Soru

Müslümanların Dünya İşlerinde Başarılı Olmasının Sırrı

Lemalar 128.sayfa ilk paragrafta; mesela müslümanları teknoloji ya da mimari vs. yönünden gelişime teşvik etmek yanlış mı olur? Üstad Hazretlerinin terakkiyat ve asayişi te’min etme olarak gördüğü yol nedir?

Tarih: 29.09.2024 22:25:36
Okunma: 120

Cevap

Bediüzzaman Hazretleri Müslümanların dünyevi terakki anlamında gayret göstermelerini elbette yanlış bulmamaktadır. 7. Notaya bütünüyle bakıldığı vakit mevzu daha anlaşılır hale gelmektedir. Nitekim Bediüzzaman hazretleri burada ehl-i imanın geri kalmasının ve fakir hale düşmesinin sebebi olarak iman ve İslamiyeti gerekçe sunanlara cevap vermektedir.

Ey dîvâne baş ve bozuk kalb! Zanneder misin ki Müslümanlar, dünyayı sevmiyorlar. Veyahud dünyayı düşünmediklerinden fakir hâle düşmüşler ve îkāza muhtaçtırlar. Tâ ki; dünyadan hisselerini unutmasınlar. Senin zannın yanlıştır. Tahmînin hatâdır. Belki hırs şiddetlenmiş, onun için Müslümanlar fakir hâle düşüyorlar. Çünkü mü’minde hırs, sebeb-i hasâret ve sefâlettir.[1]

Buradan da anlaşıldığı üzere Bediüzzaman Hazretlerine göre Müslümanların fakir düşmelerinin sebebi sanıldığının aksine dünyaya karşı şiddetli bir arzu ve hırs göstererek onu elde etme çabalarıdır. Zira Müslümanda hırs mahrumiyete sebeptir. Maksadına ulaştırmaz.

Eğer sizin böyle cebren ehl-i îmânı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, memlekette âsâyiş ve emniyeti te’mîn ve kolayca idare etmek ise, kat‘iyen biliniz ki: Hatâ ediyorsunuz! Yanlış yola sevk ediyorsunuz. Çünkü i‘tikādı sarsılmış,ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde âsâyişin te’mîni, binlerle ehl-i salâhın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binâen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevk olunmaya ve teşvîk edilmeye muhtaç değildirler. Terakkıyât ve âsâyişler, bununla te’mîn edilmez. Belki mesâîlerin tanzîmine ve mâbeynlerindeki emniyetin te’sîsine ve teâvün düstûrunun teshîline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i dîniye ile olur.”[2]

Yani ehl-i imanı zorla dünyevileşmeye ve dinden mahrum bir medeniyete sevketmekteki amaç eğer idare ve asayişin temini ise bunun da büyük bir hata olduğu söylenmektedir. Zira bu şekilde, dünyevi terakki elde edilemeyeceği gibi asayiş ve güvenlik de sağlanamayacaktır. İman ve İslamiyet vicdanlı ve merhamet sahibi bireyleri netice verdiği gibi bundan uzaklaşmak elbette inancı sarsılmış ahlakı bozulmuş bir toplumu meydana getirir. Çünkü güzel ahlakın kaynağı iman ve İslamiyet’tir. Bozuk bir toplum ise anarşi ve kargaşa doğurur. Bu da asayiş ve güvenliği tehlikeye atarak beşerin huzurunu bozar ve idareyi daha da zorlu hale getirir.

Dolayısıyla ehl-i iman, kuralları dinden tecerrüt etmiş bir medeniyet tarafından konulmuş olan dünyaya yönledirilmeye muhtaç değildir. Ehl-i imanın yapması gereken:

  • Mesailerini tanzim yani çalışmalarını düzenli hale getirilmeli
  • Kendi aralarında güvenliği tesis etmeli
  • Teavün düsturunu yani yardımlaşmayı esas tutmalıdır.

İşte ehl-i imanın terakki edip gelişmesi bu üç hakikatin sağlanması ile mümkündür. Bu da ancak dinin emirlerine uygun hareket eden takva sahibi birer Müslüman olmakla gerçekleşebilir.  


[1] Lem‘alar, 127

[2] Lem‘alar, 127


Yorum Yap

Yorumlar