Soru

Azim ve Hırsın Tanımı / Farkı

Azim ve hırsın tanımlarını yapar mısınız? Birbirinden farkları nelerdir? Ne yaparsak azimli oluruz, ne yaparsak hırslı oluruz? Örneklerle açıklar mısınız?

Tarih: 17.10.2024 13:00:36

Cevap

HIRS ve AZİM'İN TANIMI

Sözlükte hırs; “bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, şiddetli ve sonu gelmeyen istek, taşkın arzu, aç gözlülük” gibi anlamlara gelmektedir.[1] Istılahta genellikle mal, mevki, şöhret, ilim gibi maddî veya mânevî imkânları elde etme yahut daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme hususunda kişinin bütün benliğini saran tutkular için kullanılır.[2] Hırsta sebepleri atlamak vardır. Ahlak ve erdemli olmanın önemi yoktur. Her yol mübahtır. Bu sebeple mekruh ve harama girmek netice verebilir. Ayrıca teennî ve sabır yoktur. Tevekkül ve kanaat yoktur. Bu sebeple hırs hasaret getirir denilmiştir.

Azim ise sebeplere ve âdetullaha riayet ederek teenni ile yapılan mücadele, gayret ve çalışmadır. Azim; sabırla meşru dairede yani Allah'ın helal kıldıkları üzerine takip edilen yoldur. Örneğin kişinin zengin olmak için helal dairede, sabırla, teenni ile, bütün basamaklara uyarak, harama düşmeden gayret etmesi azimdir. Nitekim “Ve (yine bildirilmedi mi ki) şübhesiz insan için, (kendi) çalıştığından başkası yoktur!”[3] âyeti bu hakikate işaret etmektedir. Ancak kişinin zengin olmak için acele etmesi, sebepleri yok sayması, teenniyi elden bırakması, haram helal fark etmeksizin her yola ve kazanca tamah etmesi, neticede doğan sonuca tevekkül ve kanaat etmemesi vb. ise hırstır.

Yahut bir kişi çok arzuladığı amacı uğruna bir sınava girer. Eğer kişi bu sınavı kazanmak uğruna düzenli çalışır, sabırla programını takip eder, başkalarının hakkına girmeyecek şekilde o basamakları tek tek gayretle çıkarsa bu azimdir. Ancak aynı kişi bu sınavı kazanmak için erdemi ile çalışmayı terk ederse, gayretle dersilerini ve programını takip etmezse, bazı sebeplere uymazsa ancak hedefine ulaşmak için de basamakları atlayarak, kısa yoldan, gayr-ı ahlaki ve helal olmayan yollardan devam eder kopya, torpil, soruları çarpma vs yollara sulük ederse bu azim değil hırs olur. 

Rabbimiz insanlardan bazı kimselerin çok hırslı olduğunu şu âyetlerle bizlere bildirmiştir;  

“(O ateş, Hakk'a) arkasını dönüp (itâatten) yüz çeviren ve (mal) toplayıp da saklayan kimseyi (kendine) çağırır! Şüphesiz ki insan, çok hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır!”[4]

Allah, Yahudilerin dünyaya ve dünya malına olan hırslarının diğer insanlardan hatta müşriklerden ne kadar fazla olduğunu bize şöylece haber vermektedir;

And olsun ki, onları hayâta karşı insanların, hattâ şirk koşanların en hırslısı bulursun! Her biri bin sene yaşatılmayı arzu eder. Hâlbuki (çok) yaşatılması, onu azabdan uzaklaştırıcı değildir. Allah, ne yaparlarsa hakkıyla görendir.”[5]

Cenab-ı Hak insanların kadınlara, oğullara, altın ve gümüş yığınlarına, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlüğün çekici kılındığını ifade etmektedir.[6]

İnsanoğlu büyürken beraberinde iki şeyinde büyüdüğü Rasul-u Ekrem (s.a.v) tarafından bizlere bildirilmiştir. Bu iki şey ise mal sevgisi ve uzun ömür isteğidir.[7] Bu gerçekten hayatın içerisinde çokça karşılaştığımız bir gerçektedir. İnsanoğlu henüz genç ve delikanlı iken mala düşkünlüğü çok göze çarpmamaktadır. Ancak ilerleyen yaşlarda büyük bir hırsla mal biriktirmeye gayret eder. Yine genç bir kimse ölümden çokça korkmazken yaşı ilerlemiş bir kimse daima ölüm korkusu ile yaşamaktadır.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE GÖRE HIRS

Bediüzzaman Hazretlerine göre hırs bir hastalık ve zillettir. Sefalete ve şükürsüzlüğe sebep olur. İslâmî hayata en büyük zararlardan biri hırstır. Ona göre hırs hayatta en geniş daireden en dar daireye kadar, en cüzi ferde kadar kötü etkisini gösterir.[8]

Üstadımız Said Nursi Hazretlerine göre, hırs mahrumiyet sebebidir. Örneğin bir ekmeğin üretilmesi için bazı uyulması gereken şartlar vardır. Buna göre önce tarlaya buğday ekilmeli, bu ziraat uzun bir süreç takip edilmeli, daha sonra harmana ve değirmene gidip un haline gelmeli ve son durak olarak fırında pişmelidir. Bütün bu basamaklara teenni ile uyulmalıdır. İşte hırs bu basamakların atlanmasına yahut eksik bırakılmasına sebep olur ki bu da maksadı sonuca ulaştırmaz. Neticede kişi ekmekten mahrum kalır.[9]

Hırsın ortaya çıkmasına sebep olan en önemli faktörlerden birisi israftır.[10] Çünkü israf eden kimsenin parası, eşyası, gıdası hızlıca tükenecek o da ihtiyaçlarını tekrardan karşılayabilmek için helal ve haram sınırlarını aşarak, teenni ile hareket etmeyerek, sebeplere uymayarak hırs ile saldıracaktır.

Bediüzzman Hazretlerine göre hırs üç şeyi netice vermektedir;

1- Bunlardan ilki kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise çalışma şevkini kırar. Kişiyi şükür yerine şikâyete sürükler. Helal, meşru, az malı terk ettirip gayrı meşru, zahmetsiz mal arayışına sokar. Bazen bu yolda izzet ve haysiyetini feda etmek durumunda kalır.

2- İkincisi mahrumiyet ve zarardır. Kişi hırsı sebebiyle hedeflerini kaçırır, küçümsenir, yardımlardan mahrum kalır.

3- Üçüncüsü ve en tehlikeli sonucu ise ihlasın kırılmasıdır.[11]

HAKİKİ HIRS MI MECAZİ HIRS MI?

Bediüzzaman Hazretlerine göre hırs mecazi ve hakiki olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mecazi hırs; insanın geçici, zail olan mala, şöhrete ve gösterişe sebep olan makam sevgisine olan şiddetli hırsına denmektedir. Hakiki hırs ise gerçek makam olan manevi mertebelere ve Allah’a yakınlaştıracak derecelere, ahiret azıklarını hazırlamaya ve iyi, hoş, sevimli amelleri yapmaya karşı gösterilen hırsa denilmektedir.[12]

Mecazi hırs; yerilen, çirkin görülen bir haslettir. Zira Yahudiler, müşrikler başta olmak üzere bir kısım insanlar dünyaya olması gerekenden daha fazla tamah göstermiş ve imtihanı kaybetmişlerdir. Bazı insanların kadın, evlat, altın, gümüş ve hayvanlara olan düşkünlükleri Allah sevgisinin önüne geçmiş, onlara ahiret hayatını unutturmuştur. Kur’ân’da ve hadislerde İslâmiyet’in hoş görmediği hırs çeşidi budur. Bir diğer cümle ile kişi hedeflerine ulaşmak için girdiği yolda Allah’tan uzaklaşıyor, ahireti unutuyor, ibadetlerini terk ediyor, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri beğenmiyor, başkalarına zarar veriyor, şükür ve kanaat etmiyor, haram kazanıyorsa bu zararlı olan ve sakındırılan hırstır.  

Yoksa dünya malını Allah hesabına, ailesini geçindirmek ve müminlere infak etmek amacıyla helal daireden kazanan ve kazandığını zekât, hac gibi mal ile yapılan vecibelerini yerine getirmeye kullanan kimseler bu nevi hırsa düşmüş kimseler olarak değerlendirilmemelidir. Zira Bediüzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu tanımda kişiyi Allah’a yakınlaştıracak derecelere yükselmek için gösterilen hırs, ahiret azığı olacak işlere gösterilen hırs ve salih amellere hırs bu nevi ibadetlere örnek gösterilebilmektedir.  

Nitekim Allah De ki: “Allah'ın, kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kıldı?” De ki: “Onlar, dünya hayâtında îmân edenler içindir (kâfirler de bu vesîle ile yararlanırlar); kıyâmet gününde (ise) hâlis olarak (yalnız mü'minlere mahsustur)… buyurmaktadır.[13] Âyetten de anlaşılacağı üzere Allah’ın yeryüzünde yarattığı rızıklar mü'minler için yaratılmışdır. Mü'minler bu malları kazanmak için elbette çalışacak, azmedeceklerdir.

Cenab-ı Hak başka bir âyette ise insanlara verdiği servetin ahiret hesabına da kullanılması gerektiğini söylemektedir. Bu ise zekât, sadaka, ikram, hayır vb. işler ile Allah hesabına harcamak ile mümkün olur. Aynı âyetin devamında “Dünyadan da nasibini unutma” buyurulmakta, çalışmak ve kazanmak noktasında mü'minler uyarılmaktadır.[14]

Sevgili Peygamberimiz (sav); “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünya için) çalış, yarın öleceğini zanneden kişinin korkması gibi (günahlardan) kork”[15] demekte, insanları dünya hayatında çalışmaya, kazanmaya yönlendirmektedir.

DÜNYA’NIN ÜÇ YÜZÜ

Yukarıda bahsi geçen âyetleri Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu şu harika bakış açısı ile değerlendirmek de birçok sorunu izale edecektir. Ona göre dünyanın üç yüzü vardır.

Biri Allah’ın isim ve sıfatlarına bakar, onların nakışlarını gösterir, onlara ayna olur. Dünyanın bu yüzü gayet güzeldir, nefrete değil; sevilmeye, muhabbete uygundur.

Dünyanın ikinci yüzü ise ahirete bakar, ahiretin tarlasıdır. Cennetin mezrasıdır. Ahirette kişiyi kurtaracak sevaplar, iyilikler burada gerçekleşir. Kişiyi cennete ulaştıracak salih ameller bu dünyada işlenir. Dünyanın şu yüzü de evvelki yüzü gibi güzeldir. Yerilmeye değil, muhabbete lâyıktır.

Dünya’nın üçüncü yüzü haramlara, günahlara, nefsin hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan yüzüdür. Şu yüz çirkindir, fenadır, pistir, yok olacaktır, elemlidir, aldatıcıdır.

İşte mü'minler dünyanın bu yüzünden kaçınmalıdır. Dünyanın bu yüzünü sevmek, hadisteki ifadesiyle bütün hataların başıdır.[16]

İşte Allah’ın insanlara verdiği şu haslet dünyanın ilk iki yüzüne baktığı müddetçe hayırdır, güzeldir, sevimlidir.


[1] İbn Manzur, Lisânü’l-ʿArab, “ḥrṣ” md.

[2] Mustafa Çağrıcı, Hırs, DİA, İstanbul 1998, c.17 ,s.383-384

[3] Neml, 39

[4] Mearic, 17-19

[5] Bakara, 96

[6] Al-i İmran, 14

[7] Buhari, Rikak, 5; Muslim, Zekât, 113

[8] Nursi ,Mektubat-2, s.510

[9] Nursi ,Mektubat-1, s.118

[10] Nursi, Lemalar, s.152

[11] Nursi, Lemalar, s.152

[12] Nursi, Mektubat-1, s.24

[13] A’raf, 32

[14] Kasas, 77

[15] Münavi. Feyzü’l-Kadir, c. 2, s.12

[16] Nursi, Sözler, 296


Yorum Yap

Yorumlar