Derken şeytan ona vesvese verdi: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?” dedi. Bir peygamber Allah'ın yok etmeyeceğini bilmez mi?
“Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. "Ey Âdem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk, ölümsüzlük ağacını ve yok olmayacak bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Âdem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.” (Taha Suresi116-122)
“Ey Âdem! Eşin (Havvâ) ile birlikte cennete yerleş; orada çekinmeden istediğiniz her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın, sonra ikiniz de zalimlerden olursunuz” (el-Bakara 2/35)
“Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil, sırf melek olursunuz yahut ebedî kalıcılardan olursunuz diye şu ağacı size yasakladı” (el-A‘râf 7/20)
Sevgili kardeşimiz soruda kastettiğiniz “Âdem (as) yok olmayacağını ve yokluğa gitmeyeceğini bilmiyor muydu ki şeytanın “ebediyet fikrine uydu” demişsiniz.
Yaptığımız araştırmalar neticesinde Âdem (as)ın yok olacağını düşündüğüne ve yok olmamak için bu fiili işlediğine dair açık ve net bir bilgiye rastlayamadık. Hz. Adem’in “yokluğa inandığını” yahut “yokluğun olmadığını” bilmediğini de iddia edemeyiz. O içindeki ebediyet arzusunu biliyor ve hissediyordu. O yokluktan değil bilakis bulunduğu mekândan ölümle veya başka bir sebeple ayrılmaktan korkmuştu. Onun bu arzusunu hisseden şeytan da onun cennetten hiçbir şekilde çıkarılmayacak bir fikri ona aşılamaya çalışmıştı.
"Ey Âdem! Sana sonsuzluk, ölümsüzlük ağacını ve yok olmayacak bir saltanatı göstereyim mi?" dedi.”
Kur’an ayetlerinden anladığımız kadarıyla onların şeytana uymaları “ebedi bir yokluk ve yok olma” düşüncesinden dolayı değil normal olarak “ölüm ve ölümlü olmak ve de bir gün cennetten çıkarılma ihtimalinden” dolayıdır. Onlar CENNETTE hiç ölmeyecek şekilde yaşamak istediler. Ya kendi zanlarıyla veya şeytanın vesvesesi ile böyle mükemmel bir mekân ve yerleşimden sonra ölümle sonuçlanacak (ölümle başka bir mekâna geçiş) ya daha sıkıntılı veya daha aşağı bir mekâna yerleştirilir endişesini, düşünmüş olabilirler. Çünkü biliyoruz ki ölüm bir yerden başka bir yere geçiş olayıdır.
Onlar bu meyveyi EBEDİ OLURUZ diye değil CENNETTE EBEDİ KALIRIZ arzusu ile yemişlerdir. Çünkü onlar cennette ebedi olarak kalacaklarını bilmiyorlardı. Onlar cennetin ebedi ve baki olduğunu düşünmüş fakat kendilerinin ise bir gün öleceklerini (ebedi yokluk değil) ve bu güzel ihtişamlı ve de mükemmel hayattan mahrum kalacaklarını zannetmişlerdir. Çünkü onların CENNETTE EBEDİ OLARAK kalacakları ile ilgili sürecin nasıl devam edeceği, ileri de nasıl olaylarla karşılaşacakları hakkında ellerinde hiçbir bilgi de yoktu. Çünkü onlara sadece bulundukları cennet nimetlerinden yemek ve içmek ve eğlenmek vardı. Peki ya sonra? Bu süreç hep böyle mi devam edecekti, yoksa bir gün buradan çıkarılmaları mümkün mü olacaktı? Veya ölüp başka bir aleme mi yerleşeceklerdi. Bunlar hakkında Kur’an’da onlara herhangi bir bilgi verilmediğini görüyoruz. Fakat tüm bunlara rağmen onlarda bir ebediyet arzusu olduğunu da biliyoruz. İşte onların, bu ebedi yaşamın sonlanacağı ve yok olma endişesi ile DEĞİL, CENNETTE EBEDİ YAŞAMA arzusundan dolayı şeytana uydukları anlaşılmaktadır. [1]
Şeytan onlara eğer bundan yerseniz, ya yemek içmek ihtiyacından melekler gibi müstağni olursunuz (ihtiyaç duymazsınız), yahut ölüm yüzü görmez, ebedî kalırsınız, diye bir taraftan onları meleklere imrendirmek, bir taraftan da maddî sebebin, ilâhî takdiri değiştirebileceği şüphesiyle ne olursa olsun bir sonsuzluk ve devamlılık sevdasına düşürmek istedi.[2] Onların bu meyveyi yiyerek ilahi takdirin değişebileceklerine inanmaları dikkat çekicidir. Çünkü şeytan cennette ebedi yaşamaya dair güya bir çözümün ve bir fikrin varlığına onları durmadan inandırmaya çalışmıştır. Onların şeytanın bu vesveselerine uymaları ve yasak meyveyi yemeleri de daha çok bunu göstermektedir. Üstelik onlar şeytanın bir kerelik değil uzun soluklu vesveseleriyle iyice sarsıldıktan sonra yenik düşmüşlerdir.
Onlar bu hatayı işlerken Allah’a bir itaatsizlik gayesi ile değil belki Allah’ın onlara cennetten hiç çıkarılmayacak şekilde yaşamalarına bir olanak sağlayacağını HATAEN düşünmüşlerdir. Eğer bu meyveden yerlerse belki cennetten çıkarılma ihtimalleri son bulacaktır vehmine kapılıp bir anlık, yasağı unutarak o meyveden yemişlerdir. Hemen sonrasında da kısa süren bir şaşkınlıkla yaptıklarının hatasını anlayıp hemen tevbe etmişlerdir. Onların ani ve hızlı tevbeleri şeytanın işlediği günah gibi kasdi olmadığının hataen yaptıklarının önemli bir delilidir.
Hz. Âdem (as)ın bu yasağı hataen çiğnediği esnada peygamber olup olmaması da bir şeyi değiştirmez. Çünkü peygamber de olsalar ismet sıfatına halel getirmeyecek bir anlık unutma ve yanılmaya maruz kalabilirler.
Bizler de kendi hayatımıza baktığımızda ebedi cenneti bildiğimiz ve iman ettiğimiz 124 bin peygamberin ihbaratı ve 124 milyon evliyanın şehadeti ve tasdikini bildiğimiz halde şeytanın vesveselerine yenik düşüp çoğu zaman bu dünya hayatında ebedi olarak kalmak istiyoruz. Cenneti bildiğimiz halde hiç ölmek istemiyoruz. Belki şaşkın olduğumuz ve heva heveslerimizin ağır bastığı bir anda birileri bize “bu dünyada ebedi olarak yaşayacak bir sırrım var onu yaparsan ölümden kurtulur ve hep bu dünyada yaşarsın” dese belki Allah muhafaza ona inanacağız ve aldanacağız. Ne kadar gariptir, ebedi bir cennet yerine ebedi bir dünya hayatını tercih etmek… Halbu ki biz cennetin daha güzel olduğunu bildiğimiz halde bu dünya hayatında ebedi kalmak ve ebedi yaşamak için şeytanın hilelerine uyabilmekteyiz. Rabbimize şükürler olsun ki insani olan bu hata ve yanılmaların affı için her daim tevbe kapısını her daim açık tutmuştur.
Ayrıca bakınız.
/soru-cevap/mutlak-yokluk-var-mi
[1] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/298-300 Araf 20)
[2] Elmalılı Araf 20