Soru

Kur'ân'ın Mübin (Apaçık) Olması Ne Demektir?

Kur'an-ı Kerim'in neml suresinde buyurduğu طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ apaçık olması veya mübin olmasını nasıl anlamalıyız? Neticede müteşabih ayetler var. Bazı ayetler tefsir ile anlaşılıyor vs. Bu meseleyi izah edebilir misiniz?

Tarih: 21.04.2024 21:25:54
Okunma: 566

Cevap

Sözlükte “kapalılığı ortadan kalkıp açıklığa kavuşmak” anlamındaki beyn (beynûnet) kökünün “if‘âl” kalıbından türeyen mübîn kelimesi “vuzuha kavuşan, açık seçik olan; açıklığa kavuşturan, açıklayan” mânalarına gelir. [1]

Kur’ân’da geçtiği âyetlerin çoğunda sözlük anlamıyla birlikte “hakkı bâtıldan, helâli haramdan ayıran, ümmetin ihtiyaç duyduğu her şeyi açıklayan, bir şeyin hayrını ve bereketini ortaya koyan” mânalarında kullanılmıştır. [2]

“Gerçekleri açıklayan” diye çevirdiğimiz mübîn kelimesi “açık seçik anlaşılan” veya kısaca “apaçık” şeklinde çevrilebilir. Buna göre Kur’ân’ın âyetleri gelişigüzel söylenmiş değil, anlamı açık, doğruluğunda şüphe olmayan, gerçekleri açıklayan, müminlere doğru yolu gösteren ve müjde veren ilâhî sözlerdir. [3]

Taberi ise her şeyin açık olması anlamına gelen ayetleri insanların ihtiyaç duyduğu helal-haram, ceza-mükâfat gibi hakikatler olarak değerlendirmektedir.

Çağdaş müfessirlerimizden İbn Aşur ise mübin kelimesi hakkında “Her şeyin açıklanması, her şeyin açık-seçik olarak herkes tarafından bilinecek türden olması anlamına gelmez. İnsanların faydasına her ilim Kur’ân’da açıklanmıştır. Ancak bir kısmı, açık-seçik olarak, bir kısmı da remiz ve işaretler nevinden yer almıştır. Hadislerin beyan ettiği, sahabelerin anladığı, İslâm ümmetinin kavradığı bütün ilimlerin kaynağı Kur’ân’dır.” demektedir.

Bediüzzaman Hazretleri de benzer bir hakikati şöyle ifade etemiştir;

“Bir kavle göre Kitâb-ı Mübîn, Kur’ân’dan ibârettir… Evet, her şey içinde bulunur. Fakat herkes her şeyi içinde göremez. Zîrâ muhtelif derecelerde bulunur. Bazen çekirdekleri, bazen nüveleri, bazen icmâlleri, bazen düstûrları, bazen alâmetleri ya sarâhaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtâr tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’âna münâsib bir tarzda ve iktizâ-yı makam münâsebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor.” [4]

Ayrıca Allâh’ın tebyîni, insanlığın bilmediği maslahatları ve en faziletli davranışları metluvv vahiyle bildirmesidir. Anlamın daha netleşmesi ve ayrıntıların beyân edilmesi için Allâh’ın doğrudan peygamber aleyhisselama başka âyetler göndermesi veya aralarındaki bağı bildirmesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Mübîn’de insanların düşünmelerini murad ettiği için, (Allah’ın) yüce iradesine uygun düşecek Kur’ân âyetlerindeki ilâhî maksadı açıklama ve belirlemeye Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizi memur ettiğinden Kur’ân’da bulunan gizli, ince anlamları ancak teemmül ve tedebbürden sonra kendileri için açık anlamlar haline gelecektir. Nitekim o dönemde, pek çok kimse Peygamberimiz (s.a.v)’e sormak suretiyle Kur’ân’ın ince manalarına vakıf olurlardı.[5]

Görüldüğü gibi açık kelimesi ile murad edilen Kur'ân'da ifade edilen hakikatlerin açıklanmış olmasıdır. Ancak insanların bunu fehm edebilmesi ayrı bir meseledir. Herkes kendi kabiliyetine yahut Allah'ın ona verdiği ilme nispetle ince nükteleri, farklı detayları anlayabilir. İnsanların anlayamaması açıklanmadığı anlamına gelmez. Bir diğer cihetle de Hz. Peygamberin (asv) Kur'ân'ı açıklama görevi olduğundan dolayı onun açıklamaları da aslında "mübin" kelimesinin kapsamına girmektedir. Zira Peygamberler Allah'ın ihsanı olarak ümmetlerine gönderilmiştir. Ta ki onlara bilmediklerini öğretsin, anlamadıklarını açıklasın.

Müteşabihe gelince, müteşabihin tanıma bakıldığı zaman görülür ki, müteşâbih âyetlerde, "bilinemezlik", "kapalılık" ve "benzer anlamların tercihinde zorluk" gibi üç ayrı nitelik bulunmaktadır.

Kur’ân’daki ayetler üç tasnif ile ele alınabilir.

1- Kur'ân'ın tamamı muhkemdir. Söz konusu ayet,

الٓـرٰࣞ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكٖيمٍ خَبٖيرٍۙ

"Eliflâm râ, (bu) öyle bir kitaptır ki âyetleri, hikmet sahibi ve her şeyden haberi olan (Allah) tarafından muhkem kılınmış sonra da güzelce açıklanmıştır.

2- Kur'ân'ın tamamı muteşabihtir.

 اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَدٖيثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَࣗ

"Allah sözün en güzelini (Kur'ân'ı) müteşâbih bir kitap halinde indirdi.” âyetinde ifade edilmektedir.

3- Kur'ân'ın bir kısmı muhkem bir kısmı muteşabihtir.

هُوَ الَّـذٖٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌؕ فَاَمَّا الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْوٖيلِهٖۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوٖيلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۘ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِهٖۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’ân) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Söz konusu edilen bu üç âyet arasında ilk bakışta bir çelişki olduğu düşünülebilir.

Ancak; Hud Suresi'nin ilk âyetinde yer alan muhkem lafzı, her yönüyle bozulmadan uzak, sağlam, mensuh olmayan ve sonsuz hikmetleri ihtiva eden manasına gelmektedir. Buna göre "Kur'ân' ın tamamı muhkemdir” sözü, onun nazım ve icazının güzelliğini, lafız ve mana cihetiyle âyetler arasında bir bozukluk ve tenakuzun olmadığını ifade eder.[6]

Fahreddin er-Râzî bu konuda şöyle demektedir: “Bu manadaki ‘muhkem’den murad, Kur’ân’ın hak, lafızları fasih, manaları da sahih bir kelâm olduğudur. Kur’ân-ı Kerîm, lafızlarının fesahati ve manalarının kuvveti bakımından, söylenilen bütün söz ve kelâmlardan daha üstündür. Bu iki sıfat hususunda, Kur’ân’a denk olabilecek bir söz söylemeye hiç kimse güç yetiremez. Araplar, muhkem yapılan ve çözülmesi mümkün olmayan sağlam akitler hakkında, ‘Bu, muhkemdir!” demektedirler. İşte Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’ân’ın tamamını muhkem diye vasf etmesinin manası budur.”[7]

Kur'ân'ın tamamını müşabih gibi gösteren Zümer Suresi'nin 23. âyeti de âyetlerin belagat, fesahat ve icaz yönleriyle birbirlerine benzedikleri ve birbirini tasdik ettikleri anlamına gelir. Yani bu âyette müteşabih kelimesi “benzer” anlamında kullanılmıştır.

Al-i İmran Suresi'nin 7. ayetinde ise, muhkem ve muteşabih kelimeleri ıstılahi anlamda Kur'ân'ın bir kısım âyetlerinin muhkem, bir kısmının da muteşabih olduğunu ifade etmektedir.


[1] Lisânü’l-ʿArab, “byn” md

[2] Hidayet Aydar, Mübin, TDV, Ankara 2021, c.31, s.438

[3] Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 182-183

[4] Said Nursi, Zülfikar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.159

[5] Bereketzâde İsmail Hakkı;  Sırat-ı Mustakîm Dergisi C IV, S.90, s,201

[6] Muhsin Demirci, Tefsir Usulü, İfav, İstanbul 2015, s. 156

[7] Râzî, Mefâtîhu'l-gayb, XVII


Yorum Yap

Yorumlar