"Cenab-ı Hak ihsânını bazen bazıları ihsâs etmemesi büyük bir ihsândır " (Emirdağ Lâhikası, 1. Cilt, mektup: 34) Burada ne demek istiyor?
Allah (c.c) insana sayısız nimetler vermiştir. Bu nimetler Allah’ın (c.c) rızasını ve ebedi cenneti kazanmak içindir. İnsan bu nimetleri bazen günahlarda kullanarak ebedi hayatını mahveder. Hâlbuki Allah (c.c) kullarının ebedi cenneti kazanmalarını ister. Âyet-i kerimede mealen “Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah (c.c) ahireti (kazanmanızı) istiyor.”[1] buyrulmuştur. Allah-u Teâlâ bazen, kulunu günahlardan uzaklaştırmak için verdiği nimetleri geri alır. Aslında günah işlemesine engel olan bu durum onun için bir rahmet ve nimettir. Yani Allah nimetini o kuluna hususi kılmamakla ona büyük bir ihsanda bulunmuştur.
Mesela zenginlik bir nimettir. Buna şükretmek gerekir. Ancak bazen zenginlik insanı ibadetten uzaklaştırır ve günahlara dalmasına sebep olur. Allah’ın (c.c) nimet olarak verdiği zenginlik günahlarda kullanıldığında gerçek bir musibete dönüşür. Bu durum insanın ahiretini mahveder. Allah (c.c) bazı insanlardan zenginliği alarak onu günahlardan uzaklaştırmak ister. Kul bunun farkına vararak tövbe eder ve Rabbine yönelirse, zahiren bir nimetin kaybolması veya ihsanın elinden alınması gibi gözüken bu hal onun için tam bir ihsandır. İhsanın elinden alınması gibi görünen bu hadise kendisi için büyük bir nimete ve ihsana dönüşür. Dünyaya bedel ahireti kazanmaya vesile olan bu gibi musibetler nimet ve ihsan hükmündedir. Elbette o zenginliğin alınması ona büyük bir ihsandır. Veya kendisine zenginlik verildiğinde hak yoldan çıkacak ve Allah’ı unutacak bir kimseye, Allah’ın rahmetinden ona zenginliği hiç vermemesi neticesinde, o kimsenin Allah’ın emir ve yasakları dairesinde bir hayat geçirmesi ve ahiretini bu şekilde kazanması, Allah’ın rızasına uygun bir hayat sürmesi, o kimse için büyük bir ihsandır.
Hem mesela; hayat sürekli sağlık ve afiyet içerisinde devam ettiğinde insan, dünyanın fani olduğunu ve kendisini ahiretin beklediğini çoğunlukla unutur. Dünyada ebedi kalacağını zanneder. Bu durum dünyanın fani ve geçici lezzetlerine dalmasına ve ebedi ahiret hayatını mahvetmesine sebep olur. Fakat ne zaman başına bir belâ ve musibet gelse dünyanın faniliğini, ölümün kendisini beklediğini ve ölümden sonra ebedi bir hayatın var olduğunu hatırlar. Böylelikle ölüm için hazırlık yapmaya, ahiret hayatını kazanmaya vesile olacak ibadetlere yönelmeye başlar. Bu yönüyle bakıldığında sağlık ve afiyetin o kimseden alınması o kimse için zahiri bir ihsanın yok olması iken, hakikatte büyük bir ihsandır. Zira insanı gafletten uyandırıp ibadete yönelmeye vesile olduğu için, Allah’ın (c.c) bir lütfu ve ihsanıdır.
[1] Enfal, 8/67.