Allah'a inanan ama müslümanlığı, peygamber efendimizi kabul etmeyen insanların durumu hakkında bilgi verirmisiniz?
Kelime-i şehadetin iki cümlesi birbirinden ayrılmaz, birbirini isbat eder, birbirini tazammun eder, birbirisiz olmaz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtem-ül Enbiya'dır, bütün enbiyanın vârisidir; elbette insanları Allah'a götüren bütün vusul yollarının başındadır. Onun geniş caddesinden hariç, hakikat ve kurtuluş yolu olamaz.
Hz. Peygamber'i işiten ve davasını bilen insanlar onu tasdik etmezse, Cenab-ı Hakk'ı tanımaz. Onun hakkında, yalnız Allah’a inanma, kurtuluş sebebi olamaz. Eğer hiç işitmemiş, bilmemiş ve kendisine İslami bir tebliğ gitmemiş ise bu mazur sayılır. Bildiği halde kabul etmiyorsa bu inkârdır. Mucizeleriyle, eserleriyle kâinatın medar-ı fahri ve nev'-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı inkâr eden âdem, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah'ı tanımaz.
İman, altı esasından çıkan öyle bir vahdanî hakikattır ki, farklılık kabul etmez. Ve öyle geneldir ki, parçalanma kaldırmaz. Ve öyle bir bütündür ki kısımlara ayrılması imkansızdır. Çünki her bir iman esası kendini isbat eden delilleriyle diğer iman esaslarını da isbat eder. Her biri her birisine gâyet kuvvetli bir büyük delil olur. Öyle ise bütün erkânı, bütün delilleriyle sarsmayan batıl bir fikir, hakikat nazarında bir tek rüknü, belki bir hakikatı ibtal edip inkâr edemez.
İslâmiyet, iltizamdır; iman, iz'andır. Diğer bir tabirle: İslâmiyet, hakka taraftarlık ve teslim ve boyun eğmedir. İman ise, hakkı kabul ve tasdiktir. Bazı dinsizler Kur’anın hükümlerine şiddetli taraftarlık gösterebilirler. Sonra bazı mü'minler de Kur’anın hükümlerine taraftar olmayabilirler. İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz.