Soru

Kuleönü Mübarekler Heyeti

Said Nursî Hazretleri'nin Mübarekler Heyeti adını verdiği talebeleri kimlerdir? İsim olarak liste yapılabiliyor mu?

Tarih: 24.11.2010 21:54:27
Okunma: 9335

Cevap

       Mübarekler Heyeti, Bediüzzaman Hazretleri’nin Isparta - Kuleönü köyü talebelerine verdiği bir ünvandır. Üstad’ın Barla’da başlattığı Risale-i Nur hizmeti bu köyün talebelerinin Bediüzzaman’a talebe olmasından sonra Isparta ve köylerinde hızla yayılmaya başlamıştır.

      Kuleönü talebeleri Risale-i Nur’un yazarak çoğaltılması, köy ve kasabalara Nur Postacıları eliyle ulaştırılması ve sonraları teksir makinesiyle çoğaltılması hizmetlerinde diğer Nur merkezlerinden çok daha fazla gayret göstermişler ve Bediüzzaman Hazretleri’nin büyük sevgi ve iltifatlarına mazhar olmuşlardır.

       Üstad’ın “Erkan-ı Sitte” adını verdiği en yakın ve en çalışkan altı talebesinden ikisi bu köyden olan Büyük Ruhlu Küçük Ali ve Hafız Mustafa Efendiler’dir. Büyük Mustafa Efendi ise, Üstadın yeğeni Abdurrahman’ın vefatı sonrasında Barla’da üstadı ziyarete ilk kez gittiğinde Bediüzzaman onun bu gelişinden büyük bir sürur duyarak teselli bulmuş, kaybettiği yeğeni Abdurrahman yerine bu Büyük Mustafa gibi otuz Abdurrahman’ın kendisine talebe olarak verileceğinin kalbine ilham olunduğunu beyan etmiştir.

          Barla Lahikası’nda Kuleönü talebelerine ait pek çok mektublar bulunmakta ve o köyden pek çokların isimleri geçmektedir. Bunların tek tek tesbit edilip haklarında yeterli malumatlar toplanması için hususi bir araştırma yapılmaya değerdir. Şimdilik Bediüzzaman Hazretleri’nin Kuleönü’lü Mübarekler Heyeti talebelerine verdiği büyük değeri ve onların hizmetteki kahramanlık seviyelerini gösteren ve bazılarının isimlerini zikrettiği birkaç mektubunu buraya alıyoruz.

           “Mübareklerin kahramanlarından büyük Abdurrahman'ın (yani Büyük Mustafa’nın), Küçük Ali'nin, Hâfız Mustafa'nın faaliyet ve gayretleri ve Hâfız Mustafa'nın bu defaki mektubundaki bazı noktaları, beni sürur yaşıyla ağlattırdı. Yalnız bu kadar var ki; bir zarf içinde gönderilen yirmibeş banknot bulundu, kimin zarfından olduğunu bilemedik. Bilirsiniz ki, bütün ömrümde kimseden hediyeleri kabul edemiyorum. Hattâ Rüşdü'nün bu defaki hediyesini reddedip hatırını kırdım, geri çevirdim. Cenab-ı Hak, beni muhtaç bırakmıyor. İnsanlara da muhtaç etmiyor. Beni merak etmeyiniz.

          Fakat Mübarekler Heyetinde öyle bir şahs-ı manevî hissediyorum ki, kaidemi ona karşı muhafaza edemiyorum. O şahs-ı manevîyi kızdırmamak ve rencide etmemek için, yalnız o paradan borç olarak beş lirayı bu bayram umûr-u hayriyesine sarfetmek için kabul ettim. Yirmisini Sabri vasıtasıyla ve namıyla geri gönderip iade ediyorum, gücenmeyiniz. Ve bilhassa (Hasan M.) gayet müstesna kalemiyle dört güzel hediyeleri pek çok kıymetdar göründü. İnşâallah bu havalide çokları şevkle kitabete sevkedecek. Böyle kuvvetli kalemleri Risale-i Nur'a ihsan eden Cenab-ı Hakk'a yüzbinler şükür.
            Mübarekler Heyetinden Mehmed'in mektubu beni çok sevindirdi. Şimdi yazdığım vakitte yanımda bulunan memleketin eşrafına okudum. O eşraflar da "Mâşâallah, Bârekâllah" dediler, hayretle alkışladılar. O mektubun ve ötekilerin birer kısmını Lâhika'ya kaydedeceğiz.
           Abdurrahman'ın birinci vârisi ve Risale-i Nur'un birinci şakirdi Büyük Mustafa'nın kapı istikbalinde arkadaşı olan Hacı Osman'ın mektubu ve o mektubdaki rü'yaları manidar ve ettiği tabir de doğrudur.
            Aziz kardeşlerim, sizinle konuştuğum bu dakika iftar vaktine yarım saat kalmış. Bayram gecesidir, hastalık şiddetlidir. Onun için fazla konuşamıyorum. Bende büyük ve tehlikeli hastalıktan, Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsinin mu'cize gibi şifa duası kerametiyle o tehlike geçti. Fakat öyle şiddetli bir öksürük, bir heyecan var ki, sizin gibi canımdan ziyade sevdiğim kardeşlerimle konuşmayı kısa kesiyorum.
            Yalnız bu kadar var ki, Isparta havalisinde yüzer genç Said'ler ve Hüsrev'ler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zaîf Said, dünyadan kemal-i istirahat-ı kalble veda etmeye hazırdır.” (Kastamonu Lahikası)

        “Mahkeme tarafından bana iade edilen, daha elime geçmeden postadan müsadere edilen mübarekler heyetinin pehlivanı Küçük Ali'nin bir mektubunu gördüm ki; her iki sene bir defa bütün Risale-i Nur'u yazmağa karar vermiş, yapmış. Bu kahramanlığı ile benim, Risale-i Nur'un birinci şakirdi olan büyük Mustafa'da hakikî bir Abdurrahman'ı ve arkasında çok Abdurrahman'ları göreceğim diye keşfiyatımı tam tasdik etmiş ve o mübarek Mustafa'nın vazifesini tam yapmış. Ve Hâfız Mustafa dahi, Hâfız Ali zamanında tam bir muavini ve vefatından sonra tam bir vârisi olduğunu hapiste gösterdi. Demek mübarek(ler) heyet-i âlîsinde, onsekiz sene evvel ümid ettiğim hizmet-i Nuriyeyi tam yapmışlar ve yapıyorlar. Ektikleri tohumlar, onlar çalışmasalar da, onların bedeline mahsulât veriyor. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz. (Emirdağ Lâhikası)

        “Hem Medreset-üz Zehra şakirdlerini, hususan Mübarekler Heyeti’ni ve Isparta Vilayetini merhum Hâfız Mustafa'nın vefatıyla ta'ziye ile Hâfız Mustafa'yı tam vazifesini yapmasıyla yirmi senede ikinci bir Hâfız Ali olarak yirmi seneden beri usanmadan, sarsılmadan Nurların neşrine çalışmasını, bütün ruh u canımızla tebrik, hem onu, hem Isparta Vilayetini, hem Medreset-üz Zehra'yı tebrik ediyoruz. Hakikaten bu merhum kahraman kardeşimiz aynen Hâfız Ali gibi vazifesini bitirdi; âlem-i nura ve berzaha Hâfız Ali ve Hasan Feyzi gibi kardeşlerinin yanına gitti. Cenab-ı Hak Risale-i Nur'un hurufatı adedince onun defter-i hasenatına hayırlar yazsın ve ruhuna rahmet eylesin, âmîn. (Emirdağ Lâhikası) 

       "Mübarek köyünden, mübarekler cemaatinden, mübarek İbrahim'in bereketli mektubunu okudum. Beni memnun eden çok sözler var içinde. Ve bilhassa benim başıma yağan yağmurdan rü'yada içmesi ve biraderzadesi Osman'ın ileride Risale-i Nur'a talebe olması için kendini okutması bizi mesrur eyledi. Cenab-ı Hak öyle mübarekleri o köyde çoğaltsın. Âmîn." (Kastamonu Lâhikası)

     "Çalışkan mübareklerden ve Nurların neşrine çok hizmet eden Hâfız Mustafa'nın yedi yaşında iken Altıncı Şua'ı ve bana bir mektub yazan tam mübarek, masum mahdumu; burada, masumlar içinde Nurlara bir iştiyak uyandıracak. Onun namı, Said Nurî olmalı; Nursî köydür, manasız olur. (Sin) olmasın, yalnız (ye) olsun; tâ Nurlara alâkasını göstersin." (Emirdağ Lâhikası)

     "Mübarekler köyünden Ali ile Hacı Süleyman ve Dinar tarafından Abdurrahman ve Himmet ve daha evvel gelen ehemmiyetli bir Nurcu hemşehrisi yanıma geldiler. Cenab-ı Hakk'a çok şükürler ediyorum ki, Mübarekler Köyü Kuleönü'nde eskisi gibi Nurlara şiddetli alâkalarını muhafaza ediyorlar. Ve onların sadakat ve ihlaslarının bir kerametidir ki: Kendime mahsus on mecmua kitablarımı lüzumuna binaen Ankara'ya gönderdiğim ve çok ehemmiyetli ve uzak yerlerden benden kitabları istedikleri aynı zamanda Kuleönü mübarekleri kendilerine mahsus Nur mecmualarını, gönderdiğim mikdarın aynı olarak Medreset-üz Zehra'nın bir hediyesi olarak bana getirdiler. Hususan Birinci Abdurrahman olan Büyük Mustafa'nın kendi el yazısı olan bütün Mektubat ve Lâhika'yı içinde buldum. Cenab-ı Hak o kitabların harfleri adedince her birisine mukabil bin rahmet ihsan etsin. Âmîn. (Emirdağ Lâhikası)


Yorum Yap

Yorumlar