Buğz etmek ile kınamak aynı şey midir? Mesela bir günaha buğz etmek bize zarar verir mi? Bilerek veya bilmeyerek kınamak vs tövbe etsek bize bir zarar verir mi?
Buğz etmek ile kınamak aynı şey değillerdir. Yerinde ve Allah için olursa buğz etmek günah değildir. Ama kınamak kişiyi günaha sokabilir.
İnsanların tavırlarını, hallerini küçümseyen ve itham eden cümleler "kınamak" manasını taşır. Başka kimselerin kusur ve ayıplarını görmeyi adet haline getirmek kınamak manasına gelir.
Kişinin başkalarında gördüğü bazı halleri veya kusurları ayıplaması, kendi nefsini o kusurdan veya o halden münezzeh görmesinden kaynaklanır. Kınamak ile ilgili Hadis-i Şeriflerin bir kısmı aşağıda belirtilmiştir;
“Kim Müslüman kardeşini işlediği bir suçtan dolayı ayıplarsa kendisi de o suçu işlemeden ölmez.” (Tirmizi)
“Hasetleşmeyiniz, buğuzlaşmayınız, ayıpları araştırmayınız, birbirinizin ayıplarını deşmeyiniz, almak istemediğiniz halde rekabet için fazla fiyat biçmeyiniz. Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Müslim)
Bir kişi sende olduğunu bildiği şeylerle seni ayıplarsa sen de onda olduğunu bildiğin şeylerle onu ayıplama, onu haline bırak, günah ona sevap ise sana olur. Hiçbir şeye sövme. (İbn-i Hıbban, Nesai)
Bir kimse seni sende bulunan bir kusurla ayıplarsa, sen onu o kusurla ayıplama. (Ahmed)
“Bir kardeşi sevdiğin zaman, onunla münakaşa etme, ona fena harekette bulunma ve ondan (başkasına, nasıl adamdır diye) sorma; olur ki, onun bir düşmanı ile karşılaşırsın da onda olmayan bir şeyi sana bildirir, böylece seninle onun arasını açmış olur.”(Buhari)
“Kim Müslüman kardeşinin ayıbını örterse kıyamet günüde Allah’ta onun ayıbını örter. Kimde müslüman kardeşinin ayıbını açarsa Allah’ta onun ayıbını açıp evinin içinde bile rezil eder..” (Müslim)
“Ey dil ile iman edip, kalplerine iman yerleşmeyenler; İnsanları gıybet etmeyin, gizli şeylerini araştırmayın, çünkü bir Müslümanın sır perdesini yırtıp gizli şeylerini açığa vuranın Allah Teâlâ sır perdesini yırtar. İsterse kendi evinde olsun kötülüklerini meydana çıkartır.” (Tirmizi)
“İnsanların kabahat ve kusurlarını inceleyecek olursan onları ifsad eder veya fesada düşürmeye yaklaşırsın.” (Ebu Davud)
Buğz kelimesi ise Arapça olup, sevmemek, yüreğinde gizliden gizliye kin ve düşmanlık duymak gibi manalara gelmektedir.
Buğz, genellikle sevginin zıttı olarak belirtilip “nefsin yadırgadığı şeye karşı nefret duyması” şeklinde tanımlanır. (el-Müfredât, “bġż” md.)
Buğz kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği beş âyette geçip dördünde “adâvet” (düşmanlık) kelimesiyle birlikte kullanılmıştır(M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “bġż” md.)
Bazı hadislerde de buğz ve sevgi kavramlarının birbirinin karşıtı olarak geçtiği görülür.[1]
“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” [2] El ile düzeltmek, yetki sahiplerinin yani devletin görevi; dil ile düzeltmek, alimlerin vazifesi; kalben buğz etmek ise diğer insanların yani halkın görevidir. Yani insan bir düzeltemeyeceği bir kötülük karşısında, bu durumu istemediğini kalben buğz ederek gösterdiğinde mesuliyetten kurtulabilir.
Yine hadislerde “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek” şeklindeki ifadelerle[3], sevginin de kin ve nefretin de; menfaat, sempati veya antipati gibi sübjektif sebeplere değil, Allah’ın emir ve yasaklarıyla ortaya koyduğu iradesine, dinî ve ahlâkî kurallara dayanması gerektiği anlatılmaktadır.
Ayrıca buğz için dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır: Müminin mümine buğz etmesi uygun değildir. Çünkü en önemli olan iman ve İslamiyet gibi şeylerin hürmeti vardır. Buğz etmek isteyen nefsine, şeytana, Allah düşmanlarına buğz eedebilir. Müminin mümine karşı durumu kardeşliktir.
Yukarıdaki ifadeler dikkate alındığında buğz etmek ile kınamak arasındaki farklar iyice anlaşılacaktır. Kişi eğer haksız yere buğzetmiş veya insanları kınamış ise tevbe etmelidir. Samimi bir tevbe günahları imha eder. Bir insan istiğfar ederek tam abd olsa; o vakit " Allah onların kötülüklerini iyilklere çevirir." (Furkan, 70) sırrına mazhar olur. Hem istiğfar eden, Allah’a sığınır. Allah’a sığınan ise, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstehak olur.
[1] (Müsned, III, 430, 439, 440; IV, 236; Buhârî, “Îmân”, 1; Tirmizî, “Birr”, 60)
[2] (Tirmizi, Fiten, 11; İbnu Mace, Fiten, 20)
[3] (Müsned, III, 20; IV, 286; Buhârî, “Îmân”, 1, 2; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 60)
[4] TDV İslam Ansiklopedisi/Kin /2002 Ankara/ 26.cilt, 30-31