Sekizinci Lema’da geçen şu kısmı, devamıyla birlikte izah eder misiniz?
Madem hakîkat budur. Ben kat‘î bir sûrette i‘tirâf ediyorum ki, hayatım istikâmetsiz gitmiş, kalbim sekāmetten kurtulmamış. O kudsî emrin imtisâlinden, belki yüz derece uzağım.
Bediüzzaman Hazretleri gerçeği bu şekilde ifade ettikten sonra kesin bir dille itiraf sadedinde şöyle demektedir: Hayatım istikâmetsiz gitmiş. Kalbim manevi hastalıklardan kurtulmamış. Hûd sûresindeki “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emrini layıkıyla yerine getirmekten yüz derece uzağım. مُتِمُّ
Tekrar ifade etmek gerekirse, bu kısımda Hz. Üstad’ın kendi hayatının istikâmetsiz geçtiğini ve manevî, kalbî hastalıklarının devam ettiğini ifade etmesini “Hasenetül Ebrar seyyiatül Mukarrabin”[1] ölçüsüyle değerlendirmek ve o şekilde anlamak gerekir. Aksi halde Bediüzzaman Hazretleri gibi bütün ömrü iman ve Kur’ân’a hizmetle geçmiş istikâmetli bir zat hakkında şüphe ve vesveseler kaçınılmaz olacaktır.
Fakat وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ sırrı ile o ni‘mete bir şükür olarak derim ki: O bin üç yüz iki (m. 1884) tarihi ise, Arabî tarih i‘tibâriyle olsa, Kur’ân okumaya başladığım aynı tarihe tevâfuk eder. Ve Rûmî tarihi hesabıyla olsa, ilme başladığım tarihe tevâfuk eder. Öyle ise o îmâ edilen ferd olabiliriz.
Fakat “Ve Rabbinin ni'metine gelince, artık (onu şükranla) anlat!”[2] âyetinin sırrıyla Hz. Üstad, kendisine ihsan edilen nimete şükür olarak şöyle demektedir: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”[3] âyetinin ebced değeri hicrî 1302 etmektedir. Arabî tarih itibariyle olsa miladî 1884 senesini göstermektedir ki Hz. Üstad’ın Kur’ân okumaya başladığı tarihe işaret etmektedir. Eğer Rumî tarih hesabıyla olsa o vakit miladî 1886 senesine denk gelmektedir ki bu tarih Hz. Üstad’ın 9 yaşında iken ilim tahsil etmeye başladığı tarihtir. Öyle ise bu âyetin her asırdaki binlerce ferdinden birisi de Bediüzzaman Hazretleri olduğuna gizli, ince ve dolaylı bir işaret vardır, denilebilir.
Halbuki şahsen bütün hayatı sakîm ve istikâmetsiz olan bir ferde istikâmetle îmâ edilse ve gayr-i müstakîm iken müstakîmler içine idhâl edilse, elbette o ferdin mazhar olacağı âsârın istikâmetine îmâdır.
Halbuki Hz. Üstad’ın ifadesine göre, bütün hayatı istikâmetsiz ve manen hastalıklı olan bir şahsa bu âyet-i kerime, istikâmet üzere yaşayacağını ve istikâmet ehli olacağını işaret etmektedir. Demek buradaki işaret Bediüzzaman Hazretlerinin şahsına değildir. Belki yazdırılması O’na nasib olan Nur Risalelerinin istikâmetine, hak ve dosdoğru oluşlarına dolaylı bir işarettir.
Ve o âsârın istikâmeti o tarihte başlayıp, dalâlet yolları ve zulümât tarîkleri içinde sırât-ı müstakîmi gösterecek ve اِسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ emrini imtisâl edecek demektir.
Ve o Risale-i Nur eserlerinin istikâmeti 1884-86 senelerinde başlayıp bu dehşetli asırda insanlara batıl, sapkın ve yanlış olan yollar içinde (kominizm, sekülerizm, materyalizm, hadis ve sünneti kabul etmeyen akımlar gibi) en doğru ve en güzel yol olan Kur’ân ve sünnetin yolunu apaçık gösterip ispat edecektir. Ve “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”[4] emrini tam anlamıyla yerine getirecektir, demektir.
Yani bu asırda insanlara dosdoğru olan hak ve İslâmiyet yolunu gösterip Kur’ân’ın hakikatlerini eksiksiz ve şüphesiz olarak izah ve ispat eden Risale-i Nur eserlerinin telifi Bediüzzaman Hazretlerine nasip olmuştur. Ve O’nun vasıtasıyla bu asrın insanlarına ulaştırılmıştır. Bu noktadan Risale-i Nurların Hz. Üstad’ın hayatıyla tam bir alakası ve sağlam bir irtibatı söz konusudur. Bu âyetin işaret ettiği tarih ise (1884-86) Nur Risalelerinin müellifi olan Hz. Üstad’ın Risale-i Nurun çekirdekleri ve esasları hükmünde olan Kur’ân öğrenip ilim tahsiline başladığı tarihlere işaret ettiğinden, bir bakıma Nur Risalelerinin istikâmeti de başlamış, demektir. Zira Rabbimiz, bu asrın en istikâmetli bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatını, Hz. Üstad’ın eliyle bu ümmete ulaştırmıştır.
Evet, lillâhilhamd Risâle-i Nûr eczâları, Kur’ân’ın bu mu‘cizâne îmâ-yı gaybîsini bilfiil göstermiştir, meydandadır.[5]
Allah’a hamd olsun ki Risale-i Nur’un her bir risalesi, Kur’ân-ı Hakîm’in mucize olarak haber verdiği gayba dair bu işaretini bizzat göstermiştir. Nur Risaleleri meydandadır, bakılabilir.
Evet Risale-i Nur;[6] iman ve Kur’ân hakikatlerini, sarsılmaz delillerle ispat ederek çok kuvvetli bir imanı insanlara kazandırır. Ve tam sünnet-i seniyye üzere bir şuur ve anlayışı temin ederek insanların istikâmet üzere yaşamalarına sebep olan manevî bir Kur’ân tefsiridir.
[1] “Ebrarın (hayırlı ve iyi insanların) bazı sevabları, mukarrebler (Allah'a en yakın insanlar) için günah gibidir.” Meselâ bir müslüman teheccüd namazına kalkmasa bu yüzden kimse onu kınayamaz ancak bir Allah dostu teheccüde kalkmasa bu onun için günâh mesâbesindedir.
[2] Duhâ, 93/11.
[3] Hud sûresi, 112’den
[4] Hud sûresi, 112’den
[5] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 162
[6] Risale-i Nur Külliyatı: Bediüzzaman Hazretlerinin Isparta’nın Barla Kasabası’na sürüldüğü 1927 yılından itibaren 23 sene içinde Kur’an’dan gelen ilhamlarla yazdığı ve yüz otuz risaleden oluşan manevî bir Kur’ân tefsiridir.
Batı kaynaklı dinsizlik fikirlerinin Müslümanları etkilemesi sebebiyle, İslâm dünyası maddi manevi büyük bir gerilemenin içerisine düşmüştür. Bunun neticesinde, İslâm toplumlarında birlik beraberlik dağılmış, iman zayıflamış, İslâm ahlakı bozulmuş ve Müslümanlık şuuru oldukça zedelenmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri, bütün bu dertlerin ana kaynağını, “iman zayıflığı” olarak teşhis etmiştir. Bu yüzden bütün ömrünü iman hakikatlerinin ispatına ve imansızlık hastalığının tedavisine vakfetmiştir.
Bu sebeple Risale-i Nur Külliyatının ana konusunu, iman hakikatlerinin ispatları oluşturur. Risale-i Nur; Allah’ın varlığı ve birliği, ebedî ahiret hayatının muhakkak geleceği, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğu ve Hz. Muhammed (sav)’in hak peygamber olduğu gibi iman esaslarını akılda hiçbir şüphe bırakmayacak açıklıkta, hatta en inatçı dinsizleri susturacak bir kuvvette, Kur’anî bir metotla ispat eder.
Ayrıca; ibadet, sünnet, güzel ahlak gibi konuları, bunların neler olduğundan ve nasıl yapılacaklarından ziyade, neden yaşanması gerektiğini son derece ikna edici izahlarla ispat eder. Çünkü bunların nasıl yapılacakları zaten biliniyor ve kitaplarda mevcuttur. Önemli olan insanların bunlara inanması ve yaşamaya azmetmesidir. İşte Nur Risaleleri, bu noktaya hizmet etmektedir.