklamış, insanın dünyada karşılaşabileceği sıkıntılara ve aklına gelen sorulara mâkul açıklamalar getirmiş, dünyaya gelmesine, yaşamasına ve ölüm sonrasına anlam kazandırmış olduğu için, müslüman yüzyüze geleceği sıkıntı ve problemler karşısında içkinin ve sarhoşluğun arkasına sığınmaya­cak ölçüde sağlam bir ruh yapısına ve iradeye sahiptir. Bu sebeple modern toplumlarda kişiyi içki kullanımına sürükleyen ferdî, ruhî, ailevî, ekonomik ve sosyal problemler, îslâm toplumlarında daha kolay ve sarsıntısız şekilde atlatılır. Alkolün ferdin ruhî ve bedenî çöküşüne, giderek toplumdan uzakla­şıp içine kapalı, hastalıklı ve problemli bir kişi oluşuna, ileri yaşlarda bunak­lığa ve düşkünlüğe yol açtığı, başta ailenin dağılması, cinayetler, trafik ka­zaları olmak üzere birçok toplumsal problemin de önemli sebepleri arasında yer aldığı herkes tarafından bilinmekle birlikte, bunu salt hukuk kuralları ve yaptırımlanyla önlemenin imkânsızlığı ortadadır. Batı ülkelerinde son yüzyıllarda ulusla­rarası bilimsel toplantılar tertip etme, özel örgütler kurma ve yasal düzenle­meler yapma şeklinde -teori planında- ciddi ve somut ürünler vermiş ol­makla birlikte, bu girişimlerin pratik sonuçlan yüz güldürücü olmamıştır. Böyle olunca, İslâm'ın içkiyle mücadelede öncelikli olarak fertlere, fertlerin birbirlerine ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci aşılayıp sağlam bir dinî ve ahlâkî zemin kurmasının, yasaklamayı ve diğer hukukî önlemleri de bu zeminde gündeme getirmesinin önem ve etkisi daha iyi anlaşılmaktadır.

Geniş bilgi için bakınız: diyanet vakfı ilmihali,c.2,s.60-66, Porf.Dr.Vehbe Zuhayli, İslam fıkıh ansiklopedisi,c.7,S.457

Kaynak:

1- Maide, 90-91

2- Buhari, Müslim,Tirmizi

3-Müslim, Ebu Davud


Yorum Yap

Yorumlar