Soru

Huruf-u Mukattaa Anlamı

Huruf-u mukattaanın manası var mıdır?

Tarih: 10.02.2015 18:58:58
Okunma: 7290

Cevap

Huruf-u mukattaa İlahi birer şifre olup muhatabı Peygamberimizdir. Ve Peygamberimizin yolunu takip eden alimlerdedir.

Bu noktada Üstat Bediüzzaman hazretlerinin şöyle bir izahı vardır:

"Üçüncü Nükte: Sûrelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlâhî bir şifredir. Hâs abdine onlarla bazı işâret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftâhı, o abd-i hâsdadır. Hem onun ve­resesindedir. Kur’ân-ı Hakîm madem her zaman ve her tâifeye hitâb ediyor. Her asrın her tabakasının hissesini câmi‘, çok mütenevvi‘ vücûhları, ma‘nâları olabilir. Selef-i sâlihîn ise, en hâlis parça onlarındır ki beyân etmişler. Ehl-i velâyet ve tahkîk seyr ü sülûk-ü rûhânîye âit çok muâmelât-ı gaybiye işârâtını onlarda bulmuşlar. İşârâtü’l-İ‘câz Tefsîri’nde el-Bakara Sûresi’nin başında i‘câz-ı belâgat noktasında bir nebze onlardan bahsetmişiz. Mürâcaat edilsin." (29. Mektub)


"( الٓمٓ ) Sûrelerin başlarında bulunan hurûf-u mukattaaya âit îzâhâtı “Dört Mebhas”da zikredeceğiz.

Birinci Mebhas: ( الٓمٓ ) ile, sûrelerin evvellerinde bulunan hurûf-u mukattaadan teneffüs eden i‘câz hakkındadır. İ‘câz, inci gibi incecik letâif-i belâgatin parıltılarının imtizâc ve ictimâından tecellî eden bir nûrdur. Bu mebhasda, bu nûru birkaç letâif zımnında îzâh etmekle parlatacağız. Fakat her bir latîfe ince veziyâsı az ise de, letâifin hey’et-i mecmûasından hâsıl olan tam bir ziyâ ile fecr-i sâdık çıkacaktır. 

1- Hece harflerinin adedi -elif-i sâkine hâriç kalmak şartıyla- yirmi sekiz harftir. Kur’ân-ı Azîmüşşân, sûrelerin başında bu harflerin yarısını zikretmiş, yarısını da terk etmiştir. 2- Kur’ân’ın almış olduğu nısıf, terk ettiği nısıftan daha ziyâde kesîrü’l-isti‘mâldir. 3- Kur’ân, sûrelerin başında zikrettiği kısım içinde lisân üzerine daha suhûletli olan elif, lâm'ı çok tekrar etmiştir.

4- Kur’ân, aldığı harfleri, hece harflerinin adedince sûrelere tevzî‘ etmiştir.

5- Hece harflerinin mehmûse, mechûre, şedîde, rahve, müsta‘liye, münhafiza, müntabika, münfetiha gibi çiftli cinslerinin her birisinden yine nısıf almıştır. 

 6-Çifti, yani eşi olmayan, evtâr kısmında, sakîlden azı, hafiften çoğu almıştır. Kalkale, zellâka gibi. 

7- Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın, sûrelerin başındaki hurûf-u mukattaanın zikredilen minvâl üzerine tansîfleri hakkında ihtiyâr ettiği tarîk, beş yüz dört ihtimâlden intihâb edilmiştir. Ve intihâb edilen şu tarîkten başka hiçbir ihtimâl ile mezkûr tansîf mümkün değildir. Çünkitaksîmler, pek çok birbirine girmiş ve çok mütefâvittir. Bu gibi i‘câz lem‘alarından hisse alamayan, zevkine levm ve itâb etsin.

İkinci Mebhas: Bu mebhasta de birkaç letâif vardır. 1- الٓمٓ ) ile emsâlinde göze çarpan garâbet, bu harflerin pek garib ve acîb bir şeyin mukaddemesi ve keşif kolları olduklarına işarettir. 

2- Bu sûrelerin başlarındaki taktî‘-i hurûf ile isimleri hecelemek, müsemmânın me’hazine ve neden neş’et ettiğine işarettir. 

3- Bu harflerin taktîi, müsemmânın vâhid-i i‘tibârî olup, terkîb-i mezcî olmadığına işarettir. 

 4- Bu harflerin taktî‘ ile ta‘dâdı, san‘atın madde ve me’hazini muhâtaba göstermekle, muârazaya tâlib olanlara karşı meydan okuyarak, “İşte i‘câz-ı san’atı, şu gördüğünüz harflerin nazım ve nakışlarından yaptım. Buyurunuz meydana!” diye, onların tahkîrâne tebkîtlerine (tekdîr) işarettir. 

5- Ma‘nâdan soyulmuş şu hece harflerinin zikri, muârızları huccetsiz bırakmaya işarettir. Evet, Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân şu ma‘nâsız harflerin lisân-ı hâliyle i‘lân ediyor ki: “Ben sizden belîğ ma‘nâları, hükümleri, hakîkatleri ifade eden yüksek hutbeleri ve nutukları istemiyorum.

Yalnız şu ta‘dâd ettiğim harflerden bir nazîre yapınız. Velev iftirâ ve hikâyelerden ibâret bile olursa olsun.” 

6- Harfleri ta‘dâd ile hecelemek, yeni kırâate ve kitabete başlayan mübtedîlere mahsûstur. Bundan anlaşılıyor ki, Kur’ân, ümmî bir kavme ve mübtedî bir muhîta muallimlik yapıyor. 7- ا - ل - د ) gibi harfleri, meselâ “elif, lâm, dal” gibi isimleriyle ta‘bîr ve zikretmek, ehl-i kırâat ve erbâb-ı kitâbetin ittihâz ettikleri bir usûldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem söyleyen, hem dinleyen ümmî olduklarına nazaran, bu ta‘bîrler söyleyenden doğmuyor. Ve onun malı değildir. Ancak başka bir yerden ona geliyor.

Ey arkadaş! Bu letâifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgati göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbâb-ı belâgate mürâcaat etsin.

Üçüncü Mebhas: الٓمٓ ) i‘câzın esaslarından, îcâzın en yüksek ve en ince derecesine bir misâldir. Bunda da birkaç letâif vardır.

1- الٓمٓ ) üç harfiyle üç hükme işarettir. Şöyle ki: Elif هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ الْأَزَلِيُّ hükmüne ve kaziyesine; lâm نَزَلَ بِه۪ جِبْر۪يلُ hükmüne ve kaziyesine; mim عَلٰي مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ hükmüne ve kaziyesine remzen ve îmâen işarettir. Evet, nasıl ki Kur’ân’ın hükümleri uzun bir sûrede, uzun bir sûre kısa bir sûrede, kısa bir sûre bir âyette, bir âyet bir cümlede, bir cümle bir kelimede, o kelime de ‘sin, lâm, mim' gibi hurûf-u mukattaada irtisâm eder, görünür. Kezâlik, ( الٓمٓ )’in her bir harfinde mezkûr hükümlerden biri temessül etmiş görünüyor.

2- Sûrelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlâhî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı ancak Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dadır.

3- Şifrevârî şu hurûf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın fevkalâde bir zekâya mâlik olduğuna işarettir ki, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm remizleri, îmâları ve en gizli şeyleri sarîh gibi telakkî eder, anlar.

4- Şu harflerin taktîi, harf ve lafızların hâvî oldukları kıymet, yalnız ifade ettikleri ma‘nâlara göre değildir. İlm-i esrârü’l-hurûfta beyân edildiği gibi, aded ve sayılar misillü harflerin arasında fıtrî münâsebetlerin bulunduğuna işarettir. (Hâşiye) 

5- ( الٓمٓ ) taktîiyle, bütün harflerin esas mahrecleri olan ‘halk, vasat, şefeh mahreclerine işarettir. Ve zihinlerin nazar-ı dikkatini şu mahreclere çeviriyor ki, zihinler gerek bu üç mahrecde, gerek bunlara bağlı küçük küçük mahreclerde lafızların ve harflerin nasıl vücûda geldiklerini hayret ve ibretle mütâlaa etsinler. Ey zihnini belâgatin boyasıyla boyayan arkadaş! Bu letâifi sıkacak olursan هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِiçinden çıkacaktır.

Dördüncü Mebhas: ( الٓمٓ ) emsâliyle beraber, terkîb şeklinden taktî‘ suretinde zikirleri, bu şeklin müstakil olup hiçbir imama tâbi‘ olmadığına ve hiç kimseyi taklîd etmiş olmadığına ve üslûbları acîb, çeşitleri garib, yeni sâha-i vücûda gelen bir bedîa olduğuna işarettir. Bu mebhasta da birkaç letâif vardır.

1- Hatîblerin ve belîğlerin âdetindendir ki, meslek­lerinde dâimâ bir misâle tâbi‘ olurlar. Ve bir örnek üzerine nakış dokuyorlar. Ve işlenmiş bir yolda yürüyorlar. Halbuki bu harflerden anlaşıldığına nazaran, Kur’ân hiçbir misâle tâbi‘ olmamıştır. Ve hiçbir nakş-ı belâgat örneği üzerine nakış yapmamıştır. Ve baştan başa işlenmemiş bir yolda yürümüştür.

2- Kur’ân, baştan aşağıya kadar, nâzil olduğu hey’et üzerine bâkîdir. Bu kadar Kur’ân’ı taklîd etmeye müştâk olan dostlara ve mütehâcim düşmanlara rağmen, şimdiye kadar Kur’ân’ın ne taklîdi yapılmış ve ne de bir misâli gösterilmiştir. Evet, Kur’ân milyonlarca Arabî kitaplarla mukāyese edilirse, Kur’ân’ın benzeri bulunamaz. O halde Kur’ân, ya hepsinin altındadır. Bu ise muhâldir. Öyle ise hepsinin fevkındedir. Öyle ise Allah’ın kelâmıdır. 

3- Beşerin san‘atı olan bir şey, bidâyette çirkin ve gayr-i muntazam olur. Sonra yavaş yavaş intizâma sokulur. Kur’ân ise, ilk zuhûrunda gösterdiği halâvetini, güzelliğini, gençliğini şimdi de öylece muhâfaza etmektedir. 

Ey belâgat letâfetinin kokusunu koklayan arkadaş! Zihnini şu mebâhis-i erbaaya gönder ki, bal arısı اَشْهَدُ اَنَّ هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ balını çıkarsın." (İşarat'ül-İcaz)


Ayrıca bakınız.

/soru-cevap/huruf-u-mukattaa-ve-ebced-hesabi


Yorum Yap

Yorumlar