Metnin tamamı şöyle geçmektedir:
Bir büyük âmir, raiyetine pederâne bir şefkat ile bakar. Eğer o âmir, zâhirî ve bâtınî bir pâdişâh-ı rûhânî olsa, merhameti pederin yüz def‘a şefkatinden ileri gittiği için, raiyetinin efradı onun hakîkî evlâdı gibi, ona peder nazarıyla bakarlar.1
Bu cümlede anlatılmak istenen hakikat, idarecilik makamının yalnızca dış düzeni sağlamakla sınırlı olmadığı, asıl maharetin ise insanın kalbine ve manevî dünyasına hitap etmesiyle ortaya çıktığıdır. Metinde geçen “zâhirî ve bâtınî bir pâdişâh-ı rûhânî” ifadesi, hem dünyevî yetkiye sahip, hem de iman, ahlâk ve vicdan bakımından insanlara rehberlik eden bir idareciyi anlatır. Böyle bir âmir, sadece kanun koyan ve ceza veren biri değildir. Aynı zamanda halkının imanını, ahlâkını ve ahiretini düşünen bir rehberdir. Bu sebeple onun merhameti, sadece bir baba şefkatiyle sınırlı kalmaz, iman kaynaklı olduğu için çok daha derin, kuşatıcı ve sürekli olur. İnsanlar da böyle bir idareciyi sıradan bir yönetici gibi değil, kendilerini hem dünyada hem âhirette koruyan bir manevî baba gibi görürler.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu ifadeyle vermek istediği mesaj şudur: Gerçek otorite korkuyla değil, şefkat, adalet ve manevî mesuliyet bilinci ile kurulur. Manevî yönü olmayan bir idare geçicidir fakat hem zahire (dış görünüş) hem batına (içe bakan) hükmeden, yani kalplere de hitap eden bir idare, toplumda güven, sadakat ve samimî bağlılık meydana getirir.
Böyle idarecilere örnek verecek olursak;
Hz. Ömer, devlet başkanı olarak adaletle hükmederken aynı zamanda derin bir iman ve takvâ sahibi olduğu için halkın gönlünde bir baba gibi yer etmiştir. Geceleri kimse görmeden halkını denetlemesi, aç kalanlara sırtında un taşıması, onun yalnızca görünürde sıradan bir âmir değil, kalplere de hitap eden manevî bir rehber olduğunu gösterir.
Selahaddin Eyyûbî, büyük bir hükümdar olmasına rağmen merhameti, affediciliği ve dinî hassasiyetiyle hem Müslümanların hem de düşmanlarının saygısını kazanmış, hâkimiyetini korkuyla değil ahlâkla kurmuştur.
Fatih Sultan Mehmed de sadece askerî ve siyasî gücüyle değil, ilme verdiği değer, âlimlere hürmeti ve adalet anlayışıyla halkın manevî dünyasında da yer edinmiştir.
Bu şahsiyetlerin ortak yönü şudur: Onlar yönetirken yalnız bedenleri değil, vicdanları ve kalpleri de idare etmiş, bu sebeple halk tarafından bir hükümdardan ziyade şefkatli bir baba ve manevî bir rehber gibi görülmüşlerdir.
Bediüzzaman Said Nursi, Hanımlar Rehberi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 58.

