Soru

Peygamberlerde Görülen İsm-i Azamlar

Peygamberlerde görülen ism-i azamlar nelerdir? Kısaca izah eder misiniz?

Tarih: 13.12.2024 18:36:06

Cevap

İnsanda Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri tecelli eder. Fakat bir veya birkaç isim daha galip, daha baskındır. 

Bediüzzaman Hazretlerinin Yirmi Dördüncü Söz’deki şu izahı bu hakikati te’yid ediyor, destekliyor:

“Çendan (gerçi) insan bütün esmâya mahzardır. Fakat kâinatın tenevvüünü (türlere ve çeşitlere ayrılmasını) ve melâikenin ihtilaf-ı ibadâtını (ibâdetlerinin farklılığını) intaç eden (netice veren) tenevvü-i esmâ (isimlerin farklılığı), insanların dahi tenevvüüne (farklılığına) medar (sebep) olmuştur. Enbiyânın (Peygamberlerin) ayrı ayrı şeriatları, evliyanın başka başka tarikatları, asfiyanın çeşit çeşit meşrepleri şu sırdan neşet etmiştir (ileri gelmiştir). Mesela İsâ aleyhisselam sâir esmâ (isimler) ile beraber, Kadîr ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedüd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir.” [1]

Mektubat mecmuasında geçen bir kısım ise şöyledir:

İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-yı İlâhiyeye aynadârlık eder. Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıf'ının başında bir nebze îzâh edilen, insanın mâhiyet-i câmiasında (toparlayıcı içyüzünde) nakışları zâhir olan yetmişten ziyâde esmâ vardır. Meselâ, yaradılışından Sâni‘, Hâlık ismini; ve hüsn-ü takvîminden (güzel bir biçimde yaratılmasından) Rahmân ve Rahîm isimlerini; ve hüsn-ü terbiyesinden (güzel bir şekilde terbiye edilmesinden) Kerîm, Latîf isimlerini ve hâkezâ, bütün a‘zâ ve âlâtı ile, cihâzât ve cevârihiyle, letâif ve ma‘neviyâtıyla, havâs ve hissiyâtıyla ayrı ayrı esmânın, ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek, nasıl esmâda bir İsm-i A‘zam var. Öyle de, o esmânın nukūşunda dahi bir nakş-ı a‘zam var ki, o da insandır. [2]

Sözler mecmuasındaki diğer kısım şöyledir:

Her bir semâ, bir ayrı âlemin damı ve rubûbiyet için bir arş ve tasarrufât-ı İlâhiye için bir merkez hükmündedir. O dâirelerde ve o tabakātta, çendân ehadiyet i‘tibâriyle bütün esmâ  bulunabilir. Bütün ünvanlarla tecellî eder. Fakat, nasıl ki adliyede Hâkim-i Âdil ünvanı asıldır, hâkimdir. Sâir ünvanlar orada onun emrine bakar, ona tâbi‘dir. Öyle de, her bir tabakāt-ı mahlûkātta, her bir semâda bir isim, bir ünvân-ı İlâhî hâkimdir. Sâir ünvanlar da onun zımnındadır. Meselâ, ism-i Kadîr’e mazhar Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm, hangi semâda Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ile görüştü ise, işte o semâ dâiresinde Cenâb-ı Hakk Kadîr ünvanıyla bizzât orada mütecellîdir. Meselâ, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ın makamı olan semâ dâiresinde en ziyâde hükümfermâ, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ın mazhar olduğu ‘mütekellim’ ünvanıdır. Ve hâkezâ... İşte Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, çünkü İsm-i A‘zam’a mazhardır ve nübüvveti umûmîdir ve bütün esmâya mazhardır. [3]

Hususen belirtmeliyiz ki; peygamberler Allah’ın bütün isimlerine mazhardır. Ancak her birinin hayatında bazı isimlerin tecellisi daha fazla olur. Ayrıca Miraç yolculuğunda Hz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm farklı sema tabakalarında farklı isimlere mazhar peygamberlerle karşılaştı. Buna bakarak bir değerlendirme yapılırsa, çok değişik listeler yapılabilir.

Örnek olarak;

Hz. Âdem Aleyhisselam'da Alîm ismi;

Hz. Îsa Aleyhisselam'da Kadîr ismi,

Hz. Yahya Aleyhisselam'da Muhyi ismi,

Hz.Yusuf Aleyhisselam'da Cemil ve Mürîd isimleri,

Hz. İdris Aleyhisselam'da Basîr ismi,

Hz. Hârun Aleyhisselam'da Semî ismi,

Hz. Mûsa Aleyhisselam'da Mütekellim ismi,

Hz. İbrahim Aleyhisselam'da Habib ve Hayy isimleri,

Hz. Nuh Aleyhisselam'da es-Subbûh / Sübhan isimleri, gösterilebilir.

 

İnsan üzerindeki ism-i azam hakkında bakınız: 

https://risale.online/soru-cevap/bendeki-esma-hangisi

Esma-i hüsna hakkında geniş izahat için bakınız: 

https://islamansiklopedisi.org.tr/esma-i-husna

İsm-i azam hakkında geniş izahat için bakınız: 

https://islamansiklopedisi.org.tr/ism-i-azam

 

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Altınbaşak Neşriyat, Istanbul 2012, sayfa 126

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Altınbaşak Neşriyat, Istanbul 2012, sayfa 378

[3] Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Altınbaşak Neşriyat, Istanbul 2012, sayfa 246


Yorum Yap

Yorumlar