Asay-ı Musa'da Yedinci Mesele'de geçen; “Hususî bir yere bakmayan ve îmânî hakîkatler gibi umum kâinâta bakan nefiyler ve inkârlar, -zâtında muhâl olmamak şartıyla- isbat edilmezler diye, ehl-i tahkîk ittifâk edip bir düstûr-u esâsî kabul etmişler" cümlesini izah eder misiniz?
“Hususî bir yere bakmayan ve îmânî hakîkatler gibi umum kâinâta bakan nefiyler ve inkârlar, -zâtında muhâl olmamak şartıyla- isbat edilmezler” diye, ehl-i tahkîk ittifâk edip bir düstûr-u esâsî kabul etmişler[1]
Sadece belirli bir yerle veya dar bir alanla sınırlı olmayan, geniş bir alana hitap eden konular örneğin imanî hakikatler, yani Allah’ın varlığı, birliğinin delilleri, peygamberlik, ahiret hayatı, vahiy gibi konular, kâinatın her yönüne hitap eder. Bu tür hakikatlerin delilleri, tüm varlık âleminde gözlemlenebilir. Eğer bu tür hakikatler zatında muhal değilse -iman hakikatlerinde olduğu gibi- yani mantıken mümkün olduğu sürece, onun varlığına dair bir iddianın ispat edilebilir olabileceği söylenir. Ancak, nefiy (yokluk) iddialarının ispatı bu bağlamda zordur. Çünkü yokluğu ispat etmek için her yerde bulunmuş ve "orada yok" olduğunu görmüş olmak gerekir. Bu ise insana nispeten mümkün olmayan bir şeydir.
Örneğin; Ramazan hilâlini şek gününde ispat etmek ve “süt konservelerine benzeyen Hindistan cevizi bahçesi yer yüzünde vardır" diye dâvâ etmekte iki ispat edici, bin inkâr edici ve nefyedicilere galip gelip dâvâyı kazanır. Çünkü ispat eden yalnız bir Hindistan cevizini veyahut yerini gösterse kolayca dâvâyı kazanır. Onu nefiy ve inkâr eden bütün yeryüzünü aramak, taramakla hiçbir yerde bulunmadığını göstermekle dâvâsını ispat eder. Hatta geçmiş zamanı da göstermesi gerekir. Bu ise muhal ve imkânsızdır. Demek yokluğun ispatı mümkün değildir.
Aynen bunun gibi bir kimse "Allah yoktur", “cennet ve cehennem yoktur”, “haşr yoktur” derse, bu iddiasını ispat etmek için kâinatın her köşesine hâkim olması, bütün varlıkları gözlemlemesi, bütün görünen ve görünmeyen âlemlere nazara yetişmesi gerekir. Lâkin bu durum hiç bir cihetle mümkün değildir, muhaldir.
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Asay’ı Musa, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 23-24