Risale-i Nur hangi ilimlerden bahseder?
Risale-i Nur; Hadis, Tefsir, Belagat, Mantık, Kelam, Fıkıh, Sosyoloji, Psikoloji gibi bazı ilimlerden bahseder. Bir kısmından usuller itibariyle bahseder. Bir kısmından sadece gelen sorular üzerine bahseder. Bununla birlikte Risale-i Nur bir fıkıh veya hadis veya mantık kitabı değildir. Fakat Risale-i Nur hem Tefsir hem de kelam ilmi sınıfına dahil edilebilir.
Risale-i Nurun Tefsir olması cihetini ele alırsak şunları söyleyebiliriz:
Risale-i Nur bir Kur’ân tefsiridir. Fakat tefsirlerin çoğunlukla yaptığı gibi âyetleri, cümle cümle, kelime kelime tefsir etmez. Onun yerine, bu asır insanlarının çok daha fazla ve aciliyetle muhtaç oldukları Kur’ân hakikatlerini izah ve ispat eden mânevî bir tefsirdir. Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur’un Kur’ân tefsirindeki yerini bizzat kendisi şöyle açıklar: “Tefsir iki kısımdır: Birisi, malum tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler. İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle (delillerle) beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel (özet) bir tarzda derc ediyorlar (alıyorlar). Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid filozofları susturan bir mânevî tefsirdir.”
Buradan anlaşılıyor ki Risale-i Nur, zamanın imansızlık asrı olması sebebiyle, Kur’ân’ın en temel esasları olan iman hakikatlerini, yine Kur’ân âyetlerinin mânâlarına dayanarak izah ve ispat etmeye ağırlık vermiş mânevî bir tefsirdir.
Kelam ilmi olması ciheti noktasında şunları söyleyebiliriz:
Risâle-i Nur, baştan sona tetkik edildiğinde onun kendine has bir metodla adeta yeni bir kelâm metodu ortaya koyduğu görülecektir. Risale-i Nurda Kur’an’ın ortaya koyduğu bir yol vardır ki, bu, Allah’a ulaşmada en kısa ve en kolay olan yoldur. İşte kelâm ilminin bütün konularını ihtiva eden Risâle-i Nur, akıl ve kalb bütünlüğü içinde bu yolu takip etmekte ve her şeyde Allah’ı tanımaya bir pencere açmaktadır.
Risâle-i Nur, Ehl-i Sünnet’in Kelâm ilminde yeni bir çığır (ekol) açmıştır.
“Mühim bir hakikati, bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir meseleyi beyân ediyorum. Şöyle ki:
Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese taifesi, tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyad gösterip (itaat ederek) onlara velayet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imâniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hatta medresenin büyük bir âlimi, tekyenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tâbi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekyede aramışlar. Hâlbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imâniyede daha sâfi ve daha hâlis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubûdiyet ve tarikatten daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-ı velayet ilimde, hakâik-i imâniyede ve Ehl-i Sünnet’in ilm-i Kelâmında bulunmasını, Risâle-i Nur Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyan’ın mûcize-i maneviyesiyle açmış göstermiş, meydandadır. (Kastamonu Lâhikası.)
Risâle-i Nûr, ‘kelâmî bir tefsir’dir ve Kur’ânın hakikatlerini ele alırken, Kur’ânî bir metod takip eder. Kur’ân kâinattan getirdiği delillerle kendi davasını ispat ettiği gibi, Risâle-i Nûr da, Kur’ânî hakikatları ele alırken aynı metodu uygular. Risâle-i Nûr’un kâinattan –güneş, ay, yıldızlar, hayvanlar, bitkilerden- hareketle ortaya koyduğu deliller cerh edilmez, oldukça kuvvetli delillerdir. Üstad, tevhidle ilgili âyetleri tefsir ettiği 33. Söz adlı risalesi için şöyle der: “Şu Otuz Üç Pencereli olan Otuz Üçüncü Mektup, imanı olmayanı inşaallah imana getirir; imanı zayıf olanın imanını kuvvetleştirir; imanı kavî ve taklidî olanın imanını tahkikî yapar; imanı tahkikî olanın imanını genişlendirir; imanı geniş olana bütün kemâlât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyat verir, daha nuranî, daha parlak manzaraları açar.” (Mektubat, c. 2, s. 345.)
Kâinattan yola çıkarak, güçlü delillerle Kur’âni hakikatları ortaya koyan Risâle-i Nûr, bu üslubuyla Müslümanların itikadını sağlamlaştırıp onları Kur’ân’a bağlarken, Kur’ân’a muaraza eden Kur’ân düşmanlarını da ilzam edip susturmuştur..