"Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır." (Zülfikar, 226)
Bu metnin izahını yapar mısınız?
Cenab-ı Hak, Kur’an’ı kerimde “O ki, yedi göğü tabaka tabaka (birbiriyle âhenkli) olarak yarattı. Rahmân (olan Allah)'ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi gözü(nü) çevir (de bir bak), hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusûru bulamadan) zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir!” (Mülk, 3-4.) buyurarak dikkatlerimizi kainattaki kusursuz düzene çeker. Aklı başında olan her insan, kendi çevresinde, gözüne denk gelen bu harika düzeni görebilir. Kimi, mikroskopla atomu inceler. Kimi, teleskopla gökyüzüne bakar. Kimi, çıplak gözüyle bir çiçeğe, meyveye, kelebeğe bakar. Ve o varlıkların üzerindeki hassas düzeni ve mükemmel yaratılışı fark eder.
İşte şu kainatın sahibi Cenab-ı Hak, elbette herşeyi bilerek, görerek kudretiyle yaratıyor ve herbir varlığı hikmetiyle idare ediyor. Ne yaptığını bilmeyen, kainatın her tarafını göremeyen, hiç birşeye gücü yetmeyen bir ilah, elbette şu kainatta gördüğümüz mükemmel ve hassas düzeni kuramaz. Her biri bir tasarım harikası olan varlıklar üzerinde gördüğümüz ince, kusursuz yaratılışı meydana getiremez.
Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur. Yani bir fiili/işi kim yapmışsa, kim hangi işte uzmansa o konuda konuşmak ona düşer. Onun sözüne itibar edilir. Şu kainatı da madem Cenab-ı Hak yarattı. Her kösesine ayrı ayrı hikmetler taktı. Öyleyse şu kainatı niçin yarattığını, insanlardan ne beklediğini, şu dünyadan sonra ne olacağını da ancak o bilir. Ve bizlere yüce gayelerini ancak O anlatır.
Elbette konuşma sıfatı olmayan, şuursuz, ne yaptığını bilmeyen hayvanlarla, bitkilerle, cansız varlıklarla konuşup ilahi maksatlarını bildirmeyecek. Belki hitap edilmeye layık, akıllı, şuurlu insanlarla konuşacak. Tabiki sıradan insanlarla da değil. Razı olduğu, insanların yıldızları olan peygamberle konuşacak, emir ve yasaklarını bildirecek ve saadeti ebediyyeyi nasıl kazanacağımızı o kutlu peygamberlerle bizlere bildirecektir. Bu akli bir zorunluluktur. Yani kainatı, bu kadar sanatlı, hikmetli, yüce gaye ve amaçlarla yaratsın da kainatın en şuurlu, en kıymetli varlığı olan insana bu yüce gayeleri bildirmesin. Bu hikmetsiz, abes ve anlamsız bir iş olur. Cenab-ı Hak hikmetsiz ve abes bir iş yapmaktan münezzehtir.