Soru

Bediüzzaman Hazretlerinin Tevessülü

Bediüzzaman Said Nursi gavsı-sani den yardım istemesi ne kadar doğru. Sonuçta her türlü hâcatı Allah’a sunmak gerekiyor. Kendisi yetiş ya gavs diyor. Bunun açıklaması nedir?

Tarih: 8.10.2021 16:33:33
Okunma: 1695

Cevap

Sözlükte “yaklaşmak, sarılmak, başvurmak, sebep aramak ve maksada ulaşmak için birşeyi vasıta kılmak” anlamına gelen tevessül, dinî literatürde, bir isteğin, bir işin veya arzunun yerine gelebilmesi için ilim, amel, ahlâk veya bazı şahısları aracı kılmayı ifade etmektedir.[1] 

Ehl-i sünnet inancına göre “tevessül” haktır. Başta ayet-i kerimelere, hadis-i şeriflere, sahabe uygulamalarına ve İslam âlimlerinin görüşlerine bakıldığında tevessülün hak olduğu açık bir şekilde gözükmektedir.

Cenâb-ı Hak, şu imtihan dünyasında sebepleri icraatına perde yapmıştır. Mesela; meyveyi ağaçla, suyu bulutlarla, balı arılarla ve sebzeleri de toprağın eliyle bizlere vermektedir. Bununla beraber şifaya ilaçlar sebep olduğu gibi yaşamamıza da gıda, hava, su gibi unsurlar sebep olmaktadır. Kış mevsimi birçok bitki ve hayvanların ölümüne sebep olduğu gibi; bahar mevsimi de birçok bitki ve hayvanın yaratılmasına sebep olmaktadır. Çalışmak, tarlayı ekmek ve insanların işlerinde birbirine yardımcı olması da geçime ve rızka sebep olmaktadır. Aynen öyle de peygamberler (a.s), âlimler ve evliyalar da bizlere manevi feyiz ve bereketlerin ulaşmasına, emir ve yasakların bildirilmesine sebeptirler.

Bizler hakiki güç ve tesir sahibinin Allah olduğunu biliriz. Vesileler ve sebepler üzerinde Allah’ın kudret, rahmet ve hikmetini görür; her şeyi O’ndan bekleriz ve her şeyin gerçek sebebinin O olduğuna itikad ederiz. “(Allah’ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” [2] Gibi ayetlerin hepsi bu itikad ve kabulü bizlere bildirmektedir. Yani ister sebepler eliyle olsun ister doğrudan gelsin hakiki yardımcı ve sebep Allah’tır, ondan asla gaflet etmeyiniz manasını ifade etmektedir. Yoksa çalışmayın, gayret etmeyin ve vesileler aramayın manasına gelmemektedir.  Ehl-i sünnetin itikadı budur.  Aksi halde bu ayeti zahirine göre yorumlayarak mana verilecek olursa; bir babanın çocuğundan su istemesi, bir hastanın doktordan ilaç talep etmesi, bir kişinin arkadaşından yardım istemesi de şirk sayılmalıdır. Yine çalışmak, ekin ekmek ve insanlardan yardım istemek de şirk olarak kabul edilmelidir. Bu ise akla mantığa, İslam’ın hakikatine uygun düşmemektedir.

Tevessülün hak olduğuna dair bazı ayet-i kerimelerde şöyle buyrulmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [3] Bu ayet-i kerimede açık bir şekilde Allah’a yakın olmak için vesileler aramak yani tevessül teşvik edilmiştir.

Yine başka bir ayet-i kerime: "Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı." [4] Bu ayet-i kerimede ise; günah işleyen insanların günahlarının affı için Peygamberimize (s.a.v) gelip onun vesilesiyle af dilemeleri açık bir şekilde teşvik edilmiş ve hatta böyle yaparlarsa günahlarının bağışlanacağı ifade edilmiştir.

Ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, “hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.” [5] Buyurmaktadır. Bu ayetten anlaşılacağı üzere Allah, müminlerin savaştaki zor zamanlarında meleklerle yardım göndermiştir. Allah dileseydi o düşman ordusunu sebepsiz bir anda da helak edebilirdi. Fakat hikmetle iş gören Rabb’imiz yardımına o melekleri vesile kılmıştır. Bu Allah’ın kâinata koymuş olduğu bir kanundur. Allah muhtaç olmadığı halde vesilelerle yardımını gönderirken, insanların vesileler aracılığıyla Allah’tan yardım istemesinde ne sakınca olabilir.

Tevessülün Ölçüsü

Vesile kim olursa olsun hakiki güç ve tesir yalnızca Cenâb-ı Hakk’a aittir.

Bu sebeple tevessül eden kişi şu esasları iyi anlamalıdır.

a. Yardım ve kurtuluş sadece Allah’tan gelir. Tevessül edilen şeyler yalnızca bir aracıdır. Kişi arzusunu vesileden (aracıdan) değil Allah’tan istemelidir. Allah’tan isterken de vesilelerin Allah katındaki makbuliyetini gözeterek dua etmelidir. Mesela; “Ya Rabbi, senin katında makbul olan Hz. Muhammed hürmetine” demek gibi.

Bir türbeden ya da şeyhten bir şey istenilmez. Ancak onun Allah katındaki makbuliyetinden dolayı onu vesile ederek Allah’tan yardım istenir. Tasarruf ancak Allah’a aittir. O, dilerse verir, dilemezse yaprak dahi kıpırdamaz.

b. Kişi iyi bilmelidir ki tevessül edenlerin eşya ve hadiseler üzerinde güç ve tesirleri yoktur. Güç ve tesir yalnızca Allah’tandır.

c. Kabristanlara gidip; ağaçlara ve çalılara çaput bağlamak, mum yakmak, kabrin kendisine kurban kesmek ve “Ey falanca zat bana şunu ver.” demek de caiz değildir. Fakat istediğine ulaşmak için kabirde yatanı vesile kılarak ve onun hürmetine diyerek dua edebilir ve bu caiz olur.

Müşriklerin Putları Vesile Yapmasıyla, Müminlerin Tevessül Anlayışı Bir Değildir

Bazı insanlar, putların müşriklere vesile olamayacağını belirten ayet-i kerimelerden yola çıkarak tevessül eden Müslümanları da müşrik diye itham etmektedirler. Hâlbuki hakikatte tevessül ile putlara tapmanın arasında dağlar kadar fark vardır. Bunu vicdanı olan herkes anlar. Putları ilahlaştıran, Allah’a ortak koşan, onlara secde eden ve onları tasarruf sahibi bilerek onlara tazimde bulunan putperestlerle; Allah-u Teâlâ’ya hiçbir şeyi denk tutmayan, sadece O’na ibadet eden ve her şeyin yegâne tasarruf sahibi Rabbimiz olduğunu bilen insanları bir tutmak doğru değildir?

Tevessül Çeşitleri

1. Efdal Zâtları Vesile Yapmak

Hz. Yakup’un Evlatlarına Duası: Oğulları, “Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik.” dediler. Hz. Yakub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[6] dedi.’’

Bu ayet-i kerimede ifade edildiği gibi Yakup (a.s), oğullarının Cenâb-ı Hakk’tan kendileri için af dileme talebini kabul etmiş ve onlara bu hususta vesile olmuştur.

Bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz, “Âdem hatayı işlediğinde, dedi ki, ey Rabb’im! Muhammed'in hakkı için senden beni affetmeni istiyorum… Bunun üzerine Allah-u Teâlâ dedi ki: Ey Âdem, Ben daha onu yaratmamışken sen Muhammed'i nasıl bildin? Hz. Âdem dedi ki, Ey Rabb’im! Şüphesiz sen beni -kudret- elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde, başımı kaldırdım ve arşın direkleri üzerinde şöyle yazılı gördüm; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın Resulüdür. Bunun üzerine bildim ki, Şüphesiz sen, kendi isminin yanına ancak kullarından en çok sevdiğinin ismini katarsın. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ da dedi ki: Doğru söyledin ey Âdem, şüphesiz o, kullarımın bana en sevgilisidir. Onun hakkıyla -yani onun hürmetine- dua et, şüphesiz ben de seni affettim, eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.” [7]

Hz. Ömer’in Hz. Abbas’ı vesile yapması: Enes (r.a) şöyle demiştir: Ömer b. Hattab (r.a) kıtlık olduğu zaman Abbas b. Abdülmuttalib’i vesile ederek yağmur istedi ve “Allah’ım! Biz sana Peygamberimiz (a.s.m) ile tevessül eder ve sen de bize yağmur ihsan ederdin. (Şimdi) sana Peygamberimizin (s.a.v) amcasıyla tevessül ediyoruz. Bize yağmur ihsan eyle!” dedi. Enes (r.a) der ki; bu duanın ardından Allah yağmur ihsan etti. [8]

Bu ve benzeri birçok sahabe ve âlimlerin uygulamalarında görülüyor ki Allah katında yüksek fazileti ve kıymeti olan zatları vesile yaparak Allah’tan yardım ve mağfiret dilemek caizdir, yapılması da teşvik edilmiştir.

2. Salih Amel ile Vesile Aramak

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.”[9] 

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz, İsrailoğulları’ndan üç salih adamın geceyi geçirmek üzere bir mağaraya sığındıklarını, yağmur sebebiyle büyük bir taşın yuvarlanıp mağaranın ağzını kapattığını, çaresiz kalan bu adamların salih amellerini vesile kılarak Cenab-ı Hakk’a dua ettiklerini ve sonunda o taşın peyderpey Allah’ın izniyle mağaranın ağzından çekilip kurtuldukları anlatmaktadır.[10] 

Yukarıda bahsedilen ayet ve hadisten anlaşılıyor ki Allah’tan yardım istemek için salih amelleri “vesile” yapmak hem Allah’ın emri hem de Peygamberimizin (s.a.v) tavsiyesidir.

3. Hayatta Olanları Vesile Yapmak

Osman bin Huneyf (r.a) dan rivayete göre gözleri görmeyen bir adam Peygamberimize (s.a.v) geldi ve: “Allah’ın bana afiyet vermesi için bana dua et.” dedi. Resulullah (s.a.v) de: “İstersen dua edeyim ama sabretmen senin için daha hayırlıdır.” buyurdu. Adam dua et dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v), ona güzelce abdest almasını ve şu dualarla dua etmesini emretti: “Allah’ım rahmet peygamberin Muhammed ile senden istiyor ve sana yöneliyorum. Bu ihtiyacım konusunda ben Rabb’ime yöneliyorum. Allah’ım o peygamberini bana şefaatçi kıl.”[11]  

4. Vefat Etmiş Olanları Vesile Yapmak

Haşim oğlu Esed kızı Fatıma (r.a) vefat edince, Peygamberimiz (a.s.m), “O Allah ki, diriltir ve öldürür. O, ölümsüz olan diridir. Affet, ona hüccetini telkin et, yani vereceği cevabı öğret, gireceği yeri ona genişlet... Nebinin ve benden önceki nebilerin hakkı için, bunu yap. Şüphesiz sen, merhamet edenlerin en merhamet edenisin...” [12] diye dua etmiştir.

Hatîb-i Bağdâdi Târih'inde İmam-ı Şâfiî Hazretlerinin de şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Ebû Hanîfe'nin kabrini ziyarette saadet ve bereket buldum. Her gün onun kabrini ziyaret etmeyi adet edinmişim. Bir ihtiyacım olduğunda bulunduğum yerde iki rek’at namaz kılıp Ebû Hanife'nin kabrine giderim. Onun kabri yanında ihtiyacımı Cenâb-ı Hakk’dan dilerim. Çok zaman geçmeden ihtiyacım yerine gelir. [13]

5. Camid Varlıkları Vesile Yapmak

"Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabb’iniz den size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi."[14]

Burada Cenâb-ı Hak; İsrailoğulları’na içinde suhufların bulunmuş olduğu bir tabutun Talut’a gelmesinin onun hükümdarlığına bir alâmet ve müminlere sekineye vesile olacağını söylemektedir.

Bu ayetten anlaşılacağı üzere bazen cansız bir şey dahi Allah’ın lütfuna, rahmetine ve yardımına vesile olmaktadır.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere dinimizce tevessül haktır ve İslam tarihi boyunca uygulana gelmiş bir hakikattir. Yukarıda bahsi geçen ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, sahabe uygulamaları ve İslam âlimlerinin görüşleri tevessülün hakikatini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

 

[1] Fikret Karaman v.dğr., “tevessül”, Dini Kavramlar Sözlüğü (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2006), 659.

[2] Fatiha, 1/5.

[3] Maide, 5/35.

[4] Nisa, 4/64.

[5] Enfâl, 8/9.

[6] Yusuf, 12/97-98.

[7] Hâkim, el-Müstedrek, 2: 722, h. No: 4287.

[8] Buhârî, “İstiska”, 3.  

[9] Bakara, 2/153.

[10] Buhârî, “İcâre”, 12., Müslim, “Zikir”, 100.

[11] Tirmizî, “Daavât”, 118.

[12] Ebu’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat (Kahire: Dâru’l-Harameyn, , 1995), 1: 67 (h. No: 189).

[13] Ebü’l-Abbâs Zeynüddîn (Şihâbüddîn) Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf eş-Şercî ez-Zebîdî. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sahih Tercemesi ve Şerhi, trc. Kâmil Miras (Ankara: DİB Yayınları, 1987). 4: 197.

[14] Bakara, 2/248.


Yorum Yap

Yorumlar